bugün

çocuk parkında çocuk dövmek

askerliğin ilk günü sudan çıkmış balık gibi olur erkek. o ana kadarki entellektüel birikimi, sosyal yaşantısı, başarıları, başarısızlıkları, sarı saçı, mavi gözü tamamen önemsizdir. nizamiyeden girerken sayaç sıfırlanır ve herkes orijinden başlar oradaki hayatına.

Nizamiyeden girişte ilk olarak ne kadar elektronik alet edevatımız varsa onları aldılar. sonra sigorta için para yatırma kuyruğuna girdik. Askerde iken ölürsek ailelerimize yalan olmasın ama yaklaşık 30000 tl verileceğini beyan eden bir kağıdı imzaladıktan sonra muayene odalarına doğru yollandık. Belden yukarısını soyarak dövme ve jilet izi kontrolü yaptılar ve akabinde traşa ve duşa yönlendirildik. sırasıyla boşalan kabinlere girip ılık suyla yıkanıyor, kurulandıktan sonra bir sonraki istasyon olan aşı istasyonuna gidiyorduk. Evet istasyon. Seri üretim bandında ilerleyen boş kola şişeleri gibiydik. Her bir istasyonda durup, oradaki işlem tamamlandıktan sonra bir sonraki istasyona geçiyorduk. Evet tam bir asker üretim bandı mantığıyla çalışıyordu burası. Son olarak aşılar yapılıp askeri kıyafetleri giydikten sonra süreç tamamlandı ve normal bir insan olarak girdiğimiz nizamiyenin diğer kapısından şaşkın birer asker olarak çıktık.

insan askerdeyken özlüyor. Bazen neyi özlediğini bile bilmeden özlüyor. Ulan bi dışarda olsaydım.. diyor. Cümlenin devamı gelmiyor ama çoğu kez. Sigaranın tutuşan ucu dolduruyor o sessiz boşluğu. Bu yüzdendir ki ilk çarşı izni askerlikte kutsaldır. Silah namus ise ilk çarşı izni şereftir asker için. Daha çıkmadan günler önce başlar hayali, muhabbetleri.. herkes gideceği yerleri anlatır birbirine. Bir kısım eleman geneleve gideceği için bu grup bir süre sonra topluluktan ayrılıp ayrı bir yerde karı kız muhabbetine başlar. Bu grubun tüm üyeleri kendi şehirlerinin seks elçileri gibidir. askere geldikleri şehirdeki herkesi sikmek için uzun eleme turları sonucunda belirlenmiş olan seçilmiş insanlardır. Her biri o kadar çok sevişmiş ve o kadar çok hatunla beraber olmuştur ki muhabbet saatlerce sürer. Muhabbet sırasında iyice gaza gelen elemanlardan biri diğerini parmaklayınca muhabbet kavgaya dönüşür. Birbirlerini sikerler. Her iki haftada bir tekrarlanır bu döngü. ve kesinlikle önlem alınamaz, önüne geçilemez.

Daha önceden kafamda kararlaştırdığım gibi ilk çarşı iznimde, birliğin yüz metre ilerisindeki çocuk parkına gidip oturdum. Hava sıcaktı ama inceden ılık bir rüzgar esiyordu. Çocuklar henüz gelmemişti. Kendisi gibi yaşlı olan köpeğini gezdiren bir amcadan başka parkta kimsecikler yoktu. Hafifçe geriye yaslanarak gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Parkta yetişmiş türlü çiçeklerin birbirine karışmış o keskin kokusunu doldurdum içime. Artık huzurluydum. Birlikteki keşmekeşliklerden, saçmalıklardan, gereksizliklerden ve insanı yoran hiçbir şeyden eser yoktu. Uzun süre oturdum o parkta. Gelip oynayan çocukları, el ele dolaşan sevgilileri ve denizi izledim. Akşam birliğe girmeden son bir sigara içebilmek için aynı parka uğrayacağıma dair kendime söz vererek ayrıldım oradan.

son giriş saati olan 17:30'a yaklaşık yarım saat kala parka geldim. Cehenneme girmeden önceki son cennet bahçesiydi benim için. Çocuk parkı tasarlayan insan psikolojisini düşündüm bir süre. tahterevalliler.. bir çocuk durduk yere neden böyle sikindirik bi oyuncağa binerdi acaba? Bak kaydırağı anlarım. Salıncağı anlarım ve saygı duyarım ama tahtera. demeye kalmadan suratımda bir top patladı. muhtemelen Parkta top oynayan çocuklardan biri topu zımbalamış ve top tam kulağımda patlamıştı. Sarsıntının şiddetinden elimdeki sigarayı düşürmüş olmama rağmen Gülümseyerek topu yerden aldım ve sevecenlikle "biraz daha dikkatli oynayın çocuklar" diyerek gerisin geriye çocuklara attım. "nasıl oynayacağımızı sana mı soracağız lan sikik" diye bir karşılık alınca şaşırdım biraz. 10-11 yaşlarında bir çocuktu. Muhtemelen sorunlu bir çocukluk dönemi geçirmiş ve büyük bir ihtimalle pek tekin olmayan bir mahallede yetişmişti. Gülümsememi hiç bozmadan "tamam devam edin çocuklar sorun yok" dedim. "korktun mu lan" dedi. "korktun mu lan piç?"

Ben aslında sakin bir insanım. Hele kendimden küçük birine öte git dediğim görülmemiştir. Ama yüce manitu şahidim olsun ki o çocuğu orada evire çevire döverken çok keyif aldım. Öyle güzel ele geliyordu ki, zevk için dövülmek, stres topu olarak tekme atılmak için yaratılmıştı. Ama insanın arsızı yok mu, akıllanmıyor. Elimden kurtulunca 20 metre ileride durup bir yandan ağlayarak beni dayısına siktireceğini söyleyip durdu. Saldım gitti sonra, peşlemedim.

akşamına kulede nöbet tutarken gördüm dayısıyla. Sokak sokak Beni arıyorlardı. Sonra iki kişi daha katıldı bunlara. Kolunun altındaki futbol topuyla dayısına ve kim olduğunu bilmediğim o iki kişinin önüne düşmüş, bir yandan beni tarif ediyor bir yandan dayak yediği yeri gösteriyordu. Nasıl bir kin, nasıl bir nefretti bu çocuktaki? Hiç mi insan sevgisi yoktu? Beni dayısı ve dayısının arkadaşlarına siktirince ne zevk alacaktı? Emre belözoğlu'nun çocukluğu olmalıydı bu. Başka bir açıklaması olamazdı bunun.