bugün

entry'ler (41)

kış uykusu

nuri bilge ceylan ve ekibi sayesinde bir baş yapıt ortaya çıkmıştır, yorumlar genelde çehov, varoluşçuluk ve shakespeare üzerinden dönmüş olsada, bana ciddi anlamda cemil meriç ve platonu anımsatmış olan film, hani özellikle mağaradakiler üzerinden de bir okuma yapılabilir. ancak mağaradan çıkabilen olmamıştır bu kıymetli filmde, hoş mağaradan çıkan mağaraya dönmek ister mi ya da hakikaten çıkabilir mi? film yeni olduğundan ve hevesli izleyicilerin varlığını bildiğimden içeriğe giremiyor ayrıntılı bir not düşme hakkımı saklı tutuyorum.

13 mayıs 2014 soma maden ocağı kazası

hazin öykünün son karesidir, görünmeyen (göründürülmeyen)ötekilerin varlığının sadece ölümleriyle hatırlanmasıdır, biz onları yaşarken hatırlamayız, ancak Allah ölümleriyle vicdanlarımızın varlığını sorgulayacaktır, önlemler alınsaydı bugün yaşıyor olacaklardı, evet bu ülkede ocaklarda ölen işçiler, zorunlu askerlikte intihar eden askerler, tersanede düşen işçiler, tecavüze uğrayan çocuklar var, ancak hatırlanmaları için ölmeleri gerekiyordu, öldüler, hatırlandılar, umarım unutulmazlar.

olmasaydın olmazdık ya rasulallah

tasavvuf geleneği içerisinden bakıldığında-okunduğunda kıymetli bir söylem olmasına rağmen, zamanlamanın her zamanki gibi manidar olduğu ülkemizde, söylem ve söylemin üretim biçimi ve görsele getirilmesi yönüyle değerlendirildiğinde malesef taklitten öteye gidemeyen güzelleme, rasululah'a saygı mı, saygımız sonsuzdur.

imagine

muhayyilenin gücüne dair enfes bir yapım, tekrar tekrar izlenebilir.

noah

ben de filmi izleyenlerdenim, açıkçası bir beklentim olmadan filme gittim, bir filmden ne beklenir ki?..
sanatta objektiflik arayanlar, asla bekledikleri gibi bir film bulamayacaklar, bulmamalılar da! bence bu yüksek sanat olarak adlandırılmayan alan için de geçerli zira yüksek sanatta objektiflik sıfıra yaklaşır…
Herkes bir paradigma (çokluk zaman kendi ön yargısı ) üzerinden filmi ele almış/eleştirmiş, ee ne yapsaydı adam senin istediğin filmi mi çekseydi? sorusundan kendimizi alamıyoruz, yani hep bir tahakküm, hep bir sınırlama, hep bir gerçeğe yaklaştırma, hep bir rasyonel alana sığdırma niyeti, bu sanata aykırı zaten, sanat tam da sınır ihlalleri üzerinden varlık bulur, bu arada kastım film gerçek dışı ya da sınır ihlali kısıtlı demek değildir…
ciddi anlamda eleştiriye açık alanlar var yok değil; amacımız eleştirmek dövmek ise dövecek adamı çok filmin, misal çay sahnesini izlerken yahu o zamanlar çay mı varmış? demekten kendimi alamadım, ama hemen ardından zihnim şu önermeler ile karşı karşıya kaldı, çayın tarihini yazan adamın doğu yazma ihtimali ne ise, bu filmde çayın tarihinin doğruluk ihtimali de odur, herhalde bir tarih dersi icra etmiyor idik..
neyse ben kendi açımdan sadede gelecek olursam; filmi russel crowe (noah) üzerinden okuyor buldum kendimi sürekli, açıkçası çok iyi oynadığını düşünüyorum, özellikle ikinci kısımda o nasıl bir oynamaktır, dehşeti nasıl hissetmektir, nasıl bir ızdıraba duçar olmaktır, baksanıza biz dahi buradan sürekli ve hala yeriyoruz kendisini, halen öfke duyuyoruz nam ı değer, hazreti nuh’a; merhametsizlik atfediyoruz ona ve tanrısına, demek ki bize dokunuyor dokunmalı, demek ki sadece bir film olsa da ( sanatsallığı üzerine söz söylemek beni aşar) her şeye rağmen hakikate insana duyguya bir işaret ve dokunuş var, bu bile yeter bu film için yani başarıdır… bu görünen kısım kaldıralım biraz perdeleri; işte burada paradigma ve o çok atıf edilen uyumsuzluklar ile suçlanan kutsal metinler giriyor devreye; kur’an ve tevrat ve nuh’a ait olan bilgiler… tanrın ve nuh merhametsizlikle suçlarken, sözü hatırlamak, ibrahimi hatırlamak, öncesinin ve sonrasını hatırlamak icab eder, kesitsel olarak nuh noah kötü demek kolay, ben hiçte öyle bir söylem üretildiğini düşünmedim oysa, nuh’un teslimiyeti, verdiği sözü, bu yolda gerekirse katil hem de “çocuk katili” olmayı göze alışı ve fakat umudu kesmeyişi ve kendince sınırı aşışı halet i ruhiyesi film için yeter de artar bile; bir de mantık silsilesi içinde sanatsallık aramak nasıl bir boş uğraştır arkadaş, din ve ruh hele ki dine dayanan bir film de mantık aramak da çok garip doğrusu, sözün sonu mükemmel bulmadım ama beğenmedim de diyemem, benim aksimi düşünenler de olacaktır, olması gereken de bu.

