bugün

kuran da olmayan 200 hurafe

ON ÜÇÜNCÜ AYET

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لاَ تَقْتُلُوا الصَّيْدَ وَأَنْتُمْ حُرُمٌ وَمَنْ قَتَلَهُ مِنْكُمْ مُتَعَمِّدًا فَجَزَاءٌ مِثْلُ مَا قَتَلَ مِنَ النَّعَمِ يَحْكُمُ بِهِ ذَوَا عَدْلٍ مِنكُمْ

“Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. içinizden kim kasten onu öldürürse, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, (öldürülen avın kıymetine) içinizden iki adaletli kişi hükmeder...” (Maide, 5/95)

Ayet-i celilenin beyanıyla; ihramlı olan bir kimsenin avlanması haramdır. Eğer avlanarak bir hayvanı öldürmüşse, öldürdüğü hayvanın misli kadar ceza vardır. Ayetteki mislin manası; öldürülen hayvanın kıymetidir. Yani ihramlı iken bir hayvanı öldüren, öldürdüğü hayvanın kıymetinde bir hayvanı kurban eder, ya da öldürdüğü hayvanın kıymeti kadar bir meblağı sadaka olarak verir. Demek ihramlı iken, mesela bir tavşanı ya da bir kuşu avlayan kimse, öldürdüğü tavşan veya kuşun kıymeti kadar bir meblağı sadaka olarak vermelidir.

Bu ayeti, bir mezhebe bağlanmaya delil olarak göstermemizin sebebi; ayetin devamındaki ifadedir. Ayetin devamında; “öldürülen hayvanın kıymetini, adalet sahibi iki kişinin belirleyeceği” emrolunmuştur. Yani öldürülen hayvanın kıymetini öldüren kişi değil, iki adil hâkim takdir edecektir. Demek bir tavşanın kıymetini bile, öldüren kişi zannına göre tespit edememekte, o tavşanın kıymetini adalet sahibi iki kişi belirlemektedir.

Acaba, bir kuşun veya bir tavşanın kıymetini dahi iki adil hâkime tespit ettiren Allah Teâlâ, hiç mümkün müdür ki, islam’ın hükümlerini anlama hususunda bizi başıboş bıraksın ve sadece zannımızın hakemliğini kâfi görsün?

Yani Allah Teâlâ, bir dirhemin dörtte biri kıymetindeki tavşanın değerini iki adil hâkime tespit ettirsin, böyle basit bir meseleyi bile vehmimize ve zannımıza bırakmasın, daha sonra şeriatın helalini, haramını, ibadetlerin eda şekillerini ve islam’ın diğer kıymetli meselelerini bizlerin anlayışına bıraksın ve zannımızın hakemliğini kabul etsin! Bu olabilir mi?

Madem bu mümkün değildir, o halde bir mezhebe bağlanmak vacip olmalıdır. Zira bir mezhebe bağlanmak, meselenin izahı hakkında, zannını ve vehmini terk ederek, mezhep imamlarını hakem yapmak demektir. Basit bir tavşanın kıymetini, iki adil hâkime tespit ettirdiği gibi, şeriatın kıymetli meselelerini de bu müctehidlere tespit ettirmekte, yani meselenin hallini, icmaya -o konuda ittifak etmiş müctehidlerin görüşüne- havale etmektir.

Bir mezhebe bağlanmamak ise; tavşanın değerini tespit konusunda, iki adil hâkime gitmeyip, kendi görüşüyle takdir etmeye benzer. Bunu yapan kişi haddini aşmış ve ayetin emrine muhalefet etmiştir.

Bir mezhebe bağlanmanın Kur’an’ın emri olduğuna dair izahatımız burada tamamlandı. On üç ayetin delaletiyle ispat ettik ki; bir mezhebe bağlanmak Kur’an’ın emridir ve mezhepsizler Kur’an’ın bu emrini çiğnemektedirler.

Bununla birlikte sakın zannedilmesin ki, bir mezhebe bağlanmayı emreden ayetler Kur’an’da sadece on üç tanedir. Bizler, daha birçok ayeti meselemize delil yapabilirdik. Ancak mesele, güneş gibi zahir olduğundan dolayı sözü daha fazla uzatmaya gerek görmüyor ve bir mezhebe bağlanmak hususunda Peygamberimiz (asm)’in tavsiyelerine geçiyoruz. Ancak Kur’an’ın sayfasını kapatmadan önce, Kur’an’ın lisanıyla on soruyu mezhepsizlere sormak istiyoruz. Bu on sorudan sonra, bir mezhebe bağlanmak hakkındaki nakli delillerin ikinci kısmını teşkil eden hadislere geçeceğiz.

https://sorularlaislamiye...ler-dosyasi-birinci-bolum