bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

Her kavganın ardından pişman olsam da, bir daha olmayacak, bu sondu desem de, tutamadığım sözlerime bir yenisini ekledim ve yine tartıştım işte.
Dayanamıyorum, galip gelme hırsıyla dolup taşıyorum. Konu aynı eksen etrafında dönüp duruyor yıllardır. Gözlerimi ukalaca kısıp, sesimi ciddileştirip, "Beni hak etmiyorsun!" diye kendimce rest çekerken huzur doluyorum. O sustuğunda, sigarasını dudaklarına götürüp derin bir soluk aldığında, gözleriyle gözlerimin içini ezdiğinde, olgunluğu karşısında kilitlenip, yenildiğimi hissediyorum ve mantıksızca üstüne üstüne gidiyorum. Hissediyorum, çoğu zaman boş konuşuyorum, gençliğime veriyorum, ama sonrasında hep ben üzülüyorum.
Oturma odasında onu yalnız başına, televizyonla bırakıp odama sığındığımda, elime kalem kağıt alasım geliyor, içimi, sinirimi dökesim... Yazınca anlıyorum ki, çok da haklı değilim. Tartışma anındaki özgüvenim, ukala cümlelerim şu an anlamsızlaşıyor. Onu üzdüğümü biliyorum, bir sonraki kavgayı da yapacağımızdan eminim bir de. Bu da koyuyor sonra. Ders çıkaramayışlarım hayata dair ne kadar çok ve ne kadar acı...
"Beni hak etmiyorsun!" derken, benim onu hak edip etmediğimi sorgulamak gelmiyor içimden. Şu ansa, onun bir melek olduğunu, benimse çelimsiz, değersiz, gerekli şeyleri yaşamamış, hayattan gerekli tokatları yememiş toyluğum altında ezilişimi görüyorum.
incittiysem, özür dilerim meleğim, annem...
Bir dahaki kavgamızda daha olgun davranacağım...