andrei rublev

üç keşişin ayrılma sahnesi ile zihnimde karamazov kardeşleri canlandırmış, çok boyutlu başyapıt.

tıp bayramı

gördüğüm kadarıyla hiçbir tıpçıya kutlattırılmayan sözde bayram.

bedelli askerlik

yeniden gündemdedir sular ısınmakta, zira yedi yüz bin kaçak ve bir milyonu aşkın tecilli bekleyen göz önüne alındığında mantıklı olandır, yoksa adamlar oy kullanamayacakmış.
http://www.ahaber.com.tr/...aisi-basladi-322718708931

mhp nin bakırköy için ermeni aday göstermesi

yedi yüz bin gencin askerlik sorununa da yakın zamanda olumlu bir bakış geliştirerek mecliste, bu gençlerin sorunun neden çözülmüyor diye sorarak paradigmasını gerçek anlamda vatandaşını odağa alarak değiştiriyor izlenimi vererek takdirleri toplamıştı. bu girişiminden sonra alkışı da hakketmiştir.

akp nin sağlık alanında yaptığı muazzam yenilikler

iyi sağlık hizmetinin sadece doktora görünmek olduğunu sanan üstün zekalı söylemidir. sağlık çalışanlarına yöneltilmiş bilinçdışı öfkenin dışa vurumudur, öfke doktorlar üzerinden yürür, eğitimli insanların aşağılandığını görmekten duyulan hazzın altında çokluk zaman aşağılık kopleksi yatmaktadır. haksızlıklar ve hak gaspı üzerinden yürütülen sanal tablodur, vicdan sahibi entellektüellerin cevaplaması gereken soru; tıp fakültesi mezunlarına diplomaları neden verilmemektedir, mecburi hizmet denen 600 günü doldurmayanlar değil diploma almak ülkenin hiçbir yerinde özel sektör dahil neden çalışamamaktadır, diplomamı evime asacağım diyene dahi diploması neden verilmemiştir, tüm bu sorular insan hakları kavramının hangi kısmı ile ilintilidir. bir kesime yapılan hakzılık üzerinden inşaa olan iyilik tablosu uzun soluklu olmayacak gibi görünmektedir, umarım bizden korkmadan muayene edebilecek, ameliyat yaptırabilecek doktor bulabliriz dedirten durumdur.

ösymden bilgi güncelleme şoku

an itibarı ile defalarca yds ve benzeri sınava girenlerden son dakikada sınava başvurmak üzerelerken istenen bilumum belgelerle yaşatılan şok tablosudur. akıllarda bugüne kadar olan bilgileri yedeklemiyor musunuz? gibi sorular uyandırmaktadır.

ölürken fonda çalınması istenen şarkı

sonbahar filminde son sahnede çalan müziktir, cenaze taşınırken çalınan müzik.

atatürk ve hazreti muhammed arasındaki farklar

kıyas kabul edilmez farklardır.

uludere olayına takipsizlik kararı verilmesi

3. dünya ülkesi olmaktan 5. dünya ülkesi olmaya evrilmemizin resmi vesikası hükmündedir.

mustafa kemalin her şeye bir söz söylemesi

bir takım insanın atatürk'ün sözlerine yapılan eleştiriden hemen sonra islam peygamberi ile kıyasa kaçmalarına neden olan durumdur, ancak bunlar hadis ve hadis usulü diye kavramlardan haberdar olmadıklarından her hadis ve söylemin bir usül ile değerlendirmeye alındığını, gözden geçirildiğini yok saymaktadırlar.

mustafa kemalin her şeye bir söz söylemesi

her söylenenin kendisine atfedilmesinden kaynaklanan durum.

zamanın değeri

(bkz: kayıp zamanın izinde)

prostat kanseri

ömrü el verse yeterince uzun olsa her erkeğin başına gelecek durumdur.

gökdemir ihsan

yazarlığı ya da edebi kişiliği bir yana değerli insandır, ontoloji ve bilgiye dair ufuk açıcı görüşleri vardır büyüklerimizden ile başlayan cümleleri can alıcıdır.

bedelli askerlik

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/122434.aspx yeniden gündeme gelen durum, 17 aralık operasyonu olmasa çoktan çıkmıştı, talep çok fazla 700 bin kişi bekliyor şeklinde duyumlar olduğu bilgisi mevcut.