bilimi dogmatikleştirmek

konuya ideoloji inanç vb gözlüklerimizi çıkartıp bakmak gerekir.

ama öncelikle kavramları yerine oturtalım. bir bilimsel teori ya da kanunun daha sonra çürütülebilecek olması bilimi dogma olmaktan kurtarır mı?
hayır.
çünkü çürütme işi yine bilimden beklenmektedir ve bilginin kaynağı olarak bilim dışında bir şey düşünülmemiştir. yani bilim kendine ait bir dalı ancak kendisi keser ve onun yerine yenisini ikame eder diye düşünüyoruz. ama bu bakış açısıyla dogma olmayan şey aslında bilim değil bilgi ve yöntemdir diyebiliriz.
bu bilimin gösterdiği şeyler dışında bir şeyden bahsedemeyeceğimiz anlamına gelir ki bu aslında bir dogmadır.

dini düşünelim.
din bize evrenin 6 günde allah tarafından yaratıldığını söylüyor. bunu sorgulayamazsınız. bu sebeple dogmadır değil mi?
bilim de şöyle diyerek aynı şeyi yapıyor aslında. evren şu andaki bilgimizle minimum hacim ve maksimum yoğunluktaki (bütün evrendeki maddenin içine sığması gereken toplu iğne ucu kadar bir büyüklükteki) bir cismin patlaması ve hızla boşlukta yayılması ile oluştu.
bilim dışında bir kaynağın bu veriye katkısını kabul etmiyor. bu şekilde inanmazsanız inandığınız şeyin bizim için bir anlamı yoktur diyerek aslında çok benzer bir işlevi yerine getiriyor.

zaten bu yüzden bilgi felsefesi, bilgi teorisi ya da epistemiyoloji diye adalandırılan bilim alanları var. bilginin kökenini ve nasıl edindiğimizi sorgulayan felsefe ve bilim dalları...

bilgi belli bir dönemde belli yöntemlerle elde edilebiliyor. örneğin mişel fuko(adını yazmaya kasamayacağım son yüzyılın en büyük düşünürü kendileri) ya göre insanlar ne yaparlarsa yapsınlar belli bir zaman diliminde üretebilecekleri bilgi sınırlıdır diyor. hatta bunu bilgi "parmaklıkları" ifadesi ile literatüre sokuyor.
yani diyor ki 1700 lerde jet motoru hakkında bilgi üretilebilmesi ya da atom altı parçacıkları görüntüleme teknolojilerinin konuşulması imkansızdır.
ve bilim bu anlamda neleri konuşup konuşmayacağımızı da ortaya koyuyor.

fuko nun bu yaklaşımını ve ona eleştirimizi bi kenara koyup şimdi günümüzün yaşayan en büyük düşünürlerinden birininin yaklaşımını ele alalım ve bir sentez ortaya koymaya çalışalım.

noam chomsky dil ve dilin oluşumu, öğrenilmesi üzerine ortaya koyduğu tezle ortaya çıktı diyebiliriz. şöyle diyordu ki bu konuyu dilin aynı zamanda bilginin inşaası sürecindeki rolünü düşünerek de okuyabiliriz.
"bilim bu güne kadar dilin yapısı, kelimeler, gramer yapıları ve farklı diller arasındaki geçişkenliklerle ilgili çok fazla bilgi üretti ama dilin yapısını araştıran bilim yeni doğmuş bir insanın bu kadar karmaşık bir şeyi nasıl olup da son derece yaratıcı bir şekilde minimum veriyle beyninde inşaa edip bir yıl içinde dilleri öğrenebildiğini ortaya koyamadı." (cümle bu değil ama özeti böyle bir şey)
ve şimdi bu alanda çığır açan tespitini söylüyorum dikkat : buna "insan doğası" dedi. bu pek de bilimsel gibi durmayan veriyi de geçmiştenden bu yana örneklerle(özellikle decartes dan) temellendirdi.

burada gözden kaçırmamamız gereken nokta şu lengüistik bilimi chomsky e kadar dille ilgili her şeyi kendi etki alanında tuttu, bütün bilgiyi ve neyi konuşup neyi konuşmayacağımızı belirledi ancak bir yeni doğan nasıl dil öğreniyor konusunu hiç umursamadı.

sanki bilim cevap vermekte zorlanacağı konuları yok saymaya hakkı varmış gibi davranıyor.

bu bağlamda tıpkı dinler gibi bilginin kaynağını ve bilgi üzerinde başkalarına söz söyleme hakkını tanımaması bakımından bilimin dogmatik bir yapısı olduğunu düşünmek akla aykırı değildir.
bilim bugüne kadar bunu üretti şimdilik buna inanın demek daha önemlisi hiç söz söylemediği bilinmeyen alanlarda konuya yokmuş gibi yaklaşması bilimin eleştirilmesi gereken yanlarından sadece bir ikisidir bence.

bilim batılı modern insanın dini olmaktan başka nedir a dostlar. (batılı modern insan bir arketip gibidir artık doğuda da bulunur)

dindarlara not: lan oğlum bi gidin ya *

uzak kaderler için not: ne yazdığıma bakmadım, unuttuğum atladığım falan yer varsa uyarı yapmaksızın değiştiririm, acımam.