bugün

içi kaynayan sözlükçünün laneti. coşkun, yakıcı duygulara kapılmış sürüklenirken sol framede tutunacak başlık arar; kimi kendini çeker, kimi sakıncalıdır, kimi kapasitesinin çok üzerindedir, çoğuna da tutunmak istemez.

yanlış gözlere yakalanmaktan, doğru gözlere ulaşamamaktan, -en fenası- kaybolup gitmekten, havaya karışmaktan korkar.

nick arkasına, kelimeler altına gizlenirken yakalanmak kabusu olur, elleri durur, yazar, siler, yazar, editler, siler, tekrar yazar, ekler, çıkarır, tekrar siler.

Mahcubiyet ne fena bir duygu. insana kötü olmayı istetir.
(bkz: kabızlık)
(bkz: alamet i farika)
yazacak kapasiteye ve kabiliyete sahip olan ama yazacak gücü kendinde bulamayan gerçek ruh hastalarının i$idir yazamamak.. kaleme, klavyeye söz geçirememekten acı olan ise payla$ılacakların akıldan asla silinmeyi$i.

aidiyet ne fena bir duygu. insana yalnızlığı özletir.
koşmak isteyipte ayaklarının bağlı olması gibi bir şeydir kendileri. ipleri çözmek istersiniz ama ip dediğiniz şey de kendi ördüğünüz bir dokudur ve bedeninizin bir parçasıdır. ipten çıkamaz ayaklar. çıkartmaya çalıştıkça kanar kanadıkça acırsınız. sonunda boşverme falan da olmaz. siz acınızla içinizde patlayan kelimelerinizle öylece kalırsınız. budur.
kalemin ucu ile hazne arasında kalan çökücü maddenin katılaşaması.. haznenin mürekkep çekme mekanızmasının işlemezliği.. koku alamamak.. varlık gösterememek.. korkmak..
böyle bir günde siyasi entry girememenin verdiği içten yazma isteği gelmemesi durumudur. çileden çıkarır.
coşkun başlıklar arasında akla bi şey gelmeyince yaşanan durumdur, başlıkların coşkun olmasının sebebi sözlükten çıkılınca tek tek hepsi hakkında kafada makale yazılabilmesidir. bir de yazarsın yazarsın yazarsın, sonra bi okursun, öeehh dersin, peh dersin, silersin, bu olay bi kaç kez daha tekrar eder. bu bi lanettir okumadan enter a basmak gerekir, ama yapamazsın, sonra yazamazsın işte.
yazdiklari icine sinmeyip her seferinde vazgecmektir.
sözlüğe yazmak isteyipte içinden gelmemesi durumudur. bu durum, çaylaklık döneminin uzunluğuyla doğru orantılıdır.
tükenmeye başlandığının belirtisidir. eğer sözkonusu olan şey sözlükte yazamamak ise sebepleri sıralanabilir. başlıkların alalade olması, ortamdan soğuma, yazılan farklı entryleri okuyarak doyma ve benzeri bir şekilde devam eden ve bunlara cevap verilemeyen geçici olması umut edilen durum. başka bir deyişle (bkz: kal gelmesi).
(bkz: çaylak olmak)
okumayı daha çok sevmek, belki bilgisiz olmak, belki isteksiz olmak, belki tembel olmak belki nötr olmak.
(bkz: writer s block)
beyin sözlüğünün uykuya geçme hali.
tükenmektir. akılda bin bir tane sahne vardır, kuramazsın. kalem elinde yazmasan yapamayacaksın biliyorsun ama olmaz, tek bir kelime bile akmaz kağıda. oysa neler geçer içinden. öyle dolmuşsundur ki taşamazsın. bir tutukluk sarmıştır ruhunu. kalemin canın olmuştur yine. ve nankördür de. senin elinde adam olmuş o kalem o kağıda dokunmak istemez böyle anlarda. ama canın acır yazamadığın her dakika. kalemde mürekkep uçar gider ve birikmiş taşamayan sen nefesin tükenmişçesine kalırsın öylece.
bir türlü kabullenilemeyen, insanı b.mb.k eden bir "yetersizlik" hali. sözlük işinde öyle olabiliyor mesela. yazar olduğunuzun ilk günleri, off, günde 60 70 entry giriyorsunuz, işin ilginç yanı öyle dolu, hırslısınız ki, gerçekten de iyi yazıyorsunuz, şukelalar gani gani. eksilere hiç bakmıyorsunuz zaten, moralinizi bozmasın etmesin diye. ama işte zaman aşımına uğruyor hevesiniz, gün geçtikçe "hmm sözlük değil mi? evet artık yazmam lazım" oluyorsunuz. oysa kırılan hevesle birlikte, yazma yetinizi de kaybetmişsiniz sanki. eskisi gibi değil hiçbir şey. bakınız yazarlığı denen halta sardırmışsınız ya da tek cümlelik entryler girmeyi yeğler olmuşsunuz. peki bu neden böyle? çok mu hızlı başladınız? gelip geçici bir durum mu bu? bunları da sorabileceğiniz hiç kimse yok ki!
akılda yüzlerce şey, yazmaya başlayıp sürekli silmek, kelimeleri toparlayamamak kısacası "yazamamak".
yazmaya yetisi olmamak.

