bugün

entry'ler (204)

kunduz

emek sömüren soru çözme uygulaması.

öğrenciler yapamadıkları soruları sisteme yüklüyor, çevrimiçi olan öğretmen soruyu kağıda yazıp tek tek şıkları açıklayarak yanıtlıyor. öğretmenin 20 dakika süresi var. karşılığında yanıtı beğenilirse 50 kuruş, beğenilmezse 40 kuruş alıyor.

zaman geçsin, öğrencilere faydam dokunsun diyerek uygulamaya üye olmayın derim. öğrenci size hakaret ettiğinde "kalite kontrol ekibi" gelip sizi uyarıyor.

iyi niyetli olmayın, sömürüyorlar. sinirlerinizi bozduğunuzla kalıyorsunuz.

aragorn

rohanlı eowyn'e kalpsizce davranmıştır.
"sevgin beyhudelik ve kederden başka bir şey değil" insan insana böyle cümle kurar mı ya?

yani benim de elf sevgilim olsa ben de şımarırım, haklı.

başa gelebilecek en tuhaf ayrılma sebebi

kedimin ev arkadaşının kazağının üstüne sıçması. poposuna sağlık canım kızımın.

edit: hikayeme emoji attı, çok da etkilenmemişler demek ki ahahhah

apateizm

argo hali (bkz: tanrısiklemez)
sorgulamayan değil, zaten kısa olan ömrünü faydasız bir şeyi arayarak geçirmek istemeyen insandır. var ya da yok, ne olmuş?

kilo almışsın

bir kez duyulduğunda bir daha unutulmayan sözdür. bir ortamda söylendiğinde söyleyenin yüzünde oluşan "ben ne yaptım" ifadesi, söylenenin yüzündeki şok, diğer kişilerin de durumu toparlamaya çalışmasına sebep olur.

ps: allahsız, senin yüzünden iki haftadır diyet+spor yapmaya çalışıyorum.

sivas

istanbulluyum diyenlerin çoğunun memleketidir. nedendir bilinmez.

kaynak: kimlik

eski sevgilinin hediye ettiği kazağı giymek

hiçbir duygu olmadan da giyilebilir.

eda baba

15 şubat'ta yeni bir albüm yayınlayacak olan şarkıcı.
bugün ise albümden bir şarkısını spotify üzerinden paylaştı.

“kaybetme korkusunun bu hikayeyi düğümlediğini gördüm. yar insana yara verirmiş, çok geç anladım.”

(bkz: her dakika bir saat)

link: https://open.spotify.com/...um/3Nx5cBB7YThee2TvptP1LN

kova burçlarının manyak olması

zodyakın en sıradışı burcu olarak bilinir. bunu manyaklık diye yorumlamak art niyet içerir.
neyimizi gördünüz lan?

adanalı kızlar

sanılanın aksine oldukça güzellerdir. kabalaşırsanız allahınıza kadar sövebilirler.

izlediğiniz en iyi türk dizisi

(bkz: hatırla sevgili)
(bkz: ezel)
(bkz: behzat ç)
(bkz: yeditepe istanbul)
(bkz: tatlı hayat)
(bkz: şahsiyet)

bacaklarını ağdayla alabilen insan

bacaklarını ağdaya alıştırmış insandır. lazer epilasyondan daha az sancılıdır.

fip

kedimin başına gelmeden önce bilmediğim bir hastalıktı.

sokak hayvanlarında çok yaygın olarak görülen corona virüsünün mutasyonla ölümcül hale gelmesidir. iki formda seyreder; kuru ve ıslak. ıslak fip'te karın kısmında sıvı birikir, bu hastalıktaki kedinin kurtarılması halen imkansız deniliyor maalesef.

kediniz eğer fip hastalığına yakalandıysa direncini güçlendirecek pastalar(macun), vitaminler verin. asla veterinere pansiyona bırakmayın, terk edildiğini düşünüp direnmekten vazgeçebilir. sakin kalmaya çalışın, çünkü eğer kuru formdaysa artık türkiye'de de tedavisi var. kedi feliferonuyla tedavisi sağlanabiliyor, kediniz hasta konumundan taşıyıcıya dönüşüp normal hayatına devam edebiliyor. ancak daima nüksetme ihtimali var, viral bir hastalık olduğu için en ufak bağışıklığın zayıflamasıyla bile tekrarlanabilir. bu yüzden kedinize ekstra özen göstermelisiniz, sokağa salıyorsanız bırakmamalısınız.
geçmiş olsun.

türk rapinin şiddet içerikli olması

rap'in gittikçe vasatın altına düşmesindendir. bizim bildiğimiz rap;
"ahmak olmasaydı insan, tüm zaferler dostça kazanılırdı"
(bkz: neyim var ki)

uzak mesafe ilişkisi yaşayacaklara tavsiyeler

"ama biz çok seviyoruz" demeyin, yapmayın. vallahi yıpranırsınız.
kaynak: bir arkadaşım

sevmek sevinmek iyi şeyler üstüne

yky'den, 2014'te ilk baskısını yapan yaşar kemal kitabı. yaşar kemal'i, çukurova'yı, anadolu'yu anlatır. yaşar kemal'in başka kitaplarını okuduktan sonra, onu daha iyi anlamak için okunması tavsiyedir.

