bugün

ruhsuz ibneler milyonluk eşekler

belki de 30-40 yıl öncesi türkiye'de sporculara(tabi ki %99,99 futbolculara ) söylenmiş tezahürat.

futbola para bulaştıkça, ruhsuzlaşan, paraya doyup yeteneksizleşen futbolculara gönderme yapılır. günümüzde (yıllardır) futbolun ortasına kazık çakan endüstriyel futbol sonrası artık kanıksanan durum. takım ayırt etmeksizin kişi bazında örnek verilecek isim çoktur. a4 kağıtları yetersiz kalır. hatta rakip kulüp taraftarı ile atışılacak(laf sokma) kadar sayıları çoktur. bu insanlar, gezerler, tozarlar, günlerini gün ederler;paraları tıkır tıkır ve takır takır hesaplarına yatar. lakin iş bu parayı hak etmeye gelince (bence bir gol atıldı, asist yapıldı, kupa kazanıldı diye bir insanın milyonlarca lira kazanması haksızlık ve saçma) varlık gösteremeyebilirler. takıma gönül vermiş, tek eğlencesi hatta umudu (hayatın içinde bir takıma umut bağlamak çok saçma) bir spor kulübüne bağlı olan insanlara ihanet eder.

--- buradan sonrasını isteyen okusun ---

yalnız burada birkaç sorum vardır:

bu eşekleri kim baş tacı yapıyor?

bu ibneler bu kadar parayı neden alıyor?

küçüklüğünden gelen(baba, aile, çevre baskısı ve/veya ortamın etkisinde kalma) veya sonradan tercihleriyle bir takım sebeplerle spor takımına( genelde bu futbol takımı şeklinde indirgenir) ilgi duyan birey bir at gözlüğü takar. taraftarı olunan takım taraftar olma durumunu getirdiği için sorgulama ya minumum düzeydedir ya da hiç yoktur. kulüp takımı teknik direktörünün alacağı para çok iken az olan milli takım teknik dişrektörünün parası göze batabilir. neden ikisi de batmaz? bu paraları hak etmişler mi, değer mi bu paralar diye pek düşünülmez. çünkü o işi yapan o parayı almalı gibi bir algı vardır. 16 saat işçi mi aynı katma değeri mi üretir yoksu futbolcu mu? bir işçi 16 saat çalışsa, yaptığı/çıkardığı ürün satılır; patronu artı değeri alır, tüketici malı. fabrikayı yapanlar, altyapıyı yapanlar, aracı olanalar vs diye sayılır. futbolcuda yelpaze geniştir. malzemeci, stad dışındaki köfteci, taraftar, medya diye uzun uzun saymaya gerek yok. aklınıza gelen tüm unsurları katınca daha çok kişinin ekmek yediğini görürüz. bu noktada eee o zaman spora hep destek verilmeli, işçiler ne yapıyor ki durumu ortaya çıkıyormuş gibi olur. sporda ve işçinin çalıştığı yerde yoğun bir kapitalizm olabilir. işte bu noktada pazarın büyük olması, çok kişinin çalışması değil emeğinin karşılığının verilmesi gerekir. köfteci, işçi, medya çalışanı, futbolcu hak ettiğini almalı. bu noktada esas unsur olan tüketici/taraftar bunu görmeli ve ağırlığını koymalı. gerekirse bilinçli bir şekilde haksızlığa dur demelidir. uçurum oluştuğu zaman adaletten söz edemeyiz.

ezcümle, zihniyet değişmeden olaylar, davranışlar değişmiyor. bugünden yarına olmasa da şimdilik ütopik olanlar, gelecekte değişebilir. hırsıza hırsız demeden, sporda-siyasette-hayatta tek adam politikasıyla, at gözlüğünü çıkarmadan, sorgulamadan, bugünü kurtaran anlayışla, din pompalanıp hayatları bedeli ödenerek satın alınanlarla yozlaşan bir hayatın akışına bırakılan ömür ile bunlar değişmez. bunun gerçek bir mücadelesi verilmelidir. bu işlerin odağında insan varsa, o insanlar dinlenmeli !

yeri gelmişken son olarak:

passolig kabul edilemez! alma ve aldırma !

passolig/@recruit