bu tıpkı insanın tokken daha çok yemesine benzer, yedikçe yemek yiyesiniz gelir, yemedikçe iştahınız kapanır.
yazdıkça yazarsınız,açılırsınız; yazmadıkça yazamazsınız,paslanırsınız.
bos yazmak yerine kendine gelene kadar bu durumun kabullenilmesi gerekir, zira kabullenilmeyince acılan baslıklardan alınan eksiler bir daha hic yazamamanıza neden olabilir.*
sözlüğe uzun bir aradan sonra girince başa gelebilmesi olası hadise...zira yazmak istenilen çok şey vardır lakin hiç biri uygun kelimeler seçilerek sözlüğe aktarılamaz...*
rotring kaleminizin ucunun bitmesi gibi bir şeydir. tombow uç alırsınız, uç hep aynıdır, birbirinin aynı.

bir sendromdur ve sendromun süresi belli değildir.

bir noktadan sonra her şey tekrardan ibaret olmaya başlar. öyle ki, farklı başlıklarda benzer paragraflar yazmaya başlar insan. benzer ithamlar, benzer bakınızlar...

sonra fark edersin ki, aslında her şey tekrar. tayyip bir söylediğini ertesi gün yalar, bir de bunu yaparken etrafa salyalar saçarak saldırır "basın üstümüze gelmektedir, muhalefet üstümüze gelmektedir bik, bik, bik" , suçu başkalarına atar. hurra tayyip'e ağzının payını türk basını veremedi ben vereyim durumu. aynı paragraflarla, aynı eleştirilerle, son yaptığı eylemi eleştirmek... önce "operasyon yapacağız" deyip sonrasında "operasyon gündemimizde yok" açıklamasını eleştirmek... tayyip ilk defa takiye yapmıyor ki? adamın siyasal kültürü bu... yani siyasal kültürsüzlük... tıpkı ülkem gibi. chp'den milletvekili veya belediye başkanı seçilip, siyasi rant uğruna akp'ye geçenlerin olduğu veya tam tersi eylemlerde bulunanların olduğu ülkemde siyasi kültür var da, tayyip'te mi olacak? hem tayyip bunu ilk defa yapmıyor ki, yani tükürdüğünü yalamalarını, üstelik bu yalama işleminden sonra hiçbir şey olmamış, sanki önceki sözleri kendisi sarf etmemiş gibi davranması ilk defa olmuyor ki?

baykal'ın solculuktan uzak yaklaşımı, kendi koltuğunu güvenceye alacak eylemler yapması. iktidarın yanlışlarını halka söyleyip, kendi uygulayacağı halka anlatmak yerine gemiyle saatle uğraşması, parti içi demokraside bir arpa boyu yol gidememesi... iyi de, baykal bunu ilk defa yapmıyor ki?

demirören sözünü yalamış... iyi de demirören bunu ilk defa yapmıyor ki? üstelik yine "birlik beraberlik" mesajı vermiş, "beşiktaşlı duruşu" kavramını yine bir rezaletinden sonra dile getirmiş... iyi de, demirören 3,5 senedir birlik beraberlik mesajı veriyor, her 3 maçta bir kolej takımı kuruyor, her rezaletinden sonra beşiktaşlı duruşu kavramını kirletiyor... üstelik birlik beraberlik derken, kendi yönetiminden istifalar peşpeşe geliyor. beraberliğini kendi içinde kuramıyor en başta... peki bunu benim tekrar tekrar yazmamın ne anlamı var?

