bugün
- 21 eylül 2024 fenerbahçe'ye verilen penaltı13
- anın görüntüsü29
- sari renkli seker14
- victor osimhen9
- jose mourinho21
- bik bik'in mutfağına konuk olmak15
- mert hakan yandaş12
- sudekiray14
- eve çağıran erko24
- bimde çalışanda akıl var mı17
- metin arolat46
- 21 eylül 2024 fenerbahçe galatasaray maçı109
- fenerbahçe taraftarı31
- ismail kartal9
- the crying one9
- okan buruk19
- fenerbahçe nasıl kurtulur10
- sözlükte nefret ettiğiniz yazarlar ve sebepleri18
- gabriel sara'ya 19 milyon veren mallar9
- fenerbahçe9
- siber güvenlik başkanlığı10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı11
- sözlük erkeklerinin arabaları10
- seks kasedinizi yaymakla tehdit edilse naparsınız10
- herkes uyudu mu8
- aranızda medyum olan var mı13
- narin güran18
- fb gs'yi yensin götüme rakı şişesi sokarım8
- cumartesi gecesi fenerli yazarlar kucağa oturacak8
- b'u r c u24
- neden sürekli kabız oluyorum17
- ya tarkan da ölürse10
- fenerbahçe galatasaray derbi sonucu ne olur15
- amca diyen kasiyer kız8
- otobüste uyuyamamak8
- bugün bir değişiklik yapalım bilgi entrysi girelim25
- kocam ol diyen kadın9
- bel çevreniz kaç cm12
- hangi sözlük kızıyla ne yapmak isterdin22
- nickli başlık açanlar kucağa alınacak12
- sağ yan ağrıması8
- hasta olsam geçmiş olsun der misiniz9
- bursa da başı açık öğretmen istmeyen okul müdürü19
- geçmiş olsun menuet13
- arkadaşlar beni neden insta'dan takip etmiyorsunuz12
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz11
- notaların cinsel ilişkiye girmesi10
- derbi sonrası mourinho'nun istifaya davet edilmesi11
- zafer partisi8
- uludağ sözlük discord grubu12
Biten yüz yılın ilk yarısındaki iki Dünya Savaşı bizden önceki kuşaklarla bizim kuşaklara o kadar pahalıya mal oldu ki, bombardımanlar, yıkılan kentler ve toplamı 80 milyonu bulan öldürülmüş insanlarla peş peşe yaratılan küresel cehennemlerden herkes bir ölçüde kavruk çıktı.
***
Benim de ortaokul ve lise yıllarım 1939-45 yıllarının karanlık dönemlerine rastladı. Adam başına düşen ortalama ulusal gelir zaten 100 dolar cenderesine hapsolmuş gibiydi. Bir de buna vesikayla alınan ekmekten, bulunmayan ilaçlara ve hatta una kadar çeşitli kıtlıklar eklenmişti.
***
Yatılı okuldaki yemek porsiyonları nerdeyse esmer yüzlü bir pilavda 3 kaşığa kadar inmişti. Otoriter ve gerçekten de sorumlu bir müdür olan rahmetli Behçet Bey, tam yetişme çağında olan öğrencilerin öğünlerde bir dilimlik ekmekle doyamayacaklarını düşündüğünden, bir dilim ekmeğin yanında, bir de haşlanmış patates vermeye başlamıştı.
***
1876-77 Osmanlı-Rus Savaşındaki büyük Balkan göçünde, islimyeden 7 yaşındayken ailesiyle birlikte önce istanbula gelen, sonra da Bergamaya iskân edilen babaannem, sade yoksullukların değil, aynı zamanda yoklukların koşullanmasıyla eli sıkılıkta adeta düğmük düğmük olmuş gibiydi. Evde zeytinyağlı fasulye biraz bolca yağla pişmişse, sofrada cumbulumsu yağ fazlasına dik dik bakarak:
- Oh babam, derdi; tencereye tenekeyi mi boca ettiniz, ne yaptınız? Ve söylenmeye başlardı.
***
Babam Ankarada görevli olduğu için, okuldan hafta sonu çıkışlarında kendimi tümden öksüz hissetmeyeyim diye, Göztepedeki dedemin köşkünde babaannem, tek başına kalmıştı. Pazar akşamları okula dönerken, boş bir prünol şişesine tuzla biberi karıştırarak doldurur, ekmek banarak yemem için yanıma verirdi:
- Tuzla biber hızlı gider, derdi.
***
Hali vakti yerinde ailelerin çocukları evden getirdikleri börekleri çörekleri yerken, ben de tuzla bibere ekmek banardım. Ailenin olanakları o ölçüde kısıtlı olduğundan değil; babaannemin, kişisel tüketimi, neredeyse sıfıra doğru indirmeye dönük koşullanması, daha ötesine geçit vermediğinden...
***
ikinci Dünya Savaşı yıllarında, ilk gençliğim yamalı çoraplarla, dirsekleri yamalı okul içi ceketleri giyerek geçti. Yakası eskimiş gömleklerin arka eteğinden bir parça kesilerek yakalar onarılır, tabanı delinmiş ayakkabılara en az iki kez pençe yaptırılırdı.
***
Ortaokula başladığımda babaannem de Ankaradaki ailenin yanına gitmişti.
1 lira haftalığım vardı. Sinemalarda alt salon koltuğu 66 kuruştu. Okulun karşısındaki içkisiz şarküteride küçük boy sandviçler 5, büyük boy sandviçler 10, sucuklu yumurta da 50 kuruştu.
Ve girip çıkanlarla dükkânın kapısı açılıp kapandıkça, mis gibi sucuklu yumurta, haşlanmış sosis kokuları taşardı dışarıya...
