bugün

ben bu yazıyı rüyamdaki sevgilime yazdım

yokluğunla terbiye olan umutlarımı defnettim. pencereme yapışan şiirleri kazıdım bu sabah.

günaydın yalnızlığımın karanlık kokusu. günaydın eski sevgilim; günaydın eskimeyen gözleri eflatun cesedim...

biz hiçtik.
hiçbir şey olmuştuk o vakit;
ve vuslatı oruç tutan avuçlarımda sensizliğin konçertosu çalıyordu. gitmiştin işte. mutluluğa aleyhtar iblisler sikiyordum rüyamda; gidişine ağlıyorduk kiralık annelerle. her gece bakire siluetine kastediyordu elleri kanlı gelinler. direniyordum...
sen benim en güzel cesedimdin. ya rab bu nasıl bir lanetti böyle? henüz tenine bile dokunamamışken, cesedi nasıl oluyor da uzanıyordu kollarımda...

ruhu yok diye mi ölmüştü tebessümleri, yoksa benim değil diye mi ölü doğmuştu sözleri?
sözleri öldürüyordu beni. söz vermediği yarınlarının bileklerini kesiyordu giderken.

zaten gitmişti.
fakat siktir olup gidememişti.

özlediğim neydi?..
hiç dokunamadığım gözyaşın mı, hiç dokunmak istemediğim yokluğun mu, kapısına afili gardiyanlar diktiğin müebbeti ateşten kalbin mi?
peki neyi gizliyorsun tecrit edilmiş kalbinde, kimlerimi saklıyorsun?
sevgilimi, yarenimi,
annemi mi?..

intihar süsü verdiğin hayaline dokunuyorum odamda. bazen konuşuyorum da onunla. neden sen konuşmuyorsun? neden anne; cesetler de konuşamaz mı oğluyla? ben seni özlüyorum yalnızca. ne sevgilimi, ne yarenimi ne de annemi...
şizofren hayaletlerimi özlüyorum aslında. ve hayal ettiğim en güzel şeyi özlüyorum;

seni...