bugün

çocukluk anıları

oldum olası duygusal biri olmuşumdur. bunda; çocukluğumda maddi durumumuzun kötü olması, kendimi mahcup hissederek büyümem, ufak beklentilerle yetiştirilmem gibi şeylerin etkisi vardır elbet. ama bu yazıda konumuz bir insanın neden duygusal olduğu değil, o duygusal insanın içinden gelerek yapıyor olduğu bir sürprizden neden vazgeçtiği üzerinedir.

ilkokul çağındayım, ikinci el bir bisiklet almışız zar zor. iyi de sürüyorum hani, kısa zamanda kapmışım. bizimkiler serbest bıraktı bizi çocukken, çocuğu bırakacaksın düşe kalka kendini geliştirecek abi. her neyse...

hoşlandığım kız boş arazide, mahallenin diğer kızlarıyla oturup bir şeylerle uğraşıyor. ben de bisikletle gidip halı saha var birkaç mahalle ötede, bahçesinden gül koparmışım. o zamanlar gül çok lüks olm, şimdiki gibi her yerde bulamıyordun. her neyse, benim planım; düşmüş gibi yapacağım, kız yanıma gelecek. ben de bu arada dönüp gülümseyerek çiçeği uzatacağım. çok güzel kurgulamışım her şeyi. kaldırıma çıkacağım, onların oturduğu yerden geçerken direksiyonu çevirip kendimi düşmüş gibi yere bırakacağım...

dediğim gibi de yaptım. ağır ağır sürdüm bisikleti bir kaza çıkmasın diye, arkalarından geçip az ilerledikten sonra attım kendimi. bir elim yine her şeye rağmen kaldırıma sürtüp yanmaya başladı, biraz bekledim ama ses seda yok. dönüp baktım, umurlarında bile değilim mk. bir iki saniye bakıp güle eğlene konuşmalarına devam ettiler... dizimi falan da demire vurmuşum, nasıl şakadan düşmeyse anasını. üzülerek toparlanmaya çalıştım, aldım bisikleti kaldırımdan yola. atladım, bastım gittim bizim büyük bir tarla ve kumlardan oluşan bir tepe vardı oraya. gözlerim dolu dolu düşündüm, çiçeği parça parça ettim.

hayatı ilk o zamanlar anlamaya başlıyordum. *