***
1 liralık haftalık hem sinemaya gitmeye, hem de sucuklu yumurta yemeye yetmezdi. Neyse ki o zamanki Lale sinemasının en tepe balkonu 22 kuruştu. Dayanamayıp sucuklu yumurta yediğim zamanlarda oraya giderdim...
***
Öğrenci arkadaşlar, cumartesilerle pazar akşamlarını evlerinde geçirirlerken, ben birkaç avuç parasız yatılının kaldığı bomboş okula dönerdim kös kös... Aileleri istanbul dışında olduğu için kendilerine bekâr öğrenci denilen 30-40 arkadaşın doldurulduğu ortak bir sınıfta, kuytu bir sıra seçer, onların itiş kakışları arasında roman okurdum.
***
ikinci Dünya Savaşı yıllarında iç benliklerimize hangi silinmez damgaların vurulmuş olduğunu kestirmek kolay değil...
Hâlâ daha paketlerin iplerini elimde sarıp belini düğmükleyerek bir yerlerde saklarım. Hâlâ daha kendime bir şeyler alma dürtüleri pek şahlanmaz içimde...
***
Savaşlar da gelir geçer, ama işte eski bir deyimle deler de geçer.
http://gundem.milliyet.co...detay/1758632/default.htm
***
Benim de ortaokul ve lise yıllarım 1939-45 yıllarının karanlık dönemlerine rastladı. Adam başına düşen ortalama ulusal gelir zaten 100 dolar cenderesine hapsolmuş gibiydi. Bir de buna vesikayla alınan ekmekten, bulunmayan ilaçlara ve hatta una kadar çeşitli kıtlıklar eklenmişti.
***
Yatılı okuldaki yemek porsiyonları nerdeyse esmer yüzlü bir pilavda 3 kaşığa kadar inmişti. Otoriter ve gerçekten de sorumlu bir müdür olan rahmetli Behçet Bey, tam yetişme çağında olan öğrencilerin öğünlerde bir dilimlik ekmekle doyamayacaklarını düşündüğünden, bir dilim ekmeğin yanında, bir de haşlanmış patates vermeye başlamıştı.
***
1876-77 Osmanlı-Rus Savaşındaki büyük Balkan göçünde, islimyeden 7 yaşındayken ailesiyle birlikte önce istanbula gelen, sonra da Bergamaya iskân edilen babaannem, sade yoksullukların değil, aynı zamanda yoklukların koşullanmasıyla eli sıkılıkta adeta düğmük düğmük olmuş gibiydi. Evde zeytinyağlı fasulye biraz bolca yağla pişmişse, sofrada cumbulumsu yağ fazlasına dik dik bakarak:
- Oh babam, derdi; tencereye tenekeyi mi boca ettiniz, ne yaptınız? Ve söylenmeye başlardı.
***
Babam Ankarada görevli olduğu için, okuldan hafta sonu çıkışlarında kendimi tümden öksüz hissetmeyeyim diye, Göztepedeki dedemin köşkünde babaannem, tek başına kalmıştı. Pazar akşamları okula dönerken, boş bir prünol şişesine tuzla biberi karıştırarak doldurur, ekmek banarak yemem için yanıma verirdi:
- Tuzla biber hızlı gider, derdi.
***
Hali vakti yerinde ailelerin çocukları evden getirdikleri börekleri çörekleri yerken, ben de tuzla bibere ekmek banardım. Ailenin olanakları o ölçüde kısıtlı olduğundan değil; babaannemin, kişisel tüketimi, neredeyse sıfıra doğru indirmeye dönük koşullanması, daha ötesine geçit vermediğinden...
***
ikinci Dünya Savaşı yıllarında, ilk gençliğim yamalı çoraplarla, dirsekleri yamalı okul içi ceketleri giyerek geçti. Yakası eskimiş gömleklerin arka eteğinden bir parça kesilerek yakalar onarılır, tabanı delinmiş ayakkabılara en az iki kez pençe yaptırılırdı.
***
Ortaokula başladığımda babaannem de Ankaradaki ailenin yanına gitmişti.
1 lira haftalığım vardı. Sinemalarda alt salon koltuğu 66 kuruştu. Okulun karşısındaki içkisiz şarküteride küçük boy sandviçler 5, büyük boy sandviçler 10, sucuklu yumurta da 50 kuruştu.
Ve girip çıkanlarla dükkânın kapısı açılıp kapandıkça, mis gibi sucuklu yumurta, haşlanmış sosis kokuları taşardı dışarıya...
***
1 liralık haftalık hem sinemaya gitmeye, hem de sucuklu yumurta yemeye yetmezdi. Neyse ki o zamanki Lale sinemasının en tepe balkonu 22 kuruştu. Dayanamayıp sucuklu yumurta yediğim zamanlarda oraya giderdim...
***
Öğrenci arkadaşlar, cumartesilerle pazar akşamlarını evlerinde geçirirlerken, ben birkaç avuç parasız yatılının kaldığı bomboş okula dönerdim kös kös... Aileleri istanbul dışında olduğu için kendilerine bekâr öğrenci denilen 30-40 arkadaşın doldurulduğu ortak bir sınıfta, kuytu bir sıra seçer, onların itiş kakışları arasında roman okurdum.
***
ikinci Dünya Savaşı yıllarında iç benliklerimize hangi silinmez damgaların vurulmuş olduğunu kestirmek kolay değil...
Hâlâ daha paketlerin iplerini elimde sarıp belini düğmükleyerek bir yerlerde saklarım. Hâlâ daha kendime bir şeyler alma dürtüleri pek şahlanmaz içimde...
***
Savaşlar da gelir geçer, ama işte eski bir deyimle deler de geçer.
http://gundem.milliyet.co...detay/1758632/default.htm
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar