bugün
- sütyen takmaktaki inanılmaz mantık hatası8
- karşı cinse giyim önerileri14
- şampiyonluk için yanak okşatmak28
- otoyol ve köprü geçiş ücretlerinin zamlanması20
- jose mourinho29
- nişanlı kalmanın saçma olması8
- aç karnına poğaça yemek10
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım13
- en dindar özelliğiniz37
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi29
- chat sitesi kurmak9
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- yaz aşkı varda kış aşkı neden yok11
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı27
- doğum gününde hatırlanmamak19
- düşün ki o bunu okuyor8
- anın görüntüsü17
- en taşaklı kızların bizim sözlükte bulunması16
- en havalı erkek meslekleri16
- her erkeğin unutamadığı bir kadın vardır10
- burçlara inanmak9
- kezo dili ve edebiyatı8
- zall beceremiyorsan bırak git24
- sözlüğe yeni gelen masum erkek12
- bugün hangi kadın yazara ne diksem15
- hayatınızda kaç kere reddedildiniz19
- kahverengi gözlü olmanın hiç bir işe yaramaması14
- sözlük erkeklerini evire çevire pataklamak8
- hangi sözlük yazarı ile uyumak isterdin11
- şort diken müzisyen motorcu uzun boylu yazar11
- icardi1905 ile jakuziye girmek10
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak17
- ali koç9
- günahların takımı galatasaray13
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu20
- bir erkekle kız arkadaş olabilir mi sorunsalı8
- anneler günü8
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz15
- bik bik için diktiğim şort21
- toplu taşımalardaki müzisyen sorunsalı8
- üstteki yazar gözünde nasıl canlanıyor13
- icardi19058
- piknikçi grubun varoş olduğunu anlama yolları15
- kızların mesajlara geç cevap vermesi16
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım16
- serdar ortaç renault megane benzerliği8
- şizofreni11
- bacağa kramp girmesi10
- arkadaşlar sizce bu yüzük nasıl14
rengarenk bir yerde uyandı aberystwyth. yumuk gözleriyle çevresine baktı merakla. bir anlam veremedi. neden evinde olmadığı hakkında hiçbir fikri yoktu ve hiçbir şey hatırlamıyordu. yavaşça yerinden kalktı. kendisini çok yorgun hissediyordu...
üstüne başını silkeledi. yeniden çevresine baktı. uçsuz bucaksız bir yerdeydi. daha da ileriyi görmek için parmak uçlarıyla yükseldi ama bu işe yaramadı. her yerde mavi mavi ağaçlar ve kırmızı taşlar vardı. kafasını kaldırdığında turuncu bir gökyüzüyle, siyah bulutlarla karşılaştı. ufak ellerini uzattı, çiseleyen yağmurun damlalarına dokundu. gülümsedi...
ellerini indirdi ve renklere basarak ilerlemeye başladı. nereye gideceğini bilmiyordu, tedirgindi. mavi ağaçların içinden patika gibi bir yola girdi. girişte durup yolun sonuna baktı, bir şey göremedi. yürümeye başladı, ufak adımlarıyla. hava hala bulutluydu. birkaç dakika sonra yolun ilerisinde bir karaltı gördü aberystwyth. yaklaştığında, karaltının dev, ürkütücü bir duvarın gölgesi olduğunu anladı. eliyle duvara dokundu, soğuktu. yerden siyah bir taş aldı ve duvara bir kapı çizdi, yamuk çizgilerle. bitirdiğinde taşı elinden bıraktı. çizdiği kapıya yavaşça dokundu...
kapı ağır ağır açıldı. kapıdan geçti aberystwyth. kapattı...
duvarın diğer tarafından farklı değildi geldiği yer. tam karşısında göğü delen, masmavi ağaçlar vardı. ağacın yanından da sarı bir nehir akıyordu. nehrin kenarına gidip yansımasına baktı, uzun uzun. elini kaldırdı... nehir aynı şekilde karşılık verdi.
aberystwyth yeniden gökyüzüne baktı, hala turuncuydu ve yağmur çiselemeye devam ediyordu. nehrin kenarından ayrılıp ağacın diğer yanından aşağıya doğru yürümeye başladı. yine uzun, yılan gibi kıvrılan bir yol vardı karşısında...
ve mavi, sarı ağaçlar; kırmızı, mor taşlar, rengarenk kuşlar... her şey büyüleyici bir güzellikteydi...
yaşamın aslında sandığı gibi flu, soluk olmayabileceğini düşündü aberystwyth. bunların nasıl olabileceğini, nasıl gerçekleşebileceğini...
bu büyülü dünyada olmaktan mutluydu... havayı içine çekti. toprağın kokusu geldi burnuna. onu sakladı. yılan gibi kıvrılan yolda ilerlemeye başladı, acele etmeden. yorulmuştu ama bunu o kocaman kafasına takmıyordu. çok geçmeden, biraz ileride bir karaltı daha gördü. bunu beklemiyordu, şaşırdı. durup kafasını kaldırdı...
yine bir duvar vardı karşısında, neredeyse her yeri karanlığa gömecek kadar büyük olan. aberystwyth etrafına baktı. biraz uzağında bir siyah taş gördü. oraya gidip taşı aldı ve duvarın yanına geldi.
bir yol çizmeye başladı duvara, uzun, sonu görünmeyen. bitirdi...
taşı yavaşça elinden bıraktı. çizdiği yola doğru bir adım attı. sonra bir adım daha...
artık yoldaydı. arkasına bakmadı, "yoluna" devam etti. burası da o büyülü dünyanın bir parçasıydı. her yerde bir "renk" vardı. çizdiği yolu da geçtiğinde, kısa ama derin yeni bir yolun ortasında buldu kendisini...
