bugün

hüseyin nihal atsız ın eğitim sistemi önerisi

ikinci dünya savaşı şartları ve ardından gelen soğuk savaş dönemi düşünüldüğünde gayet mantıklı öneridir. Öneriler "türk gençliği nasıl yetişmelidir?" Adlı makaleden alınmış olup makalenin öncesi şu şekildedir:

--alıntı--
Dünya bir devler ve kahramanlar ülkesi olmağa doğru gidiyor. Bir yandan çok nüfuslu, akraba milletleri de kendi topluluğu içine alan devletler kurulurken bir yandan da kendi illetlerinin şan ve şerefi uğrunda hayatlarını hiçe sayan, bile bile yüzde yüz ölüme atılan kahramanların çoğaldığını görüyoruz. Artık ferdi hürriyet içinde biraz gayri ahlaki ve oldukça gevşek bir hayat yaşayan fertlerden mürekkep millet örneğine dünyada yer kalmıyor. Yüksek ahlaklı, döğüşçü, disiplinli ve fedakar milletlerin devri başlıyor. Milletlerde insanlar gibi bazen tembel, bazen verimli zamanlar geçirebilirler. Fakat fertlerin hayatında olduğu gibi milletlerin hayatında da en doğru hareket tarzı, çalışarak, döğüşerek, fedakarlık yaparak bir ülkü ardında koşarak geçirilen hayattır.

Biyoloji bakımından hayat, bir savaştır. Tarihde hayatın milletler arasındaki çarpışmadan ibaret olduğunu ve medeniyetin ilerlemesine de savaşların sebep olduğunu ve medeniyetin ilerlemesine de savaşların sebep olduğunu kati olarak ispat ediyor. O halde yaşamak isteyen millet döğüşmeyi göze alacak demektir. Bizim milletimiz döğüşçülük bakımından talihin iyiliğine uğramış bir millettir. 25 asırlık tarihi hayatımızın başlangıcından bugüne kadar tarihimiz iki büyük savaşla geçmektedir. Biri milletlere karşı savaş, biri de tabiata karşı savaş. En eski zamanlardan beri nüfusun azlığına rağmen Türk milleti hem kalabalık milletleri yenmiş; hem de çorak, kurak yerlerde, tabii afetlere karşı da çarpışarak bugüne kadar varlığını korumuştur.

Fakat bugün, artık durum değişiyor. Bugün “teknik” denilen yeni bir amil de milletler arasındaki savaşta rol almağa başlamıştır. O halde tekniği geri ve nüfusu az olan milletler ne yapacaklardır ? Kalabalık ve ileri teknikli milletlere karşı hangi kuvvetle döğüşeceklerdir ? Cevap basittir; ahlaki ve manevi kuvvetlerle…

Manevi ve ahlaki değerleri üstün olan milletler sayı ve teknik bakımdan olan geriliklerini örtebilirler. inanmış kahramanlardan mürekkep bir milleti yenmeğe imkan olmadığını eski ve yeni örnekler ile hepimiz biliyoruz.

Biz Türkler bugün 60 milyonluk bir millet olduğumuz halde henüz birleşmiş değiliz. Türk birliği meydana gelinceye kadar da ancak müstakil Türkleri ile iş görmeğe, hesaplarımızı bu kadroya göre yapmağa mecburuz. 18 milyon nüfuslu Türkiye, bütün nüfusu Türk olsa bile, az nüfuslu milletlerdendir.

Teknik bakımdan da geride olduğumuz malumdur. Demek ki milletler arasındaki savaşta ancak üçüncü silahımız, yani manevi ve ahlaki tarafımızın olgunluğuna güvenebiliriz. Böyle yüksek bir genç nesil yetiştirmek için acaba ne yapıyoruz ?

Türk gençliği acaba yeni harikalar yaratabilecek bir kabiliyetle mi yetişiyor? Bunlara düşünmeden cevap verebilecek durumda değiliz. Türk gençliği bugün yeniden bir Sakarya ve hatta yeniden bir Çanakkale yaratabilir. Fakat bu son yılların icapları öyle kahramanlıklar ve kabiliyetler istiyor ki Sakarya ve Çanakkale mucizelerini yapan nesilden daha üstün bir nesle malik olmadıkça bu işleri başarmağa imkan yoktur.

Kahramanlık terbiyesi beşikten başlayıp yüksek tahsilin sonuna kadar devam etmelidir. Evlerimizde, savaşlarda şehit düşmüş babaların ve dedelerin hikayeleri belki bir dereceye kadar bu terbiyeyi verebilir. Bu kafi olmamakla beraber şimdilik buna yetişir diyelim. Fakat ilkokulda, orta okulda, lisede ne yapılıyor? Kahraman yetiştirmek için bir kımıldama var mıdır? Buna hayır diye cevap vereceğiz. Kahramanlar, ancak kahramanlığa inanmış öğretmenlerin telkini ile yetişir. ilkokul öğretmenlerinin yüzde kaçı kahramanlığa inanmıştır? Ben, “çocuklara harb aleytarlığı aşılıyorum” diye öğünen ilkokul öğretmenleri biliyorum. Bundan başka biz öyle sistemler kuruyoruz ki çocuk ister istemez orada kahramandan başka her şey olmağa mahkumdur.