"ben sevgiden, sevinçten söz açmak istemez miyim, delice, çılgınca, içim taşa taşa, bir sevinçten söz açmak istemez miyim? ben sevinçli adamım. bu dünya böyle olmasa, böyle kara, karanlık olmasa, ben sevinçten taşar coşardım. yaradılışım karanlıktan çok aydınlığa, acıdan çok sevince... ne çare, ne çare ki sevinmek gelmiyor elimden... dostluktan söz açmak, ne güzel. bir dostum var. sıcacık eli var. sevgi dolu gözleri var. Ne güzel yalansız, salt sevgi dolu bir insan eli sıkmak. sıcacık, sıcacık... ben deli olurum, insanlar karanlık karanlık, kuşkulu baktıkça bana... bütün insanlar kuşkusuz, korkusuz, çıkar düşünmeden, düşmanlık geçirmeden içlerinden baksalar birbirlerine... insan, ne olur biliyor musunuz, sıcacık bir bahar güneşinin bahtiyarlığında duyar kendisini... bahar güneşinde bir sevinç içinde gerinir. insan bir bahar çiçeği temizliğinde olur."

"biz diyoruz ki, bu halk soyulmasın... halkı soyanları artık aradan çıkaralım. yirminci yüzyıl milletlerin soyulmaktan kurtuldukları, kendi benliklerini buldukları yüzyıldır. bizim toprağımızın kendine has bir kültürü var, amanın buna hiç önem verilmiyor, önem verilsin, diyoruz. başka çaremiz yok, diyoruz. amanın millet, toprağımız yok oluyor, ağalar, beyler, gericiler, toptan, toprağımızı, ormanlarımızı yok etmek için yarışa çıkmışlar, ne duruyoruz, diyoruz... onlar karşımıza geçmişler, bre vatan hainleri, bre zındıklar... bre! bre! azıcık vicdanı olan, elini vicdanına koyup söylesin, kim vatan haini, kim değil!"

serzenişte

yıllar da geçse, defalarca dinletme özelliğini yitirmeyen vega şarkısı.
"biraz sev sakinleştir, sevdiğinim ben işte"

sözlük yazarlarının itirafları

birlikte içerken ertesi gün başı ağrımasın diye düşünüp su içirecek kadar çok sevip, ağladığımı gördüğünde görmemiş taklidi yapacak kadar çok seviliyorum. muhtemelen her şeye açıklaması vardır ama yüzüme soğuk suları çarpma vaktim gelmiş.

bilengür beceren

4 ağustos 2015'te bir insanın ölümüne sebep olup da vicdanı sızlamayan kişi.

ekşi sözlükte, öldürdüğü kişinin kızının yazdığı yazı:
"sabah saat 10 civarı, yer ıspartakule gişeler. 5 numaralı gişeye doğru bir araç giriyor, 4 numaralı gişeye bir diğer araç ve 2 numaralı gişeye bir üçüncü araç. gişelere bir kaç metre kala 2 numaralı gişeye girmekte olan araç aniden direksiyonu sola kırıp 4 numaralı gişeye atlamaya çalışıyor, o esnada 4 numaralı gişeye girmekte olan ve çok süratli gelen araç da ona çarpmamak için direksiyonu kırıp 5 numaralı gişeye girmekte olan araca sağ arkadadan çarpıyor. 5 numaralı gişeye girmekte olan araç ne olduğunu anlayamadan gişe duvarlarına sağlı sollu çarpıyor ve araçlar duruyor. tüm şoförler araçlarından çıkıyor. 2 numaralı gişeye girmekte olan aracın soförü etrafına bakıp aracına geri dönüyor ve çekip gitmek üzere harekete geçtiğinde gişelerdeki polisler tarafından durduruluyor. 4 numaralı aracın soförü çıkıp arabasına bakıyor ve kamera kayıtlarında görüldüğü kadarıyla aracındaki hasara pek dertleniyor. 5 numaralı gişeye girmekte olan ve olan bitenin farkına bile varamayan aracın soförü ise göğsünü tutarak araçtan iniyor ve yere yatıyor, bir daha kalkmamak üzere.

112 geliyor 20 dk döndürmeye çalışıyor 5 numaralı aracın soförünü ama iç kanama var sonuç alamıyorlar. alıp hastaneye götürüyorlar, hastaneye ex olarak giriyor, 20 dakika da orada müdahale ediliyor, ne çare. bu arada olay yerinde savcıya çok geç de olsa haber veriliyor. savcı 2 numaralı gişeye girmekte olan sonra da aniden direksiyonu kıran şahsı tutuklanma talebiyle mahkeme sevk ediyor. mahkeme denetimli serbestlikle salıveriyor şahsı. aradan koskoca 4 ay geçiyor. bu şahıs gidip imza vermiyor, polis tarafından adresinde bulunamıyor. her iki aracın şoförü de 4 ağustos'tan bu güne değin geçen koskoca dört ay içerisinde hayatına mal oldukları kişinin ailesiyle en ufak bir temas kurmuyor, üzüntü bildirmiyor. facebook'ta paylaşımlarını sürdürüyor, başkanı olduğu dernek adına açıklamalar yapıp youtube'da yayınlıyor, hiç birşey olmamış gibi hayatlarına devam ediyorlar.

