bugün

zabıt katibi

olabilmek için torpil patlatmanın çok önemli olduğu meslek grubu maalesef.

kamuya "memur" olabilmek için önünüzde duran fırsatlardan en kolay yoldur bu meslek; lise mezunu ol, KPSS'den 70 ve üzeri puan al, üç dakikada 90 kelime yaz (yazamıyorsan öl), el yapımı parça tesirli sağlam bir torpil patlat ve etrafa saçılan şarapnel parçaları eşliğinde o cümleyi sarf et: yaşasın sonunda devlete sırtımı dayadım.

türkiye'de memur algısı bellidir. çalışmayan, ne az ne çok bir maaş alıp soft bir hayat yaşayan, krediyle orta sınıf bir araba alıp ilk fırsatta evlenerek yıllık izninde köye babasının dedesinin elini öpmeye giden insan.

ancak "zabıt katibi" için adliye çok farklıdır. sosyal hayatından insanlara olan bakış açısına kadar farklı şeylere sürükleyen bir maceranın başlangıcıdır. her yönüyle insanı etkiler.

hakim-savcı kişisiyle aracısız olarak direkmen işleri yürütmek, adliye teşkilatında işleyiş böyle. öyle şef, müdür, genel müdür, sorumlu, amir vs. aracılığıyla hakim-savcı'ya erişim yoktur, doğrudan doğruya bu adliyenin en kutsal kişiliklerine bağlı çalışma ortamından bahsediyorum ki sen zabıt katibisin, katipsin, niteliksiz bir memursun onların çoğunun gözünde ve bu doğrudan ilişkinin yarattığı insanlık dramlarını bu mesleği yapanlar daha mesleğinin ilk aylarında net olarak tecrübe etmeye başlarlar ve sinir dolu bir hayatın kapıları açılır.

hukuki işlemlerin, teknik ayrıntılara doğru bir şekilde işlenebilmesi ve veri girişi bu mesleğin şu anda özüdür ki bu meslek yavaş yavaş yazmanlıktan çıkmaya başlıyor. klavye kullanmadan tensip zaptı hatta karar hazırlamaktan bahsediyorum.

neyse konuyu fazla dağıtmadan, torpil adı verilen kayırmacılıkla bu mesleğe girenlerin arasında gerçekten işini hakkıyla yapanların olduğunu veya oha denicek kpss puanı ve yuh artık denecek klavye başarısıyla bu mesleğe girenler arasından iki cümleyi sağlıklı ve akıcı konuşamayan, yakalama emri çıkartılmasını on defa anlatılmasına rağmen anlamayan denyoları da gördük.

değinmek istediğim bir husus da; "emek sömürüsü" denen kavramın yalnızca işçi sınıfına ait olmadığını bürokraside de yetkiyi elinde bulunduranın bunu kolaylıkla yapabileceğidir. hele ki yazan-yazdıran çiftini düşünürsek "yazdıran" kişide yetki olduğunda kendisini aradan çıkartıp işin zihni kısmını dahi astına devrederek adaletsizlik ve zulüm örnekleri sergileyenlerin "yargıç" sıfatını taşıdığı duruşma salonlarında ancak piknik yapılır.