bugün

kürt sorununa çözüm önerileri

öneriden ziyade, sadece devletin değil, tüm toplumun doğu batı fark etmeksizin anlayışında ve uygulamasında yapması gerekenlerdir.

mevcut demokratik hakların -türkiye cumhuriyeti nüfus cüzdanı taşıyan her fertte olduğu gibi-, doğudaki halk tarafından doğru şekilde kullanılması ve devletin de doğudaki halkın bu haklarını kullanmasını teşvik etmesiyle olabilir.

ana dilde eğitim gibi ucubeden çözüm önerileri çözüm değildir. şöyle ki; türkiye cumhuriyeti, üniter bir devlettir, tek bir resmi dili, tek bir resmi bayrağı ve onlarca değişik etnik kökenden tek bir halka sahip devlettir.

bu ülkede, lazlar lazcayı, rumlar rumcayı, ermeniler ermeniceyi, kürtler kürtçe'yi çok rahat bir şekilde konuşabilmektedirler. ayrıca, hiçbir kültürel değer de asimilasyon politikası güderek yok edilmeye çalışılmamaktadır. eğer böyle bir çalışma varsa alevi kültürüne karşı bir hamle vardır.

ana dilde eğitim olarak lanse ettirilen, kürtçenin eğitim-öğretim dili olması ise, bir bölünme stratejisinin ayaklarından biridir. ayrıca, eğitim sadece okulda yapılmaz, eğitim kişi anasından doğduğu anda başlar... yani, ana dilde eğitim zaten yüz yıllardır vardır. diğer taraftan, bu ana dil mevzusunun bölünme olayına gelince, avrupa'nın göbeğindeki belçika bile bugün 3'e bölünme tehlikesi ile karşı karşıyadır.

türkiye avrupa'nın göbeğinde bir ülke olmamakla beraber bir avrupa ülkesi değildir. türkiye, yüzünü batıya dönmüş bir doğu ülkesidir. hemen güneyinde kürdistan bölgesel yönetimi adı altında sadece bağımszlığını ilan etmediği kalmış olan, kendisine özgü bayrağının renklerinde türkiye'nin güneydoğu ve doğu bölgelerinin de kısımlarını kapsayan haritalar bastıran bir yönetim varken, türkiye'de "kürdistan" lafı abesle iştigaldir. hemen bir örnekle bunu pekiştirmek isterim. yunanistan, makedonya'yı tanımamaktadır. sebep ne bölücü faaliyet ne de aralarında olan farklı bir husumetten... yunanistan makedonya'yı isminden dolayı tanımamaktadır! çünkü, yunanistan makedonya isminin kendi kültürünün bir parçası olduğunu ve yunanistan'ın kuzeyine "makedonya" dendiğini, bu sebeple böyle bir bağımsız devletin varlığını kabul etmediğini deklare etmiştir. abd de geçtiğimiz yıla kadar yunanistan'ın baskısıyla bu devleti kabul etmemiştir, geçtiğimiz yıl bu devleti abd tanıyınca da yunanistan 1. dereceden nota vermiştir hatta büyükelçisini geri çağırmıştır. demek ki; demokrasi demek "ben yaptım oldu" "batılılaşmamız lazım" demekle olmuyormuş. yani, bu ülke sınırlarının dışında bir yönetim birimi olarak kürdistan diye bir yapı varken, siz güneydoğu'ya ve doğu'ya "kürdistan" derseniz bunun ülke bütünlüğünü tehdit eden bir unsur olduğunu, iyi niyetli de olsa kesinlikle gerçekte böyle bir durumun sorunlar doğuracağını görebilmeniz gerekir. çünkü etrafınızda ne isviçre, ne italya, ne de fransa, ne hollanda, ne isveç ne de norveç vardır...

türkiye'nin jeopolitik konumunu, haritadaki yerini görmeden, bunu gözardı ederek popülist söylemler hiçbir işe yaramaz... hala ağrı dağı'nın keni sınırlarında gösteren bir ermenistan, doğu ve güneydoğu anadolu'nun bir kısmını organik olarak kendine bağlı gören bir kuzey ırak yönetimi -kürdistan/barzani- çok değil birkaç yıl öncsine kadar resmi kurumlarındaki haritalarda hatay'ı kendi toprakları içinde gösteren bir suriye, kıta sahanlığını 12 mile çıkararak, izmir'den denize dahi giremeyecek pozisyona gelmemizi isteyen bir yunanistan.

doğudaki kürt kökenli vatandaşlarımız, kültürel değerlerini korumaktadırlar öyle ki, bugün her kürt kökenli vatandaşımız kültürün en önemli unsuru olan dili çok rahat konuşabilmektedir. peki korunması gereken kültür nedir? başlık parası mı? 14-15 yaşındaki kızların para karşılığında satılırcasına evlendirilmesi mi? töre cinayetleri mi? 10-15 çocuk sahibi olmak mı? dtp'liler ve sempatizanları kendilerini türkiye'nin en aydın, en demokratik kitlesi zannetmektedirler. dtp bir günden bir güne modern feodalizm olan ağalık düzenindeki aşiretleri eleştirdi mi? neden töre cinayetlerine karşı gelmemekte? ya da en basitinden son seçimde iple pusula ölçüp, insanları güdümleyerek "işte buraya oy atacaksın" demek mi demokrasi? oy kazanmak uğruna türlü şekiller icat edenler, o icat ettikleri şekli öğretmeye çalışacaklarına, o "halkımız" dedikleri "benim halkıma" seçim zamanı kapısını iple çalacaklarına daha öncesinden kapısını çalıp, okuma yazma öğretselerdi ya? o zaman çıkıp, "bakın devlet okuma yazma eğitimi vermiyor, bunu biz yapıyoruz, devlet buraya el atsın, bunu yapsın" diyerek bu eğitim hakkını savunsaydı ya? partiler siyasi kimliklerinin yanında, sivil toplum kuruluşudurlar. ama iş kolay "kürdistan, gerilla, liderimiz apo, ana dilimizde eğitim" dedin mi, doğunun hak savunucusu olursun...

doğuya yatırım yapılmalıdır, devlet bu bağlamda teşvik yasaları da çıkarmaktadır... şimdi devlet 21. yüzyıl gerçeğinde gidip fabrika kurmaz, hazine arazisi tahsis eder, iş adamı gelir yatırımını yapar üstelik bu yatırımını da vergiden düşer... peki kaç tane doğu kökenli iş adamı doğuya yatırım yapmak için başvuruda bulundu? örneğin, değme bürokratın bir defada ulaşamayıp, inşaat işçisi -burada küçümsemiyorum kesinlikle- bir diyarbakırlının anında ulaşabildiği eski içişleri bakanı yeni istanbul(!) milletvekili diyarbakırlı(!) abdülkadir aksu'nun yakın akrabaları antalya'da tarım arazisi alıp, organik tarım yaparken ben antalya'da 3-30 kazandığım parayı diyarbakır'a mı yatırayım? -keşke milyon dolarlarım olsa da yatırsam mardin'e- sırf oraya yatırım yapmak için yerimi yurdumu terk mi edeyim? ama doğu'dan gelen iş adamları yerini yurdunu terk etmeyi göze alıyorlar.

antalya'da 700 kilemetreye yakın sahil şeridi vardır ve her ne hikmetse, 5 ve 4 yıldızlı otellerin büyük kısmı -yaklaşık %70'i- doğulu iş adamlarına aittir. en basitinden ic holding'in sahibi -ibrahim çeçen- ağrılı bir iş adamıdır ve antalya'da havalimanını işletmesinin yanında, birçok oteli vardır, neden van havalimanı, diyarbakır havalimanı, kars havalimanı değil de neden antalya havalimanı? burası üniter bir devlettir, ülkede seyahat ve ticaret yapma özgürlüğü vardır. ancak, doğulu iş adamları neden doğudan kaçıyor. "yatırım yapılsın" iyi tamam güzel de, ne yapalım? çeşme otelciler birliği başkanı veysi öncel mardinlidir, çeşme'de bir otelinin yanısıra, izmir'de bir fastfood restaurant zinciri -ekmekiçi- vardır. mardin turizmde yükselen bir değerolmalıdır bana göre, neden izmir ve çeşme'nin turizm problemlerini çözmek için uğraşan veysi bey, neden mardin'e turizm yatırımı yapmamakta veya mardin'in gelişmesi için sahip olduğu zincirie bir haka da mardin'de eklememekte?

farklı bir örnekle durumu daha da gözler önüne sermek isterim devlet jetpa'ya dönemin teşvik yasası gereğince siirt'te arazi tahsis etmiştir ve fadıl akgündüz de bütün kanalarda canlı yayınlanan bir tanıtımla, türkiye'nin ilk yerli otomobilini üreteceğini, bu otomobilin adının "imza" olacağını söylemiş fabrikasının da siirt'te olacağını, siirt'e iş ve aş geleceğini belirtmiştir. buraya kadar her şey muhteşem, ayakta alkışlanacak türden bir durum... ancak, iç edilen gurbetçilerin parası, temel seviyesinde kalan bir fabrika inşaatı ve uzun zaman kaçak yaşayan bir fadıl akgündüz. peki aynı fadıl akgündüz ne oldu? siirt'ten milletvekili adayı oldu 3 kasım 2002 seçimlerinde, telekonferans mitingler düzenledi, iç ettiği paraları müthiş harcadı ve siirt halkı, kendilerini uyutan adamı, kendilerine iş ve aş verme vaadi bulunan, siirt halkını kullanarak, bu halka yatırım yapılacağı için sonsuz destek veren türk halkının dönemde büyük destek verdiği ancak mahkemlerce kanıtlanmış suçları işleyen kişiyi, meclise vekil diye gönderdi...

bitlis'teki tütün/puro fabrikası'nın özelleştirme ihalesine neden doğulu iş adamları katılmak için çaba göstermiyor? herkes istemekte ki, devlet pazarı kursun, müşteriyi ayarlasın, fabrikayı da bana versin, ben de, 7 sülalemle beraber lüks evlerde oturayım, lüks arabalara bineyim... e hani halka sahip çıkmak? yok mu bitlisli iş adamı? en basitinden esnaf odası olsun, ticaret odası olsun, 100 tane adam birleşip satın alamıyorlar mı? bu kadar mı zor bir şeyler için uğraşmak? antalya'daki tigem arazilerini almak için kuyruğa giriyor ama aynı doğulu iş adamları?