bugün

yazarların çocukluk travmaları

Konserve için alınan kilolarca dometes mavi leğenlerle bahçeye konulduktan sonra gözüm gönlüm açılmıştı. Dometesi çok seviyordum, en sevdiğim çiğ gıda. Leğenin başına oturup sert olanları seçerek yemeye koyulmuştum. Resmen orgazm anında duyduğunuz hazza yakın bir halde olup, önce suyunu içip sonra kendisini yiyordum. Dalının koptuğu, kokusunun yayıldığı o yeşil yuvarlağı “göbek” olarak adlandırmıştım. göbeğinden değil diğer ucundan ısırarak başlarım yemeye. ilk ısırık sonrası suyu içe çekilmeli. genelde 5 veya 6 odacığı var var ve herbiri de suyla dolu. Sırayla yenmesi gerekir. odacıkların suyu tam emiklenmeden diğerine geçilirse üzerinize fışkırır. işte böyle mükemmel havama girmişken, o sular Avucumdan bileklerime, tişörtüme, her tarafa çekirdekleriyle birlikte akmıştı o sırada bir arı gelip tam alt dudağımdan sokup gitmişti. Bir arıyla bu kadar yakın temas kurmak ürkütücü. Kendilerine büyük saygı duyuyorum ama yılanlarla karşılaştığımda dahi soğukkanlılığımı koruyup “ayy ne minnoş ihihi” sevecenliğini yitirmememe rağmen arılar ve gagalı hayvanlar beni çok ürkütür. Arılara korktuğum için saygı duyarım ama gagası olan hayvanlar gerçekten büyük orospu çocuğu.