böyle gitti babam. 2,5 yaşında boşanmışlardı annem ile, annem beni istemediği için ve babam çok istediği için babam ile kaldım ben. babaannem ve babamla büyüdüm. sevgilerin en fazlasını yaşayarak. her yanlışımda destek görerek, her üzüntümde paylaşarak, her başarımda gururla kutlanarak ve aslında her günümün her anını, her duygumu, her gün babamla paylaşarak. mayıs ayında checkup yaptırmıştı babam, yine kalbim çarparak bekledim sonuçları, babam sayfa sayfa fotoğrafını çekip tüm tetkiklerin whatsapp'tan yolladığında derin bir oh çektim yine, şükürler ettim sağlıklı oluşuna, gelecek on yıllar için planlar yaptım yine kafamdan. iyiydi ama ya bir gün hasta olursa diye korkular sardı içimi sapasağlam olmasına rağmen, yine de teselli ettim kendimi olsa bile çok da kötü birşey olmaz hem ben bakarım babama diye cesaret buldum sonra.

bu sağlam raporlara falan rağmen bir garipti babam son aylarda. "hayat adil değil, herşeye hazırlıklı olmak lazım, olacakların önüne geçemeyiz" demişti bana. sonra hastalığım nedeniyle beni her gün teselli eden sesi daha ciddi, daha kesin çıktı bir gün bir gün aniden; sanki kafama kazımak beni tüm benliğimle inandırmak istermiş gibi "bak kızım, sen atlattın bu hastalığı, senin uzun ve sağlıklı bir ömrün olacak, ufak tefek sorunlar yaşayabilirsin ama hepsini atlatacak gücün var" dedi bana. "sen olunca atlatırım tabii" dedim ben de, cevap vermedi, sustu. küçücük yaşımdan beri yaşadığım korkularım kocaman oldu içimde o hiç konuşmadığı bu şekilde konuştukça. biz ayrılmayı hiç konuşmamıştık, hiç yüksek sesle "ölüm" demedik biz, hem ben kendimi bildim bileli dua ettim her gece "allahım ben babamla beraber öleyim" diye, nasılsa bunca yıldır söylüyorum kabul olmuştur diye güveniyordum kendimce.

olmamış ama. annesi 100 babası 96 yaşında gitmiş babam 72 yaşında hiç bir sağlık problemi yokken, hala gördüğüm en iyi yüzücüyken, yürüyüşler yapıp enerjisini koruyorken, yazıhanesinde sabahlara kadar çalışıyorken, çocuklarına, çocuklarıma her ihtiyaç duyduklarında tek başına yetişiyorken öyle gidiverdi. kaderden falan değil, başkalarının yaptığı iğrenç, bencil, kural tanımaz seçimler yüzünden.

yıllardır çok haberde ağladım ben, şehitlere ağladım, berkin'i vapurda öğrendim hıçkıra hıçkıra ağladım, ali ismail'e günlerce durup durup ağladım, madende gidenlere, aylan'a, depremde yunus'a ve nice haksızca gidenlere ağladım hep, ailelerini düşündüm, gidenleri düşündüm yaşayacak onca günlerinin çalınmış olmasına yandım. ama trafiğin de binlerce, onbinlerce aileyi nasıl darmadağın attiğini anlayamamışım ben, üzülürdüm hep ama bunun başka türlü bişey olduğunu bilememişim, bu acının hakkını verememişim.

burada çok sayıda trafik kazası başlığı var, tüm medyada çok sayıda haber var, kurulmuş mağdur dernekleri var, yakınlarını kaybedenlerin yıllardır uğraş verdikleri cezaların arttırılması çabaları var ama herşeye rağmen bir kabullenmişlik var. günlük, sıradan bir olay gibi trafik kazaları. başına gelince mi anladın diyeceksiniz, çok haklısınız. daha önce yeterince anlamadığım için, bu konuda birşey yapmadığım için bu mağduriyeti yaşamış herkesten binlerce kez affımı rica ediyorum. ama ben ettim siz etmeyin. yardım edin. duruşmalara gidelim beraber, kamuoyu oluşturalım, daha önceden girişimleri olanlara hep beraber destek olalım, cezalar artsın, bu toplu katliam bitsin. kimse canının, varlık nedeninin otopsi raporunu okumak zorunda kalmasın."

https://eksisozluk.com/4-...ri-trafik-kazasi--4982127

yazmak

kendini ifade etmenin bir yolu. siz yazdikca yazamayanlar sizde kendini buluyor; "ah, bu benim!" dili lâl olana ses olmak bir nevi.

yazamayanlardanim, icim dokulur yine iki duzgun cumle kuramam. bir zamanlar kendi kendime konusuyordum ya sonralari sustum. ne care?

tekrar denemek lazim.
uzun entrylerin serefine!