fatih terim yine hakan'ı almış, yine üzülmez'i almış, yine sabri'yi almış... yine avrupa kontenjanından formsuz oyuncular almış, milli takım yine top oynamamış, terim yine egosundan taviz vermemiş, doğru oyuncuları çağırmamış, doğru kadroyu kurmamış, doğru değişiklikler yapmamış... terim her 10 maçtan 8'inde böyle, tekrar tekrar yazmanın ne alemi var, 2 maç önce istifa tamtamları çalan basın bugün, muhteşem terim demekteler neredeyse... şansa alınan bazı maçları unutarak, türkiye standartlarının uçuk derecede üstünde prim alınmasına sadece "şehit ailelerine bağışlansın" popülist kampanya ile tepki verilmesi... iyi de paleface, türk basını ezelden böyle değil mi?

abdullah gül, önüne getirilen her şeye, emme basma tulumba gibi kafa sallayıp, onaylıyormuş.. iyi de, bu en baştan beri belli değil miydi? "tarafsız olacağım" cümlesinin samimiyeti soğan zarı gibi ince değil miydi?

birbirinin tekrarı olan olayların yaşandığı ülkemde, benim aynı paragraflarla, aynı cümlelerle, olan olayları eleştirmem gözüme mi battı? kendimi tekrarlamam gözüme mi battı? evet battı... ama bunda sözlükteki kalite düşümünün etkisi de var, insan kendini yenileyemiyor. buradan şu anlam çıkmaz; "ben kaliteliyim".

ben kaliteli falan değilim...

kaliteli yazar sayısı azaldı, forum tarzı entry girenler çoğaldı... yazar kadrosu daha kaliteli olsun ki, biz de kaliteli olalım, etkilenelim, öğrenelim, onun yazdığı bir şeyde kafamızda şimşekler çaksın bir sanat eseri sunalım...

yazamamanın özeti budur, gerek ülkemin tekrardan ibaret olması, gerekse etkilenilecek adam sayısının çok az olması...
yazma eylemini gerçekleştirememe durumudur.
pek çok nedeni olabilmekle birlikte yoğun ve karmaşık duygular içindeyken yazamamak fena bir hissiyattır.
hele hele genelde depresif dönemlerinden beslenen kişilerin depresyonun gözüne vurmuşken bir anda tıkanıp yazamamaları durumun çok ciddi olduğunun bir göstergesidir.

artık kelimeler gelir gelir döner parmak ucunuzdan. yazdığınız herşey eksik, yazdığınız herşey anlamsız herşey boş ve yarımdır. dolayısıyla yazamaz sinirinizve karmakarışıklığınızla köşeden hayatı izlersiniz.

bunu genelde bir çözülme evresi izler ki bu da yine evlerden uzak denilesi bir durumdur. zira bekletile bekletile kokuşan duyguların dışa vurumu haddinden fazla uzun ve kçtü kokulu olur ki can yakar, başka bir işe yaramaz..

el özet: yazamamak kötüdür.. pek çok kötüdür..
yazmamak ve yazmak istememek ile birlikte büyük üçlü.

yazmamak : hafif protesto soslu bir seçim.

yazmak istememek : halsizlik, mecalsizlik ve bana ne bana ne durumu sonucu oluşan bir seçim.

yazamamak: aşırı duyarlılık sonucu, beğenmezler diyerek yazdıklarını silmek, düzeltmek ve en sonunda vazgeçmek. düşündüklerini yazıya dökememe durumu. bir seçim değil.

yazamamak durumunun tedavisi : günün ilk yazısını bul, döktür (sözlük biçimini unutmadan). düşünme hiç bir şey, gönder gitsin. senden geliyorsa değerlidir, ikinci şahıslar beğenmeyebilir, o da onların seçimi, o kadar önemli değil. hiç merak etme, senin onlara değer verdiğin kadar onlar sana değer vermiyor. kendin için yaz, kendine yaz.
(dozaj: günde en az iki giri, ne ka fazla o ka iyi)
uzun süre ara verdikten sonra entry kabızlığından mütevellit, düşünceleri bir türlü toparlayıp klavyeye dökememektir. lanet ettirir. bu kabızlık beraberinde üslup kaybını da yanında getirir ki en kötü durumdur. yazmaya ara vermemek gerektiği dersini çıkarttırır.
usta yine kırıldı sesim
usta bana nefes lazım
usta yine silindi yazım
usta bana kalem lazım.