bugün

21 kasım 2004 de, mardin'in kızıltepe ilçesinde güvenlik güçlerinin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren çocuktur.babasıyla beraber öldürülmüştür.yapılan incelemenin sonunda,12 yaşındaki çocuğun vücuduna 13 mermi isabet ettiği açıklanmıştır.
vuran kişiler hala dışarda dolaşmaktadır. büyük ihtimalle ellerini kollarını sallıyorlardır..
halk arasında 13 kurşun davası olarak bilinen olayın en önemli şahsiyeti. onu öldürenlerin başta teröristleri öldürdük diye gururlanması ve daha 12 yaşında bir çocuğun yanına koydukları kalaşnikof marka silahla bunu teyyit etmeye çalışmalara acı vericidir. nihayetinde hangi zihniyetle bunu yaptıkları ve bunu yaparken ne amaçladıkları ortadır. kaos ortamından beslenenlerin uşaklığını yapanlar bu ve bunun gibi olayları hep yapmışlardı zaten sivas'ta, maraş'ta, çorum'dai gazi mahallesinde. diğer taraftan bu olayın mahkemesinin eskişehirde devam etmesi ayrı bir tartışma konusu. benzer şekilde öldürülen gazeteci metin göktepe nin davasıda türkiye de bir çok il dolaşmış ve mahkeme sürüncemede kalmıştır. yapanların yanına kar kalır mı bilinmez ama bu ülkede bu takım olayları yapanların mükafatlandırılırcasına sahiplenilmesi şaşırtıcı!! bir durumdur.
mardinin kızıltepe ilçesinde uğurkaymaza ait bir heykel bulunmaktadır.
(bkz: sivas katliamı)
(bkz: çorum katliamı)
(bkz: maraş katliamı)
(bkz: gazi olayları)
adım uğur olsun
bahtım kara
masal okusun
bana ankara

adım uğur olsun
yaşım on iki
bedenimin on üç tepesinden
güvercinler uçsun

gözlerimin bacasından
dumanlar yükselsin
uçurtmalarım gökyüzünde bozulsun
ama adım uğur olsun... *
12 yaşında 15 kurşunla öldürülmüş azılı(!) çocuk terörist. terör ne garip şeysin sen, nerden geldiğin belli olmuyor. kimi zaman devletsin, kimi zaman eşkiya, anlayamadım ki sen ne işsin? ayrıca buna benzer bir olay için (bkz: erdal eren)
4 polis memurunun beraat ettiği olayın maktülü.
henüz 12 yaşındayken, "terörist" olduğu gerekçesiyle, yani hiç bir akla ve mantığa sığmayacak bir gerekçeyle, gözü dönmüş yurdum polisleri tarafından açılan ateş sonucu, minik bedenine isabet eden 13 kurşunla hayatını kaybeden çocuk...

polislere ne mi oldu ? bugün itibariyle hepsi aramıza salıverildi...

