bugün

ben bu yazıyı ona yazdım

günlerden bugün, aradan geçen zaman dilimini hesaba kattım. hafızandaki "ben" in silinmeye başlamış olma ihtimalini görmeyi göze alamadım. buna katlanamazdım. iki kelimelik bir cevapla karşı karşıya kalma ihtimali ya da onu bile görememe ihtimalleri bunlar. içimde tutmaya da izin veremem o yüzden bir not defterine yazmak yerine buraya yazıyorum. gün gelir belki rastgelirsin, okursun ya da ne bileyim sen okumasan da birileri okur.

bir rüya gördüm. geçen hafta. hepsi orda değildi sanırım ama iki adam vardı adrian ve steve' di onları net hatırlıyorum. beni takip ediyorlar odamın kapısına doğru ilerliyoruz. kapıyı açıyorum ve içeri giriyoruz. heyecanlıyım çok evet uzaktan bile görebilmeye can attığım adamlar evimdeydi. inanılmazdı, gerçek gibiydi. soğuk bir sessizlik vardı. konuşmuyoruz. çalışma masamın hemen üstünde duvara asılı ıron maiden posterine bakarken görüyorum adrian'ı. ve bana dönüyor. acınaklı bir şekilde bakıyor yüzüme. anlam veremiyorum olan bitene. daha sonra ben de üzülüyorum nedensiz yere. yanıma geliyor başımı kollarının arasına alıp göğüsüne koyuyor. bir baba şevkatiyle.

bir cuma sabahı. gözlerimi açıyorum yine aynı manzara. sıradan bir gün işte. bir önceki günün aynısı ya da bugünün. her sabah prensip haline gelen, tekrarlamaktan bıkamadığım, benim için günün en keyifli anı olan kahve müzik ve sigara aktivitemi gerçekleştiriyorum. gözlerim yana kaydı birden. telefonun bildirim ışığı yanıp sönüyordu. bir yeni mesaj. kardeşim b.

oluyor bazen, aç karnımızı doyurmak için sabırsızlanırken başımızda dikilmiş konuşan geveze adamı özlüyorum. özlüyor insan konserden çıktığımız gün heyecanlı bir şekilde konser bitti mi diye soran iki kızı. bazen o iki kızı kıskanan "sen"i. bazen de o güldüğümüz tosun gibi çocuklarınız olsun diyen çiçekçiyi. tuhaf demi demeyeceğim tuhaf diye bir şey yok aslında. tuhaf olan gerçekler zaten. ya da tesadüfler. tuhaf olan o sabah ıron maidenin temmuzda yeniden geleceği gerçeğini öğrenmemdi. evet hani yeniden gelmelerini sabırsızlıkla beklediğimiz. yine gelmezlerse biz onlara gideriz diyerekten uğruna yurt dışı planları yaptığımız adamlar. kaderin ters köşesi değildi o sabah şokta olmamın nedeni. o gece gördüğüm rüyayı hatırlamamdı beni şoka sokan.

seninle olan iki günü hatırlamak bana en çok mutluluk veriyor. ilk buluşmamız. ve on dokuz haziran günü. taze bir ilişki. kirlenmemiş sevgi. ardı sıra gelen sonbahar, karşılıklı nefrete yüz tutmuş duygular. anlamsız savaşlar.

iki şey vardır. var olan ve inanılan. tıpkı tanrıya inanmak istemek ve istememek gibi. ya da işine gelenin aşka inanmaması, işine gelenin aşkı ölümsüz kılması. hala tesadüflere inanan bünyelerin olması, kimine göreyse bunların hiçbir öneminin olmaması. ve anlamsız savaşlar.

hakkımda kafanda atıp tuttuğun, yeri geldiğinde ilginç stratejilerinle vardığın düşüncelerim. önyargıların, takıntıların. tabiki bunların miladı doldu eski sevgili. birçoğu da yanlıştı zaten. ama ben canını yakmadan bitmesi için canımı dişime taktım. sen ise hafızanı dondurdun, egoistsin dedin. neyse olsun dedim. unutsun mesafeli olalım dedim, derdin can yakmak dedin. olsun eski sevgili güzel olan şeyler haricinde yaşanan olan biten tüm pislikler umrumda değil zaten. güzel olanlar hariç her şeyin miladı doldu.

ve günlerden bu gün şeker suratlı. saat on ikiye yirmi dakika var. bırakıyorum yazmayı vakit dolmasın. bu günü sana ayırdım. ve evrene bir mesaj yolladım son bir kez.

doğum günün kutlu olsun.
güncel Önemli Başlıklar