bugün

turbanin ozgurluk olarak gorulmesi

özgürlük ve demokrasi ikilemine tutulmuş ülkede, kavramların dahi sakat olduğunu her türden düşünce içinde görebiliyoruz. sulandırılmış, maddi temellerinden koparılmış ve vicdaniyet demokrasisine sürüklenmiş bir demokrasi anlayışı en basitinden körlükle ya da akıl bulanıkla adlandırılabilir.

henüz demokrasi çığlıklarına kapılmamış statükonun koruyucuları ise laikliği toplumsallaştıramayarak, aslında kendisine karşı tarafta konumlananlarla ortaklık içine giriyor. işte bu noktada özgürlükler kavramını demogojiye açık bırakmış oluyoruz ve demogojinin ne kadar etkili olduğuna bir kez daha tanıklık ediyoruz.

bireysel özgürlükler uğruna toplumsal özgürlükleri feda etmek ve toplumun belli bir kısmını oluşturan kadınları buna kurban etmek en başından bir özgürlük yandaşının yapmayacağı bir şeydir, tabi ideolojik bir bunaklığın içine girmediyse. görmemiz gereken şey sömürünün, şiddetin tek başına toplumsallaşmasının baskı yolu olmadığını görmemiz gerekiyor. uzunca yıllardır sistemin yaptığı gibi ortada bir uzlaşı varsa, bu duruma gene karşı çıkılabilir.

özgürlük, demokrasi gibi kavramlar kendisine yabancı düşüncelerle sağlanamaz. özgürlüğü hoşgörüye indirmek herhalde hayalcilerin işi olsa gerek. bu kişilere sormak gerek, eğer faşizmin toplumsal bir ideoloji olarak meşruiyet bulursa- ki toplumun belli bir kesminde bugün belli bir gücü var- buna da "özgürlük" diyebilecek miyiz? ben sanmıyorum, ne bugün, ne de yarın buna izin verilmemelidir.