böyle adalete de böyle düzene de binlerce kez yazıklar olsun !
12 yasındaki uğura 13 kursun sıktılar.peki sonuc noldu? 4 polis memuru
nefsi müdafadan dolayı serbest kaldı. bu adaletsiz düzene karsı ister istemz insanda " ben böyle sistemin..." diye bir reflax gelişti af buyrun.yazıklar olsun.gerçekten yazıklar olsun.nasıl huzurla başlarını yastığa koyacaklar,ailelerine cocuklarına ne yüzele bakacaklar cok merak ediyorum.
Bazı hayatların yazgısı hep acıya açılıyor galiba.. Mutluluk ne arka bahcelere gelip yurt kuruyor ne de sokaklarında soluklanıp yol alıyor. Baştan başa acılara bulanmış bir ömür işte, hep acı, hep acı.. Kısa sevincleri saymazsak yaşamdan kalan tek tortu huzun ellerinde.. Huzun nedense bu ulkede çoçukları da esir alıyor, oradan da bize kendini anımsatıyor. Uğur'un yazgısı da hep acıyla ilintili. epistemesi mutlaka bir acıdan yontularak ilişen kaderlerden. Koyu bir sis örtusu gibi, gecemizi ele geciveren bu huzun kuşağının altından uğurumuz da geride tek bir fotograf karesini bizim dünyamıza hapis ederek gecti gitti.. Kısacık ömrunun diyetini delik deşik edilmiş bir beden ile ödedi.
Elimizde kalan tek fotografla yaşadığına tanığınız uğur'un.. Tek bir fotograf karesi bu yaşamda yer aldığını kanıt kılıyor. Tek bir kareden yaşamda soluklandığını öğreniyoruz..
ilk defa objektifin kadrajına sokulan suretinde, gururla utangaclığını paylaşıyor. bu fotograf karesi çekilirken sekiz yaşının ilk gunlerinde.. Sımsıkı kapattığı dudakları yuzune ince bir gulumse havası katmasına ragmen, asıl guzelliği gozlerinin siyahlığında.. Bakanın direkt gözbebeklerine sokulan iki çift gozle, çoşkusu kırmızı fonu aşacak kadar yoğun.. Mahçup, utangac, gururlu ince gulumsemeli bir karede, yaşama hukum duştuğunun farkında olmadan heyecan dolu iki çift gözle bakıyor bizlere uğur..
Bir anı karesi bu.. ileride bir yaşta mutlaka zuladan çıkarılacak, esrikliğin iç titreten ağırlığıyla gecmişin masum zayıflığına hayıflanılacak bir kare. Belki de sevgilinin avuc ayalarına usulca işte ben buydum denilerek emanet edilecek, belki de babasının çoçukluğunu merak eden bir çoçuğa gösterilecek.. Ama mutlaka yarına ulaştırılacak bir hazine bu. Yarınlar da anlam kazanacak bir yaşam kesiti.
Yarınlara en çok inanılan zamanların kesiti.
Hepimizin albumlerine kattığımız çokça bulunan o an'lardan bir an.. Hepimizi ''vuran zamanların '' içimizdeki taş ağırlığının dönemi...
Yarınlarına inan Uğur yok artık... Bir karede sıkışmış bir ömür bırakarak çıkıp gitti yer küremizden. Tek bir kare kesitten verdiği pozla gerceğimizi sundu önümüze.
uğur un koyu siyah gozleri öldürmeye inan yuzumuze bakıyor, küçük bedenleri harcayan hıncımıza bakıyor, kirli bir dunyada yalanlara inanmaya bakıyor, vicdanı çürüyen bir halkın fosil kalıtlarına bakıyor..
Kurşunlardan aşırıp mardin taşına işlediği bedeni ile baktığı yerden hala sesleniyor '' beni unutma türkiye '' çünkü buradayım tamda ece ayhan'ın bahsettiği yerde;

"buraya bakın, burada,
bu kara mermerin altında
bir teneffüs daha yaşasaydı,
tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür
devlet dersinde öldürülmüştür
kendisini öldürenlerin, açılan davada beraat ettiği yaşındaki çocuk.

http://istanbul.indymedia...g/news/2007/04/182905.php

(bkz: üzülerek yazılan entry)

not: seri eksi oy veren ibnenin nasıl bir ibne olduğunu gösteren haberdir. dedim ya işte haberdir.
21 kasım 2004 günü kızıltepe'de yapılan operasyondan sonra resmi ağızlarca yapılan açıklama çok netti. iki terörist karakol basmış ve öldürülmüşlerdi. daha sonra açıklama değişti. iki terörist karakol basmamış ama dur ihtarına uymadıkları için öldürülmüşlerdi. kızıltepe savcısı pınar akkoç haktanır olayın hemen ardından yaptığı açıklamada yaşananların bir yargısız infaz olduğuna kesinlikle inanmadığını dile getiriyordu.

fakat henüz ortada bir adli tıp raporu yokken neden bu kadar erken bir açıklama yapma ihtiyacını duyuyordu sayın savcı? bir suçluluk duygusunun üstünü mü örtmeye çalışıyor yoksa bir yerlere mesaj vermeye mi çalışıyordu? (ki böyle erken açıklamalar nedense hep mehmet ağar'ın susurluk kazası'ndan sonra yaptığı "hüseyin kocadağ, abdullah çatlı'yı yakalamış, emniyete götürüyormuş" açıklamasını aklıma getirir)

daha sonra adli tıp'tan raporlar geliyor ve herşey netleşiyordu. iki kişiye de yakın mesafeden ateş edilmişti. uğur kaymaz'ın vücudundaki 13 kurşunun 8'i ve ahmet kaymaz'ın vücudundaki 9 kurşunun hepsi 6-8 mm çapındaydı ve yakın mesafeden tabancayla atılmışlardı.

ve sorular...

- eğer çatışma çıktıysa neden maktüllerin vücudundan başka hiçbir yerde kurşun izi yoktu?

