bugün

anlatılanı dinlerken son sözü tekrarlayan insan

son sözü, dinlediğini belli etmek için tekrarlıyor herif ha, uyduramadım başlığa bir türlü.

madem öyle, haydin tanım: "seni dinliyorum hayatım, yanındayım, haybeye ötmüyorsun" hissini tattırmak için, karşısında laf anlatanın son sözünü tekrar eden yapmacık insan evladı. siz bu adama yahut kadına(ki genelde kadın olur bunlar) anlatırken yüzünüze dikkatle bakar, kafayı onaylar şekilde sallayıp durur, lafınız bitsin de gülümseyerek son sözünüzü tekrarlasın deyu dudakları sürekli açılıp kapanır. tamam arkadaş, iyi bi insansın ama, sen işi sevgi pıtırcığı boyutuna vardırmışın olmaz ki. hatta o kadar iyidir ki bu kişi, hararetle anlatırkene burnunuzdan sümük sallansa, kırılmayın diye ses etmez, öööyle bakar suratınıza dudağını şapırdata şapırdata.

bence konuştuğunuzu da büyük ihtimalle dinlemez ha. test edin olum beleş:

- sonra dedim ki, başkentin göbeğinde, olacak iş mi?
+ ehhe, ooolacak iş mi?
- madem asfaltı yeniliyorsun, iki gün evvelden haber vereceksin.
+ ehhe, hhhaber vereceksin.
- ben yüzyılın en ulu ibnesi ve şerefsiz bir piçim.
+ ehhe, şşşerefsiz bi piçim. haı?
- iki saattir ne anlatıyorum lan ben?
+ eee şey abi. öyleydi de böyleydi. kem küm. vrak vrak. hav hav hav. abi burnunda sümük var abi, sallanıyo abi.
- neee? abi ne, daha ne abi? s.ktin hayatımı selçuk. niye söylemiyon selçuk. abisi mi kaldı daha, oğlaklar s.ksin abini. barda kadın ırkından numune kalmamış selçuk.

başımdan benzeri hadisenin çokça geçmişliği vakidir. birini anlatayım. ortaokul birinci sınıfta, türkçe öğretmeni, "hadi çocuklar biriniz kalksın fıkra anlatsın." dedi. sınıfın kadrolu soytarısı olarak hemmen bir fıkra düşündüm ve parmak kaldırdım. fakat aklıma gelen fıkra, takvim yaprağının arkasından okuduğum, rezil mi rezil, kepaze mi kepaze bişeydi. ama ben onu anlatmayı dahi beceremedim. bak, fıkranın aslı şu, dikkatli oku:

"bir gün öğretmenin teki, çocuklara; 'bakın çocuklar, sakın dedikodu yapmayın. dedikodu yapanlar adeta pis pis kokar.' demiş. sonra arka sıralardan bir çocuk parmak kaldırmış ve 'hocam oktay çok pis kokuyor' demiş."

fıkra bu, rezalet. peki ben nasıl anlattım, bunu da dikkatli oku bak, fark var:

"bir gün öğretmenin teki, çocuklara; 'bakın çocuklar, sakın dedikodu yapmayın.' demiş. sonra arka sıralardan bir çocuk parmak kaldırmış ve 'hocam oktay çok pis kokuyor' demiş." bu ne lan? fıkra mı, normal bi diyalog mu? ha, bence fıkranın bu hali daha komik ama, sonuçta insanlar; "sonra da nasreddin hoca, hadi s.ktirin gidin köyümden, dünyanın merkezi y.rrağımdır inanmazsan ölç, deyip, bileğini yalayaraktan şrrak diye el hareketini çekmiş." gibi aksiyonu bol, laf çakmalı bi fıkra bekliyolar.

fıkrayı anlattım, son söz "hocam oktay çok pis kokuyo demiş" dedim, bekliyorum sınıftakiler sürünsün yerde gülmekten, ama çıt yok. hayır çıt var. samimiyetsiz, sevgi ve edebiyat dolu yapmacık öğretmen, "ehhe, çok pis kokuyo demiş" dedi. puh! madem beğendin fıkrayı, neden bir başkasından daha fıkra talep ettin a bülbül? hayır, ben hocanın yerinde olsam, "otur sıfır! eşşogolueşşek, fıkra diyoruz, anlat diyoruz, hele şunun anlattığına bak hele." deyu azarlayıp, veli toplantısında babama, oğlunuz aptal, vallaha aptal derdim.

velhasılı kelam nefret edilesi, yarardan çok zararı dokunan bir kimsedir bu. aah ah, şeytan diyo, lafı dinlerken oynattığı o dudakları zımbayla zımbala, tornayla tornala, hamburleydi hap hup.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar