bugün

ciwan haco

uzun zaman oykusunun peşinde iz surduk.. bir bilinmezlikten seslenen gaip yukunun dışında, elde tutulan bir kaç kare fotograf karesinden ibaretti cogumuz için. tüm girdaplarımıza sokulan, içimizde turlu halelere burunebilmesine ragmen kendini serin tutabilecek kadar dışımızdaydı. herşeyi ile bilinmezliklerle sarmalanmıştı... el altından kopyalanan albumlerine eşlik edecek bir oykusunden mağdurduk..

bir zamandan kayıt edilerek, kayıplarla dolu omrumuzun içerisine yol harcirahi niyetine yollanan ezgiler olarak dinlemeye alıştırdık sonraları kendimizi. belki boylesi çok daha uygundu '' katliamlardan, yok edilmeden, baskılanmadan'' uzak hep harcirahini iletebilecek uzaklıktı onun ki. asla tanımadan sadece sesle yol alınan bir serüven olarak konukladı içimizde uzun zaman.

ninni kucaklarından, deng meclislerinden, ağız derinliklerinden aşina ezgiler ona çarpınca dahada huzunleşerek yurek lekesine donuştu.. korku golgesinin perdelerinin koyuluğuna aldırılmadan, tum ortuler cekilerek çırılçıplak bir çığlıkla ust sesten alındı tadı... sesinden damlayan kahniya sipi içildi.. bırca belek semalarından tel tel sarmalanan bulut kumelerine uzanıldı. kendi dilinden guzelleşen bir coğrafya oldu evren.. huzunle işlenmiş, ağıt uçurtmaların iplerine tutunarak düşerine akıldı. bungun bir zaman ''sesinde'' yırtılarak, derisinden sıyrıldı. acının telef edilmiş yuzu ile rastlaştık. sesinin süreğinde yol alarak inandık yaşadığımıza.. (o vakitler yaşadığımıza inanmak için ne kadar eksilmişiz)

kısa metinlere sıkışan hayat oykusu, zaman gectikçe daha da belirgenleşti. gizli bir imare olarak nişan ettiğimiz albumleri serbestce yayınlanmaya başladı. bir çok yazarın dunyasından onu keşfedişinin satırlarını okuduk, müziği uzerine denemeler basıldı. muzikleri film sahnelerinde kullanılacak kadar yaygınlaştı. sadece bir ses olarak aldığımız hayatımızda gunden gune belirerek kendini ele verdi. sesini asla golgelemeyen belirgenleşmesi ise 2004 senesinde ortak hafızaması tazelercesine sökun etti...

uzun zamanların terkesinden çıkıp gelmiş, bir karşılaşmayı hesaplayanın ince işciliği ile sezdirmeden dokunuverdik birbirimize. bu zamana kadar yuzbinlerce kişiye tek tek ayrı ciwan veren gizi ile aramızdaydı. bu buluşmaya herbirimizi ayrı ayrı ayarlayarak konuk ettirmişti. yılların sisinden arınarak el uzattı dingin huznumuze. usul usul bir akşam üzeri batman semalarından ahiret kardeşliğine kadar köprü kurdurdu... onsuz içilen suya, bulut sırmalarına harcirahimiz sabit kalarak beraber yol aldırdı.. düşlerinin peşinde düşünlere, düş olup gercekliğe donenlere herşeyin telafisini sağlayan yaşama daha da abanılarak iklimler çoğaltıldı... yeni bir zamana uzanıp sessizce örttü onsuz üşüyen zamanlarımızın üzerini..

geride yuzu huzunle yıkanmış gömülü yürekler bırakarak, gunun sonunda ''her ses çokça kendin yazgındır *'' diyen bir usullukla çekildi kayıp atlasına...