bugün

17 ağustos 1999 marmara depremi

fantastik bir gürültü ile onbeş saniye öncesinden kulağımıza çalınmış, ardından hınç çıkarırcasına sallamış, karamürsel'de denize onbeş metre mesafedeki giriş katı evimden çıkar çıkmaz, zifiri karanlığı hemen karşı kıyımızdaki tüpraş'ın patlamalarıyla aydınlatmış, takip eden günlerde ölü kokusu ve kaosu bendeniz ondört yaşındaki çocukla tanıştırmıştır.

klasiktir bunlar ama, depremden bir ay öncesinde kendimi çok garip hissetmeye başlamıştım. "bir şey olacak" deyip duruyordum kendi kendime. temkinli davranıyordum o bebe zihnimle. deprem sonrası sıcak kaos anında ise müthiş sakindim; elli küsür yaşındaki teyzelere, adamlara "sakin ol, çocuklarına ve insanlara örnek ol, sen böyle olursan onlar ne yapar?" diyebilecek kadar.

iki metre ötedeki direk dibine tek başına işemeye korkan mı dersin, her artçıda çığlıklar atan mı dersin, takım kıyafetini giyip, kafasına kepini geçirip dışarı çıkan mı dersin, her türlüsü vardı hani o gece.

yaşadığım korkunun dışında -ve tabii hemen sonrasında farkettiğim üzere- hayatımda yaşadığım en gerçek ve en gerçek üstü şeydi. hayat dolu hissettim kendimi. sonrasında ne kadar çürümüş bir psikolojiye girmeye başlasam, defalarca çıkıp tekrar girsem ve yine çıksam da (ki bunları yaş ilerledikçe anlıyor insan, öyle pat diye "ay benim psikolojim bozulmuş cevdet" kafasına giremezsin), ölümle burun buruna gelmek ve sağ çıkmak müthiş bir his, bunu inkar edemem.

"surrealism had a great effect on me because then i realised that the imagery in my mind wasn't insanity. surrealism to me is reality." - john lennon.