bugün

siyah beyaz ölüm yaşam

Lisede dersi kırıp kaçtıkları lunaparkta bindikleri gondolda aşağı düşmekten farkı yoktu. Beraber bindikleri kız arkadaşlarına belli etmediği korku geldi aklına. Beş metre, bir saniye, on beş metre iki, yirmi beş, otuz beş, kırk beş, elli beş metre.. Kaz tüyü dolu montu, içindeki yolunmuş kazların öcünü alırcasına hava ile doluyordu. Ve bir karalık. Ölüm bu olmalıydı. Karanlık ve soğuk. Ama ölü ıslanmazdı. Ölmemişti. Boğazın derin suları Arşimeti doğrularcasına yukarı itiyordu onu. Zargana tutulan şamandıralı bir olta gibi deniz adamı dışarı attı. Adam gözleri gökyüzüne paralel, başaramamışlığın hüznüyle Marmaraya doğru sürükleniyordu.

Motorla karşıya geçen gurup büyük bir yaygara ile kaptana hücum etti. Rüzgar bayraklarını savurmuş, can yelekleriyle birlikte denize düşmüştü. Kaptan usta bir manevrayla çevresinde dönüp yanaşma tarafındaki projektörü yaktı. Denizde yüzen bayrağı gördü. Birkaç metre ilerisinde suya dağılan can yeleklerine canı sıkıldı. Dünyanın parası gitmişti.

Adam gözüne çevrilen projektörle ayıldı. Motordakiler bayrakla birlikte denize adam düştüğünü sanmış olsa gerek adamı sudan çıkardılar. Ah be biraderim neden sıkı tutunmuyorsun, başımıza iş aldıracaktın az kalsın dedi kaptan. Adam şoktaydı. Betona çakılırcasına düştüğü denizden nasıl bu motora bindiğine akıl erdiremiyorlardı. Motordaki gençler adamın ıslak giysilerini çıkardılar. Kaptanın eski bir kotu ve montunu maç dönüşüne kadar ödünç adama giydirdiler. Adam kurulandı. Bir şeyler söylemeye çalıştı ama Kadıköye varılmıştı. Nasıl olduysa gurubun içinde stada doğru yürüyordu artık. Aklı başına geliyordu yavaş, yavaş.. Biletinin olmadığını anlayan gençler turnikeden adamı kaynatarak geçirdiler. Mahşer kalabalığı vardı stadda. Ev sahibi takım, rakip takım taraftarı için küçük bir yer ayırmıştı ve kapasitesinin iki katı kadar adama bilet satmışlardı. Adam kendine geldi. Maç sabah gazetede okuduğu maçtı, Fenerbahçe-Beşiktaş ve Beşiktaşlılar içinde sırtında yirmi kişi tek ayak üzerinde duruyordu. Yanındaki insanlara baktı. Gözleri alev alevdi. Maç başlarken yandaki fb tribününden açılmamış konfetiler atılmaya başladı. Tam yüzüne gelecek konfetiden sakındı ama konfeti yanında duran gencin alnında patladı. Kanıyordu alnı ama o hala Beşiktaş marşları söylüyordu. Direnmekti bu, inattı bu yaşama karşı. Fenerbahçe bir gol attı. Stadın küçük kısmı dışındaki o kalabalık ayaklara fırladı. Bir an etrafında bir sessizlik hissetti. Birkaç saniye geçmeden sabah uyandıran zil gibi kükredi o küçük ama muhteşem kalabalık. Yenilmiyordu bu çocuklar, yenilgiyi hazmetmiyorlardı. Daha bir hırs ve çalışkanlıkla destekliyorlardı takımlarını. Adam hayretler içindeydi. Beşiktaş ilk gölünü attı. Sekiz sıra öne gitmişti istemsiz. Zafer alevi adamında içinde tutuşmaya başlamıştı. Oysa bugün ölmek için çıkmıştı evinden ama bu coşku, bu aşk onu etkilemişti. ikinci gole gebeydi tüm haykırışlar. Adamda o güruhla birlikte bağırıyordu, inat ediyordu, isyan ediyordu hayata karşı. Dakikalar geçtikçe kedini koruma teline dayalı buldu. Bir pankart maçı görmesine engel oluyordu ama hissediyordu maçı. Ve o muhteşem gol geldi. Bir matkap gibi deldi adamın tam on parmağı pankartı. Pankartta şöyle yazıyordu:

"SiYAH BEYAZ - ÖLÜM YAŞAM"

-alıntıdır-