bugün

nereden müslüman olduk keşke hıristiyan olsaymışız

esas mesele kafa yapısıdır. batı hristiyanlığı ile değil kilise dinine dönmüş, tahrif edilmiş hristiyanlığa rağmen bunu yaptı. nasıl mı? orta çağda yenilgi üstüne yenilgi aldığı şark'ın ilmi seviyesini venedik tacirleriyle,haçlı seferleriyle ve on binlerce oryantalistiyle keşfederek, ahlakı dışındaki her şeyini rol model alarak. ibni sina, f.razi, gazzali, harezmi, el fergani, el hişam, el razi, ibnul baytar, farabi, es-sarkali, el battani gibi isimlerden daha da uzun bir liste verebileceğim alimleri,onların eserlerini araştırdı da araştırdı. çeviriler yaptı,yüzlerce yıl üniversitelerinde bu kişileri okuttu. islam dünyası sayesinde hem mısır-mezopotamya-yunan medeniyetinin üst seviyelerdeki sentezini kolayca elde etti. bu kalaylık endülüse ve islam ülkelerinde giden talebelere,araştırmacılara kolaylık sağlanmasındandı.

yenilgiler üzerine kilisenin yalancılığına dair inanç,tüm bahsettiğim yükselen ilmi ilerlemenin de kiliseyle çelişmesiyle, batı bozulmuş hristiyanlıktan uzaklaşarak, ona rağmen ilerledi ve sadece ahireti yücelten hz isa!ya atfedilen "ezeli hayatı yaşaman için fani hayatını öldür" sözünden sıyrılıp ölümden sonra hayatın yer almadığı musevilik misali dünyayı,hazzı,faydayı esas alan yapıya büründü. hatta bu kazanımları kaybetmemek için kilise korkusundan dine uzak kalmaya kendilerini mecbur gördüler. bizim dinimizse ne kilise gibi baskıcıydı ne de ilmi övmeyen bir yapısı vardı. ilme yönelten ayetler,hadisler o kadar çoktu ki, batının yenilmez üstünlüğüne çalışan hainler ile devekuşu gibi başını kuma gömen cahil inançsız kişiler hariç kimse "islam geri bıraktı" diyemezdi. mesela: herkesi tarağın dişleri gibi eşit gören islam zümer suresi 9. ayetle bilenlerle bilmeyenlerin eşit olmayacağını vurgulamıştı. ilim için çin'e dahi gidin dedi ki çinde islami bilgi olmayacağına göre kastedilen müsbet(pozitif) bilimlerdi.

onlar bizim temel prensiplerimizi alırken, durmadan çabalarken bizse 17-19 yüzyıl arası yattık. sonuş malum. çalışma hayatında islam ahlakıyla donanmış çalışkan, azimli, sebatlı ve dürüst batı, adı müslüman olan ama onun edebinden mahrum kalan bizi yendi. sırf istanbuldaki karşılıksız çek sayısı tüm almanya'dan çok olan bir ülkeye hangi akıl sahibi islamı temsil ediyor,samimi müslüman diyebilir ve onun yenilgisini islamın yenilgisi sayabilir.

basiretsiz,sorumluluktan ve ahlaktan kaçma sevdalısı,batı meraklısı tipler uzun süre sadrazam oldu,iktidar oldu da ne oldu,ne yaptılar ülkemizde. bu sorunların çoğunu da onlar çıkardı halbuki. tanzimat'ın aydınımsı tipinden tut,ilk gerici propogandasını yapan ittihat terakki ve onun zihnen veledi olan tek parti döneminde bu meseleler çözüldü mü,kaşınıp ziyadeleşti mi? çuvaldızı batırıp tarafsızca düşünelim.

afrikada,sömürülmüş tüm topraklarda zorla hristiyan edilenler var. abd'nin içindekileri de ekleyin bunlara ve sorun zengin mi bunlar? Kenya Kurucu Devlet Başkanı şunları demiştir: "Batılılar geldiklerinde onların ellerinde incil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözlerimizi kapatıp, çok dualar ettik. Gözümüzü açtığımızda ise, bizim elimizde incil, onların elinde önceden sahibi olduğumuz topraklarımız vardı." sömürünün başlamasıyla ele geçirilen islam dünyasını, cetvelle çizilmiş devletlerde müslümanlar mı yönetti, yoksa kimi sovyetlere kimi de batı kampına tabi liderler mi? tüm bunları samimi olarak düşünen ve idrak edenler mevzuyu anlar.

önemli olan 9.-17.yy arası hakimiyetimizi nasıl kaybettiğimizi 17-19 yy arası ne yaparak kaybettiğimizi anlayarak, batının 18 yy ile bugüne dek olan yükselişini çözerek, japonlar gibi -batının geçmişte bizden yararlanırken yaptığı gibi- sadece ilmini alarak, uyanık olup macarlar ve bulgarların akıbetine düşmeden, kendine güvenen, çağın donanımını yakalayan, duraksamayan, aklen ve vicdanen aydın bireyler olabilmek, böyle evlatlar yetiştirebilmektir.