bugün

öğrenim kredisi ödememek için evlenmek

Bir kaç ay önce yaptığımız eylem. Kendisiyle ilgili -dolaylı yoldan da olsa- şöyle bir anım var:

istanbul'da okula yakın derme çatma bir gecekonduda oturuyoruz. aldığımız krediyi ödememek adına bu sene evlendik (son senemiz) sevdiceğimle. aylık 800 lira ile ev geçindirelemeyeceği için inşaatta çalışıyorum geceleri. üstümde yırtık pırtık bir mont var. amaç aracı meşrulaştırır mantığı ile kendime güzel bir ayakkabı ödünçalmıştım camiden. umarım hakkını helal eder o genç.

istanbul soğuğu malumunuz iç yakıyor. hele gece vakti inşaatta rüzgarı yiyorsanız ayrı bir yakıyor bu soğuk. en azından bir mont almak istiyordum. eşimle birlikte yemeğimizden kısarak bana mont almak için para biriktirmeye başladık. iki buçuk ay içinde aşağı yukarı 60 lira tasarruf ettik. en nihayetinde akşam üzeri mont alıp oradan da inşaata geçmek için yola koyuldum. fakat aman allahım bu ne biçim bir soğuktu. ne sibirya soğuğu ne de erzurum soğuğu baş edebilirdi bununla. üstüne üstlük karnım da feci bir şekilde açtı. dayanamayıp bir dükkanın içine sığındım. felek işte lüks sayılabilecek bir lokantaya girmişim. sanırsın rotschild'ın teras katında yemek yeniyor. derhal kovulmuş şeytana uyup masaya oturdum. ve krallara layık bir sofra hazırlattım kendime. neler yoktu ki masada, büyük sütaş ayrandan pilav üstü et dönere, evet et döner. salata bile vardı. açlıktan gözüm kararmış olacak ki, tez zamanda bitirdim yemeği cebimdeki 60 liraya güvenerek. binaenaleyh hesabı ödemek için kalktım masamdan. o lüks mekanda 60 lira tatlı parası olmalıydı. halbuki ben 30 liraya neler yememiştim ki. Artık iyice mayışmıştım . O anda, tavandan damlayan suların melodisini lüküs eşliğinde dinleyen içler acısı haldeki sevdiceğim geldi. şeytan derhal kafamdan attı bu düşünceyi. bugün benim günümdü.

cebimde otuz lira ile çıktım dışarı. o an kafama dank etti, 30 lira ile değil mont yağmurluk bile alamayacağım. üstelik iş saati de geçmişti. hava en az -18 dereceye düşmüştü. kaskatı kesildim, niye yürüyebileyim! etrafıma baktım. tekel bayiiden başka bir şey yoktu etrafta.

o anda aklıma dahiyane bir fikir geldi. kalan otuz liramla konyak alacaktım. malumunuz konyak soba etkisi yapıyor. uçsuz bucaksız antarktika buzullarında bile kısa kollu bir şekilde yürüyebilirsiniz alimallah. son otuz liramı da konyağa yatırdıktan sonra yürümeye devam ettim. konyak etkisini göstermişti. derhal üzerimdeki eski püskü montu fırlattım. pirince giderken evdeki bulgurdan da olmuştum. üstüm de yazlık bir kazakla -25 derecede yaklaşık üç kilometre yol aldım. cayır cayır yanıyordum sanki. yüzümdeki tere yağmur damlaları eşlik ediyordu.

nihayet eve vardım. karım kapıyı açtı yakıcı bir tebessümle. güzelce sarıldık birbirimize. benim kafa bir milyon oldu tabii. evde elektrik olmadığı için karanlıkta mont almadığımı fark edememiş olacak ki sevdiceğim bir şey dememişti. derken lüks ışığının himayesine girdik. karım gamzelerini gösterircesine tebessümler ikram ediyordu bana. gözleri de dolmuştu cancağızımın. ben de alkolün ve bana gösterilen şefkatin etkisiyle iyice mayışmıştım. ve "o an" geldi. saliseler eşliğinde mont almadığımı fark etti, ayrıca sarhoş olduğumun farkına vardı zalımın kızı. hiçbir şey söylemedi. söylese bile anlayacak halde değildim.

o gece ne olduğunu öğrenemedim. zira eşimin nerede olduğunu bilmiyorum, kim bilir nereye gitti. her şeyi sabah aynaya baktığım vakit anladım. patlıcan misali mosmordu gözlerim. böğrüm ağrıyordu ayrıca. neyle dövdüyse beni artık. uzun lafın kestirmesi aşkım geri dön lütfen!!!