ilkokullarda çocuklara dans öğretiliyor. Ben kendim balet oynanan ilkokul temsillerinden bizzat bulundum. Çocuklarımız aktörlük de öğreniyor. Fakat hiçbir ilkokulda çocuklara güreş öğretildiğini görmedim. insaflı düşünelim: Bir Türk çocuğuna güreş mi yakışır, yoksa aktörlük mü? Bize askerlik terbiyesi mi gerek, yoksa Güzel sanatların Tiyatroculuk şubesi mi? Birinciyi bırakıp ikinciye ehemmiyet vermek aç insana süslü elbise giydirmekten farksızdır.

ilkokullarda çocuklara hiçbir şey öğretilmiyor. Bizim zamanımızda tarih dersi ikinci sınıfta başlardı. Biz ilk Osmanlı kahramanlarını, Sırpsındığını, Kosovayı, Niğeboluyu, Varnayı, Mohacı ikinci sınıfta öğrenirdik. Bize bu savaşları anlatan fedakar öğretmenimiz bizde milli şuuru kamçılardı. Şimdi ilkokulların ilk üç yılında havaiyattan, şarkı söylemekten başka bir şey öğretilmiyor. Talebe gevşek alıştırılıyor. istikbali temin edilmemiş ilkokul öğretmeni de cemiyete karşı kırgın olduğu için fazla gayret göstermiyor. ilk mektepte çocuğu doğru yola getirecek bir müeyyide yoktu. Dayak gayri insani (!) olduğu için kaldırılmıştır. Okuldan koğmak da yok. Bu yüzden ilkokulların bazıları haşarat yuvası haline geliyor ve bizim asri pedagojimiz (!) bunu normal buluyor.

Biz ilkokulda çocuklarımız yorulmasınlar, hiçbir güçlüğe uğramasınlar prensibi ile yürüdükçe, ilk tahsil bitirecektir diye ahlaksızları okuldan koğmadıkça, icapettiği zaman dayak da dahil olmak üzere ceza müeyyidesini koymadıkça ilkokullarımızda kahramanlık tohumları atılmaz. Çünkü kolay şartlar altında, kendini zora sokmadan büyüyen çocuklarda en güç iş olan kahramanlığa karşı istidat kalmaz.

Orta okullara liselere gelince; burada yüklü programlardan başka hiçbir şey yoktur. Talebeye milliyet aşkı ve kahramanlık duygusu verecek olan Türkçe, edebiyat, tarih, yurt bilgisi, coğrafya derslerinin kitaplarına bakmak kafidir. Bu kültür derslerinden asıl maksat talebeye milletini sevdirmekiken bizim okullarımızda bunlar birer angaryadan başka bir şey değildir. Mesela dokuzuncu sınıflarda okutulan 400 sahifelik tarih kitabında Türklere ait kısmın ancak 30 sahife tutması da dersin ne kadar manasız olduğunu göstermeğe kafidir.

Ortaokulların okuma kitaplarındaki ise insani çileden çıkaracak bir kayıtsızlık ve milli kültüre yabancılık göze çarpar. içindeki parçaların çoğu manasız şeyler. Başka dillerden tercüme olunmuş çoğu saçma hikayeler, insani şiirden tiksindirecek kadar bayağı manzumeler yanında Türk çocuğuna milli kin, milli ruh aşılayacak hiçbir parça yoktur. Mehmet Emin’in, Ziya Gökalp’ın o pek terbiyevi ve milli ruhlu manzumelerini yer verilmiştir. Yahya Kemal’in “Akıncılar”ı durdururken sanki kasten yapılmış gibi “Açık Deniz” manzumesi alınmıştır. Sekizinci sınıf talebesi’nin bu manzumeyi anlıyamıyacağı hiç düşünülmemiştir. Hececilerin vatani şiirlerinden hiç biri alınmamıştır. Buna mukabil neler alınmıştır bilir misin?.. Ben söylemekten utanıyorum. isterseniz siz o kitapları alıp bir bakın da hükmünüzü verin…

Genç nesil kahraman yetiştirmek için ona iyi öğretmen kolay bulunmaz ama iyi kitap vermek lazımdır. iyi öğretmen kolay bulunamaz ama iyi kitap yazmak daima kabildir. Bunun için de kitap müsabakası açarak birinciden beşinciye kadar binlerce lira mükafat vermeğe lüzum yoktur. Bu iş menfaat beklemeyen bir öğretmene havale olunursa bir yılda en mükemmel kitap elden edilmiş olur ve talebeler ister istemez kitabın tesirinde kalacakları için de kahramanlık tohumu kısmen atılmış olur.

Eğer Türkiye’de para menfaati beklemeden kitap yazacak öğretmenler yoksa okulları katıp öğretmenliği kaldırmalıyız. Çünkü bu kadar maddileşmiş bir öğretmen ordusu ile cehalet ve ülküsüzlük gibi sarp düşmanları kaldırarak işe başlamalı ve kitap yazmayı bezirganlık halinden çıkarmalıyız. Yıllarca gençliğe sunduğumuz kitaplardan nasıl bir nesil hasıl olduğu gün gibi meydandadır. Siz “Deli Petro sultan Mustafanın oğludur” diyen bir onuncu sınıf talebesi gördünüz mü? Avusturalyada yapılan Moçan muhaberesine ingiliz donanmasının iştirak ettiğini” söyleyen bir son sınıf talebesine ne dersiniz? Biz dokuzuncu sınıf talebesi “Avrupada üç millet vardır. Biri Amerikalılardır.” derse inanır mısınız? Bütün bunlar gevşeklik, fena kitapların, cezasız mektep hayatının sonuçlarıdır.
--alıntı--

Şimdi haklılığının sebebi daha berrak bir hal almıştır diye umuyorum.

Düzeltme: imlâ.