bugün

entry'ler (9)

kont dracula

babası kont drakul ile yapılan anlaşma gereği, kendisi ve abisi osmanlı tarafından alıkoyulmuş, kütahya sancağında eğitim görmüştür. ikinci kosova savaşı'ndan sonra osmanlı toprağından ayrılmış, savaş öncesi destek istemeye gelen haçlı ordusunu reddettiği için öldürülen babasının yerine geçmiş ve bir süre osmanlı'nın başına bela olmuşsa da pek etkili olamamıştır. babası gibi, bugünün romanya'sına tekabül eden eflak-boğdan sınırlarında hükmetmiş ve bu sınırlar içinde transilvanya olarak bilinen şehirde yaşamıştır. hakkında çekilen onlarca filmde hala yaşadığı iddia edilse de, bundan takribi 450 yıl kadar önce osmanlı akınlarında öldürülmüştür.

minimizasyon

amaç fonksiyonunu en aza indirgeme (en azlama) çalışmasıdır. örneğin bir lojistik çalışmasında belirli kısıtlar çerçevesinde kat edilecek en az mesafeyi aramak, bir minimizasyon problemidir. bu da sarf edilen zaman; yakıt, bakım ve saat ücreti masraflarını azaltmak amacı güttüğünden gider minimizasyonu demektir. ve nihai amaç yine kâr maksimizasyonudur.

maksimizasyon

amaç fonkisyonunu maksimize etme çalışmasıdır. örneğin, amacınız bir işletmede en fazla gelir elde etmenin muhtemel çözümlerini bulmak ise bu çalışma, bir maksimizasyon problemidir. diğer taraftan giderleri en aza indirme çalışması ise bir minimizasyon problemidir. bu da kârı maksimize etmeye tekabül eder.

optimizasyon

en iyi, en yararlıyı bulma disiplinidir. maksimizasyon ve minimizasyon optimizyon enstrümanlarıdır. yani, giderleri minimize etmek yahut gelirleri maksimize etmek dışında da birçok alandaki problemlerin çözüm sistematiğidir. her zaman tek sonucu olmakla birlikte birden fazla çözüm yolu olabilir.

osmancık

mükemmel bir tarık buğra eseri. özellikle kitaptaki imlâ ve akıcılıkla ön plana çıkar. şeyh edebalı'nın "ey oğul" diye başlayan söylevini en güzel işleyen eserdir. hele ki ertuğrul gazi'nin oğluna şeyh edebalı için söyledikleri türk töresinin en güzel örneklerindendir.

insancıklar

edebiyat tarihinin kilometre taşlarında birisidir. trajedinin belki de en etkin, en mükemmel şekilde işlendiği kitap olması açısından da farklılık arz eder. her ne kadar fyodor mihailoviç dostoyoveski'nin yazarlığa adımı gibi gözükse de bence bir başyapıttır.

şah ve sultan

biraz tarafgir bir kitap olsa da, coğrafyamızda mezhepsel ayrışmaların tarihini anlatması açısından iyi bir çalışmadır. yavuz sultan selim ve şah ismail'in iki türk imparator olarak (şah ve padişah) her alandaki mücadelelerini güzel bir dille anlatmaktadır.

yezidilik

melek tavus'a tapan bir inanış. melek tavus'un kötü olduğunu, kötülüğü temsil ettiğini ve tanrı olmadığına ancak, iyi olanın zaten iyi olduğu için teveccühe gerek olmadığına, bilakis, kötü olanın kötülükten dönmesi içini ona teveccüh de bulunulması gerektiğine inanılır. bu inanışın aslı ezidiliktir ancak diğer inanışların ezidiliği yezit ile (bkz: Yezit) bağdaştırmak amacıyla bu ismi vurguladıkları söylenir.

fahrettin türkkan

ingiliz himayesindeki şerif hüseyin'in oğulları ali ve faysal'ın adamlarıyla ingiliz askerlerinden oluşan birlikler medine'nin dış dünyayla bağlantısı keserek çöl kaplanı fahreddin paşa ve askerlerini zora düşürmek istemişler, hatta ingiliz hükümeti sadareti istanbul'u bombalamakla tehdit etmiştir. istanbul'dan gelen bir subay sadaretin medine'nin teslimini istediğini kendisine bildirmiş, fahreddin paşa padşah'ın iradesini istemiştir. ingilizler bunu sağlamış, bunun üzerine paşa "medine aynı zamanda dini önemi olan bir şehirdir, dolayısıyla sadece padişahın iradesi yetmez, şeyh'ül islam ve padişahın ayrıca halife olarak iradesi de icap eder" diyerek şehir teslim etmeyi reddetmiş. bunun üzerine bu istekleri de yerine getirilmiş ancak bu sefer de "medine'nin teslimini isteyen halife de, şeyh'ül islam da kendir iradesiyle hareket etmiş olamazlar." diyerek şehri yine teslim etmemiştir. bütün bu süreçte (ki, iradelerin sadece ve sadece bir osmanlı subayı tarafından bizzat getirilmediği takdirde ingilizleri ciddiye de almamıştır. haliyle bütün bu süreç aylar sürmüştür.) ise ingilizler ve lawrence'ın arapları değil şehre girmeye yeltenmek, iaşesiz, susuz, bineksiz çöl kaplanıyla bir kere bile olsun cephe savaşı yapmaya cesaret edememişler. mağlup osmanlı'nın başkentindeki mağlup idare yoluyla meseleyi halletmek için kedi gibi beklemek durumunda kalmışlardır. zira çöl kaplanı'nın ingiliz ordusu en az arap coğrafyası kadar iyi bilmektedir ve böylesi bir hataya düşmemek içinm yeteri kadar askeri bilgileri vardır. en sonunda paşa'nın askerleri arasında "padişah ve halifeye karşı geliniyor" gibi tereddütler yüzünde tek tük sesler çıkmaya başlamış, bazı arap kökenli askerlerden kaçanlar olmuş, paşa, askerin meylini görmek için bir oylama talep etmiş ancak "halifeye karşı gelmek" tereddüdü yüzünden oylama şehrin teslimi yönünde sonuç verince paşa ravza-i mutahhara'ya çekilip hz. peygamberin mezarında kendini hizmete adamıştır. şehrin teslim hazırlıkları tamamlandığında kendisine durum bildirilmiş ancak paşa yine bunu kendine yedirememiş ve teslimi yine reddetmiştir. bu sırada bazı subaylar ispanyol nezlesinden mustarip paşanın kılıcı ve silahını gece vakti bir bahane ile alması için emir subayıyla anlaşmışlar, bunu sağladıktan sonra paşanı elini öpme, omuzlara alma bahanesi ile paşayı yavaş yavaş ravza-i mutahhara'dan uzaklaştırılarken paşa durumu anlamış, "bari kılıcımı hz. peygamberin mezarına bırakayım" demiş, son olarak fahri alemin mezarından yine ayrılmak istememiş, bu sefer biraz da zorla uzaklaşatırılmıştır. düşmanları, malta esirliğinde dahi üniformasını üzerinden çıkattırmaya cesaret edememiş bir adamdır, ömür fahrettin türkkan.