bugün

vietnam savaşı denince akla gelenler

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın, ona "Vietnam bizim savaşımız" dediğini hatırlıyorum. Savaşta hepimiz Amerika'nın yenilmesini istiyor, komünistleri tutuyorduk diye de ekliyordu.

Hem komünizmi "iyi bir şey" sanıyorduk, hem de Amerikan ordusu Güney Vietnam'ı koskocaman bir kerhaneye çevirdiği için kızıyorduk. Daha sonra bu gerçeği Stanley Kubrick'in konuyla ilgili filminde "sucky fucky five dollars' diyen Saigon fahişesini görünce hatırlayacaktık.

Amerikan askerleri, nerede ve niçin savaştıklarını pek de anlayamadan, bir yandan esrarı çekiyor, bir yandan Carlos Santana, James Brown ve Louis Armstrong dinleyerek sinek gibi ölüyorlardı.

O günlerle alakalı kitaplardan aklımda kalanlar, elbete My Lai katliamında ölümün gözünün içine bakan badem gözlü bebekler, ve de miğferlerin yanına sıkıştırılmış Marlboro paketleri...

Aptalmışız. Çünkü Amerikan ilgisi henüz Ortadoğu'ya yönelmemişti ve yönelmediği sürece rahattık.

1967 yılına, kaçıncı oluyor, üçüncü galiba, israil-Arap savaşına kadar Ortadoğu'da yaprak kımıldamıyordu.

O sene, Amerikan emperyalizmi Ortadoğu'yu keşfetti.

1973 yılında da dördüncü Arap-israil savaşı her şeye tüy dikti, petrol krizini ve amansız enflasyonu başlattı, ertesi yıl biz de Kıbrıs'a çıktık, 1980 yılına kadar bizi esir alacak yokluk, yoksulluk, kan ve ateş denizine daldık.

O sıra Amerika Vietnam savaşını hemen bitirdi, yenilgiyi kabul etti, oradan çekildi ve Ortadoğu'ya döndü.

Vietnam savaşı sürdüğü sürece bela bizden uzaktı. Vietnam savaşı bizim savaşımız değildi. Bilemedik.

Çünkü "jeostrateji" bilmiyorduk, Türkiye'yi ve Anadolu insanını da hiç mi hiç tanımıyorduk.