bugün

haldun taner

Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. haldun taner çocukluk yıllarında, annesinin balkona, babasına işaret amaçlı, ''içerde asker,polis var gelme'' anlamında; çamaşır astığını hatırlar. babasını beş yaşında kaybeder, annesiyle beraber büyükbabasının konağına taşınırlar. buradaki hayat kalabalıktır. bir dayısından yoga yapmayı bir dayısından almancayı öğrenir. annesi onun için çok değerlidir. ondan türkçeyi en güzel biçimde kullanmayı, kadınların inceliğini ve kadınların erkeklerden zeki olduğunu öğrenir.
hayatının dönüm noktası veremdir. bu hastalığa yakalandıktan sonra tedavi döneminde dört yıl dört duvar arasında yaşayınca, kitaplara sarılır ve kendisiyle yüzleşir. dört yıl sonunda veremden kurtulur ve edebiyata, yazarlığa adım atar. tek isteği yazar olmaktır. ancak türkiye'de o dönemde, hakim olan edebiyat klikleri haldun taner'i bağırlarına basmazlar aksine mesafeyle yaklaşırlar. çünkü bu çevrelerdekiler neredeyse 15 yaşlarında yazarlığa başlamışlardır. toplumsal gerçekçiliği savunan, bir kısmı köy kökenli bu yazarlara karşın haldun taner zengin hatta soylu bir aileden gelmektedir.ve 30 yaşındadır. ama taner'in de belirttiği gibi haldun taner yazarlık açısından o çevredekilerden daha geç edebiyata adım atmış olsa da; dünya ve türk edebiyatını okuma ve tanıma konusunda oldukça eskidir. hayatta yapmak istediği şeyi uzun bir hesaplaşma evresi neticesinde belirlemiş haldun taner için hiçbir şey engel değildir. hayatı boyunca tek yapmak istediği iş yazarlık olmasına rağmen maddi koşullar nedeniyle hocalık ve gazetecilik de yapmıştır. ama bunu şöyle yorumlar;''hayatım boyunca yan işlerimi de hep yazıya yakın yerlerden seçtim.''
türkiye'de epik tiyatronun; kabarenin kurucusudur. hayat doludur. insanın hayatda; ''kendisi gibi'' olması gerektiğine inanır.devekuşu kaberesi ile ilgili yakın dostu orhan kemal; haldun taner'e şöyle der; ''bu kabare senin muzip yanını ortaya döktüğün bir iş oldu.''

kısa hikayeye çok önem verir. ''Öyküyü romanın kısası, romanı öykünün uzunu sanmak bence yanlıştır 'öykü'nün , 'roman'ın ayrı özellikleri vardır. Tekniği başka , işleyişi başka ,üslubu başka iklimi başka.'' der. ve ekler; ''kısa hikaye romanın daha konsantre daha özlü halidir. yapısı gereği daha akıcı ve etkileyicidir. bu açıdan şiire benzer...''

çok iyi bir eğitim görmesine ve bu eğitim sayesinde bir çok yüksek göreve gelmesi imkan dahilinde iken hatta zamanında bakanlık dahi kendisine teklif edilmesine rağmen; hayatının işi olarak aslında varoluş biçimi olarak yazarlığı seçmiş ve bunu dünya çapında ödüller alacak; kendi ülkesinde bir çok ilki gerçekleştirip gelecek sanatçılar için sağlam temeller atacak derecede gerçekleştirmiş; hayat, güzellik ve edebiyat aşığı, büyük ve cins yazar.