bugün

ufuk uras

"yüzde 10 barajı nedeniyle tünel kazalım dedik. benim mezun olduğum kadıköy anadolu lisesi'ndeki arkadaşlar daha basit bir yol buldular, işaretimiz martı olduğu için meclise martı yolluyoruz diyoruz diye. yani bu yüzde 10 barajının dikiş tutmayacağı ortada. o yüzden biz tünel kazma metaforunu kullandık. kapıdan sokmak istemiyor tayyip erdoğan, deniz baykal. o yüzden tünel kazalım, bu yüzde 10 barajını aşalım dedik. zonguldak maden işçileri de bana geçen gün baret ve kazma hediye ettiler. baret mecliste sıkıntılı olabilir, tip'li parlementerleri çok uğraştılar diye baret de verdiler ama tahmin ediyorum kapıdan girmek mümkün olacak 15 gün sonra. çünkü aldığımız işaret o ki birinci bölgede 60 bin, 65 bin civarında bir oy gerekiyor. tahmin ediyorum 100 binin üzerine çıkacağız. biraz da yani bakın bizdeki siyasetçilere. işte ben 59 doğumluyum, 60'lı yıllarda sayın deniz baykal'ı hatırlıyorum. o dönemden kala kala bir kraliçe elizabeth kaldı. yani böyle 40 yıldır, 50 yıldır bir de süleyman demirel'i tekrar cumhurbaşkanı yapmaya çalışıyorlar. yani yurttaşın artık sinirlerinin bozulmaması için hakikaten bizim bu meclise tünel kazıp oksijen getirmemiz lazım. arada bir trt-3'te izliyorum yarısı uyuyor. muhtemelen bu oksijen eksikliğinden kaynaklanıyor ya da zaten liderlerin iki dudağından çıkan yasaların onaylanmasından ibaret bir hazırol duruşu var. bu memleket böyle gitmeyecek. belli ki memleketin çok renkli, çok sesliğini parlementoya yansıtmamız gerekiyor. artık martı şeklinde mi, tünel mi kazarız. fakat inanıyorum o 15-20 gün sonra bu parlemento çok renkli bir parlemento haline gelecek.

tezkerenin onaylanması, onaylanmadan önceki dönemi hatırlayacak olursak onbinlerce insan alanlarda müdahele etti bu amerika hegomonyasına karşı bir tutum belirledi ve türkiye'deki anti amerikan hareket alanlarca ciddi bir duruş gösterdi. keza kyoto sözleşmesinin imzalanması için küresel ısınmaya karşı alanlara insanlar çıktılar ama bu biraz önceki konuyla bağlantılı olarak medyada tam yeralmıyor olabilir ama ben biliyorum ki türkiye'de yıllardan beri gelen böyle bir damar var. demin işte holigarşi lafını kullandınız. hani marx'a o zaman gönderme yapacak olursak, üretim araçlarını kontrol edenler zihinsel üretim araçlarını da kontrol ediliyor ve türkiye'de sermayenin küreselleşmesi doğrultusunda, onun ihtiyaçları doğrultusunda bütün sektörler şekillendiriliyor. sizin milliyetçi muhafazakar dediğiniz bütün eğilimler, akp'sinden, mhp'sine, uluslararası tütün tekellerinin bir dediğini iki etmeyip tütün yasasını çıkardılar. tatlandırıcı lobisinin bir dediğini iki etmeyip şeker yasasını çıkardılar. neredeydi o milliyetçiler pancar üreticisi, tütün üreticisi yalvar yakar vaziyette bir dakikada bir çitfçi iflas ederken. dolayısıyla bunlar palavra işler. siz dürüstseniz, namusluysanız sabah akşam ben dürüstüm namusluyum demezsiniz zaten öyle yaşarsanız. öyle diyorsanız 10 dakika sonra belli ki sizi birisi soyacaktır. hani bir galiba ilhan selçuk'un eskiden kullandığı bir laf da vardır; hani sütçü süt satar, türkçü neyi satar diyordu. işte gördük eroin satıyorlar, uyuşturucu satıyorlar, memleketi satıyorlar uluslararası sermaye. böyle bir milliyetçilik, ulusalcılık falan filan hikayesi palavradır. Bu ülkenin insanına hizmet ediyorsanız, aydınları hedef olarak göstermiyorsanız, bu ülkeye ufacık bir katkınız varsa anlamlıdır. yoksa hamasetin olduğu yerde atalet olur. ataletin olduğu yerde de hamaset olur. türkiye'de o hani milliyetçiyim diyenler toplumun tektipleştirmeye çalışanlar, toplumu betonlaştırmaya çalışanlar. deniz baykal'dan bahçeli'sine aslında bu ülkeye en büyük zararı veriyorlar. çünkü türkiye'nin o çeşitliliği ve çok renkliliğini tektipleştirdiğinizde toplumu deli gömleğine sokuyorsunuz. delirdiğimiz için deli gömleğine sokmuyorlar, deli gömleğine soktukları için bu 12 eylül anayasası ve yasalara biz deliriyoruz aslında.