yolun kenarına ve dışına baktığında bazı ağaçların ve taşların renksiz olduğunu gördü. şaşırdı, morali bozuldu. beklemediği bir şeyle karşılaşmıştı. neden böyle olduğuna bir anlam yükleyemedi, belki de yüklemeye gücü yetmedi.
umutsuzca çevresine bakarken, yolun dışında bir şeylerin olduğunu gördü. koşarak oraya doğru gitti...
her renkte boya kutuları vardı. mavi, kırmızı, sarı, mor, siyah... her renkte... bir de boya fırçası.
mavi boyayı ve fırçayı aldı. renksiz ağacın yanına gitti ve fırçayı boya kutusuna soktu. ağacı boyamaya başladı... bitirdi.
bu defa da kırmızı boya kutusunu alıp renksiz taşları kırmızıya boyadı...
çok yorulmuştu. olduğu yerde uyuyakaldı... yeniden uyandığından hiçbir şey hatırlamıyordu...
(bkz: yaşamınız ne kadar renkli olabilir? belki de sadece "istediğiniz kadar")
üstüne başını silkeledi. yeniden çevresine baktı. uçsuz bucaksız bir yerdeydi. daha da ileriyi görmek için parmak uçlarıyla yükseldi ama bu işe yaramadı. her yerde mavi mavi ağaçlar ve kırmızı taşlar vardı. kafasını kaldırdığında turuncu bir gökyüzüyle, siyah bulutlarla karşılaştı. ufak ellerini uzattı, çiseleyen yağmurun damlalarına dokundu. gülümsedi...
ellerini indirdi ve renklere basarak ilerlemeye başladı. nereye gideceğini bilmiyordu, tedirgindi. mavi ağaçların içinden patika gibi bir yola girdi. girişte durup yolun sonuna baktı, bir şey göremedi. yürümeye başladı, ufak adımlarıyla. hava hala bulutluydu. birkaç dakika sonra yolun ilerisinde bir karaltı gördü aberystwyth. yaklaştığında, karaltının dev, ürkütücü bir duvarın gölgesi olduğunu anladı. eliyle duvara dokundu, soğuktu. yerden siyah bir taş aldı ve duvara bir kapı çizdi, yamuk çizgilerle. bitirdiğinde taşı elinden bıraktı. çizdiği kapıya yavaşça dokundu...
kapı ağır ağır açıldı. kapıdan geçti aberystwyth. kapattı...
duvarın diğer tarafından farklı değildi geldiği yer. tam karşısında göğü delen, masmavi ağaçlar vardı. ağacın yanından da sarı bir nehir akıyordu. nehrin kenarına gidip yansımasına baktı, uzun uzun. elini kaldırdı... nehir aynı şekilde karşılık verdi.
aberystwyth yeniden gökyüzüne baktı, hala turuncuydu ve yağmur çiselemeye devam ediyordu. nehrin kenarından ayrılıp ağacın diğer yanından aşağıya doğru yürümeye başladı. yine uzun, yılan gibi kıvrılan bir yol vardı karşısında...
ve mavi, sarı ağaçlar; kırmızı, mor taşlar, rengarenk kuşlar... her şey büyüleyici bir güzellikteydi...
yaşamın aslında sandığı gibi flu, soluk olmayabileceğini düşündü aberystwyth. bunların nasıl olabileceğini, nasıl gerçekleşebileceğini...
bu büyülü dünyada olmaktan mutluydu... havayı içine çekti. toprağın kokusu geldi burnuna. onu sakladı. yılan gibi kıvrılan yolda ilerlemeye başladı, acele etmeden. yorulmuştu ama bunu o kocaman kafasına takmıyordu. çok geçmeden, biraz ileride bir karaltı daha gördü. bunu beklemiyordu, şaşırdı. durup kafasını kaldırdı...
yine bir duvar vardı karşısında, neredeyse her yeri karanlığa gömecek kadar büyük olan. aberystwyth etrafına baktı. biraz uzağında bir siyah taş gördü. oraya gidip taşı aldı ve duvarın yanına geldi.
bir yol çizmeye başladı duvara, uzun, sonu görünmeyen. bitirdi...
taşı yavaşça elinden bıraktı. çizdiği yola doğru bir adım attı. sonra bir adım daha...
artık yoldaydı. arkasına bakmadı, "yoluna" devam etti. burası da o büyülü dünyanın bir parçasıydı. her yerde bir "renk" vardı. çizdiği yolu da geçtiğinde, kısa ama derin yeni bir yolun ortasında buldu kendisini...
yolun kenarına ve dışına baktığında bazı ağaçların ve taşların renksiz olduğunu gördü. şaşırdı, morali bozuldu. beklemediği bir şeyle karşılaşmıştı. neden böyle olduğuna bir anlam yükleyemedi, belki de yüklemeye gücü yetmedi.
umutsuzca çevresine bakarken, yolun dışında bir şeylerin olduğunu gördü. koşarak oraya doğru gitti...
her renkte boya kutuları vardı. mavi, kırmızı, sarı, mor, siyah... her renkte... bir de boya fırçası.
mavi boyayı ve fırçayı aldı. renksiz ağacın yanına gitti ve fırçayı boya kutusuna soktu. ağacı boyamaya başladı... bitirdi.
bu defa da kırmızı boya kutusunu alıp renksiz taşları kırmızıya boyadı...
çok yorulmuştu. olduğu yerde uyuyakaldı... yeniden uyandığından hiçbir şey hatırlamıyordu...
(bkz: yaşamınız ne kadar renkli olabilir? belki de sadece "istediğiniz kadar")
güncel Önemli Başlıklar