bugün

çocukluk anıları

1995 yılındayız. yaz ayları. hava gerçekten çok sıcak. üst katımızda oturan bir soner var. yaşı 16 17 ama aklı 8-9 yaşında. yanağında kocaman bir ben var. simsiyah ve üzerinde kalın bir kıl.

soner ile çok sıkılıyoruz. ve soner diyor ki şu dağların orada zübeyde hanım'ın evi var. hadi oraya gidelim. hayat bilgisi kitaplarından öğrendiğim kadarıyla zübeyde hanım atatürk'un annesi. lan ne alaka demeden tamam diyorum. dağa taşa vuruyoruz kendimizi. patikalardan, tarlalardan yürüyoruz. amaç zübeyde hanım'ın evine varmak(!)

o kadar çok yürüyoruz ve şehirden uzaklaşıyoruz ki ben korkmaya başlıyorum. soner diyorum dönelim. tamam diyor. dönüş otobüsü şimdi hazır. biletinizi kesiyoruz deyip bana yerden bulduğu bir takvim yaprağını veriyor. allah'ım diyorum ne çeşit bir deliymiş bu böyle. soner'den daha çok tırsıyorum.

soner otobüs taklidi yaparak beni mahalleye geri getiriyor. ara sıra duraklarda hayali yolcular indirip bindiriyor. tupp tıssss diye otomatik kapı açma kapama sesi yapıyor. daha da korkuyorum. nihayet güneş battığında eve geliyorum. babam, "lan o deli çocukla ne işin var dağda bayırda" deyip çok pis dövüyor beni.

o gece rüyamda soneri görüyorum hep. yanağındaki siyah beni titreyip duruyor.