askerin siyasete müdahelesinden yana bir eğilim hiçbir zaman olmadı. tam tersi kim muhtıralara yakın bir tutum alırsa her zaman seçimlerde en büyük faturayı o kesimler ödedi. ben türkiye insanının siyasetin sivilleşmesinden, gerçek bir demokratikleşmeden yana olduğunu düşünüyorum. o yüzden cumhuriyet mitinglerini düzenleyenlerle katılanların farklı kaygılarını ayrıştırmak lazım. o katılanlar farklı arayışlar içerisindeydi ve bir adres arıyordu. bunun çözümü demokrasinin bölünmez bütünlüğünden yana olmak. çağdaş yaşamın kendisi demokrasidir. demokrasi ve özgürlükleri genişleterek biz siyasal islam, dini gericiliğe karşı mücadele edebiliriz. dini gericiliğin en büyük ayağı olan yeni liberal politikalara karşı mücadele edebiliriz ama yeni liberal politikaları zaten kod adı derviş olan daha önce dsp'de daha sonra chp'de uygulayan politikaları akp uyguladığı için ve akp'nin bir sosyal programı olmadığı için esas açmaz orada oluyor. o yüzden akp güç kazanıyor. bugün cumhuriyetin bütün kazanımlarına sahip çıkarak demokrasinin kazanımlarıyla birleştirmemiz ve asayiş devleti, korku devleti değil asayiş cumhuriyeti korku cumhuriyeti değil. demokratik sosyal bir cumhuriyet. demokratik sosyal bir devletten yana tutum almamız gerekir. sol o zaman büyüyecek, gerçek laiklik o zaman yerine oturacak, demokrasi o zaman kurumsallaşacak ve toplumu kutuplaşmaya çalışan milliyetçilik eğilimi yerine birarada yaşama, linç kültürü değil, birarada yaşama kültürü ön plana çıkacak. ahmet kaya tişörtü giydi diye gençlerimizi linç etmek isteyen bu kültür karşısında bir biraradalığımızı bu topluluğun teminatı olan bir kanal olarak yaygınlaştırmamız gerekiyor. bu tasnifleri yaparsak bence hiçbir sorun yok. türkiye'nin anayasasında türkiye demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir diyor ama bu kağıt üzerinde. gelin bunu demokratik yapalım, gelin bunu sosyal yapalım, gelin gerçek bir hukuk devleti yapalım. adalet mülkün temelinde diyoruz, t'si düşünce adale mülkün temeli oluyor. adale yani güçlü olan, silahı elinde tutan kuralı koyduğu zaman işte yurttaş merkezli siyaset değil, devlet merkezli siyaset, din merkezli siyaset, sermaye merkezli siyaset oluyor. esas olan yurttaş, esas olan birey. bireyi esas aldığımızda ne dini gericilik kalır, ne milliyetçi çatışma ırkçı milliyetçilik kalır, ne de işte yoksulun daha yoksul olduğu, zenginin daha yoksul olduğu bir zemin olur. insanca bir yaşam için mücadele edersek ne mutlu işim var diyene, ne mutlu bir konut altında yaşıyorum diyene, ne mutlu demokratım diyene."

mehmet ufuk uras
istanbul 1.bölge bağımsız sol aday