- maktüllerin kalaşnikof kullandıkları bir çatışmada polisler karşılığı tabancayla mı veriyordu?

- 12 yaşında çok zayıf bir çocuk 3,6 kg ağırlığındaki bir makinalıyı kullanabilir miydi?

- uğur kaymaz eger bir terör örgütü mensubuysa , 5-C sınıfındaki devam çizelgesinde niye devamsızlığı gözükmüyordu?

- ölenlerin her ikisinin de ayaklarında terlik vardı. eyleme terlikle mi gideceklerdi?

polisin cesetleri teşhis etmesi için çağırdıkları kişi, Ahmet Tekin görür görmez öğrencisini tanıdı. "bu benim öğrencimdi" diye üzerine kapaklandı. polisler şaşkınlıktan 3 kez "emin misin" diye sordular. ışık, ortamı biraz daha aydınlatınca uğur'un babasını da tanıdı ahmet öğretmen. "şoförlük yapıyordu" diyebildi. polisler daha fazlasına izin vermedi. savcı polislere kızmaya başladı.

olayın artık örtbas edilecek bir tarafı kalmamıştı. hemen bütün bulgular bir yargısız infaza işaret ediyordu. fakat her ne hikmetse kamuoyunun ağır ceza beklentilerinin tam aksine, 2 yılı aşkın süren dava sonunda polislerin hepsine beraat kararı çıktı.

adaletin bu topraklarda henüz hüküm sürmediği bir kez daha kanıtlanmış oldu.
12 yılın karşılığı olarak üzerine yağdırılan şarjörlerdeki ölüme karşılık mahkeme hepi topu 12 oturumda Uğur'un anısına son kurşunu da sıkarak ilan etti kararını. On iki yaş, on üç kurşun, on iki duruşma... karar: 12 yaşın devamını hunharca alıp götürenler serbest!
Daha ne denir ki...
23 nisan bayramı kutlu olsun...

tanım: arkasından vurularak öldürülen küçük bir çocuk. davası aihm'e gitti malesef. onu öldürenler suçlu bulunmadı, çocuk çok vahşi bir yaratık veya uzaylı olacak ki öldürenler meşru müdafaa yapmışlar ve beraat ettiler.
kalbimin cumhurbaşkanıdır.
her yaşadığı yıla , bir fazlasıyla "kurşun" hediye ederek nasıl uzandı o kirli elleriniz gencecik , savunmasız bir bedene...

sizin de çocuklarınız , torunlarınız yok muydu?
devletle saklambaç oynamaya çalıştı, nerden bilebilirdi ki devletin acımasız ve mızıkçı olduğunu, tek derdi oyundu, saklandı, çık dediler çıkmadı hala saklambaç oynuyordu; ama babasıyla beraber sobelendi 13 kurşunla sobelediler, şeker de yiyebilsinler diye türkü olarak söylediklerimizdendi.Ne şeker verdik ne başka birşey sadece kurşun verdik.sadece üzgünüm elimden birşey gelmiyor sadece üzgünüm, her olayda olduğu gibi üzüntülerden koleksiyon yapıyoruz ama hiç kimseye gösteremediğimiz bir koleksiyon...
(bkz: erdal eren)
23 Nisan'ı beklemedi. Mahkeme, tutuklu yargılanmaları talebini ısrarla reddediyordu. Sonunda, beklenen o 18 Nisan günü karar açıklandı. 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babasını 21 Kasım 2004 günü evlerinin önünde kurşuna dizen dört polis memuru beraat etti.
23 Nisan Çocuk Bayramı için size hediyem, Uğur öldürüldüğünde yazmış olduğum yazıdır.
Yazının bağlandığı soru, artık daha hayati. Çocukları şerefli katil ya da terörist maktul olmaya zorlayan dünyamız can çekişiyor. O gün görmezden gelinmişti. Bugün görelim hiç değilse:
"Tam bir hafta geçti. Bu süre içinde Uğur'un, ayağında terliklerle kana bulanmış cesediyle yüzleşmeyi reddettik. 12 yaşındaki Uğur, Mardin Kızıltepe'de babasıyla birlikte güvenlik güçlerince öldürüldü çünkü. Çünkü bu memlekette yaşayan, asabiyet içinde kendine bir isim arayan, ister Türk ister Türkiyeli halkım, ORADA olan bitenler üstüne herhangi bir söz sahibi olma hakkından daha başından feragat etmiştir. insan olarak, aynı sınırlar içinde yaşamakta olduğu, Türk olmasa da Türkiyeli vatandaşlarının hayat güvenliği üstüne söylenecek bütün sözleri silahlı güçlere teslim etmiş, rahatlamıştır. işte Uğur'un çocuk bedeni kanlar içinde bir soru işareti gibi yatarken, bu ölümü de bambaşka bir dünyanın, aklımızın ermeyeceği çatışmalarının büyük ihtimalle hak edilmiş bir sonucu olarak görüyor, susuyoruz. Bunca zamandır az satan birkaç basın organı dışında başta Umur Talu olmak üzere ancak birkaç kişinin ilgisini çekebilmiş olan bu ölümler de hesabı sorulmamış binlerce ölümle birlikte dikilmiş, gözlerimizin içine bakıyor.
Şimdi ne yapacağız? Bir kez daha kalakaldık mı çok sıktığı için boynumuzdan çıkarıp attığımız vicdan yakasının karşısında?
12 yaşında bir çocuğun, 'dokuzunun yarasında yakın atış izlenimi uyandıran barut izleriyle sağ ve sol eline dört adet, vücudunun sırt bölgesine dokuz adet olmak üzere toplam 13 adet mermi' ile vurulmuş olması dünyanın savaştan uzak durmakla övünen her ülkesinde kıyamet koparır. Öğretmeni tarafından 'az önce sokakta arkadaşlarıyla oynuyordu; 5-C sınıfından öğrencim' diye teşhis ettiği Uğur ve babasının evlerinin önünde, ayaklarında terliklerle toplam 21 kurşunla öldürülmesinde bir haber değeri göremiyorsak Türk basını olarak kendimizi toptan lağvetmenin zamanı gelmiştir. Ancak ora insanının yoğun çabaları ve birkaç vicdan militanının gürültü çıkarmasıyla toparlanabiliyorsak...
Hayatından bu kadar kolay vazgeçebildiğimiz çocuk ve babasının hikâyesini bu gün Ahmet Şık'ın kaleminden okuyacaksınız.
Bu haberi okurken neler hissedecek, neler düşüneceksiniz bakalım? Bu konuda bir açıklama yapma zahmetinde bulunmayan içişleri Bakanlığı, idari soruşturma başlattığına göre kendisine zar zor bir meşruiyet edindi bu konu da. Gerçi bir mahkeme kararıyla dosya üzerinde 'gizlilik' kararı alınmış ya, bu haberi okuduğunuz, çevrenizdekilerle tartıştığınızda artık 'vatan haini' damgası yemezsiniz. Mardin Valisi'nin açıklamasıyla yetinseydik, Uğur ve babasının, terlikleriyle karakol basmaya kalktıkları sırada vurulduklarını okuyup geçecektik. Şimdi de 'Dur' ihbarına
uymayıp ateş açtıklarını iddia ediyor, güvenlik güçleri. Başucuna uzun
namlulu silahı yerleştirirken terliklerini çıkarmayı unutmuşlar. Uğur, hele o bölgede katlinden sual olunmayan çocukların ilki değildi elbet. Belki katlinin hesabı sorulan ilk çocuk olabilir. Ama bu da hayatımızda bir devrimin ateşleyicisi olacak değil maalesef. Aslolan, Uğur'un nasıl bir dünyadan kovulmuş olduğu gerçeğidir.
Nasıl bu hale geldik?

Aman incinmesinler
Bu memlekette, en hassas koruma altına alınmış olan; güvenlik güçleridir. Emniyet ve askeri güçlerin moralinin bozulmaması için kendilerine sonsuz bir özgürlük alanı tanınmıştır. Güvenlik güçlerinin incinmemesi her şeyin önünde gelir. Devlet diktesinin de gücüyle ÖZGÜR basın, bu konudaki dikkatiyle vatandaşına göz yaşartıcı fedakârlıkta bir rehberlik görevi üstlenmiştir. Elinde silahı olan ve güvenliğimizi sağlamakla yükümlü Emniyet güçlerinin isabetine yönelik en ufak bir kuşkuyu dile getirmek, sizi bir çırpıda 'marjinal' yapacaktır. Avrupalı olma yolunda atmakta olduğumuz hiçbir adım, bu gerçeği değiştirebilecek kudrette değildir. işkenceci polisler hâlâ ve mümkünse hiçbir zaman cezalandırılamaz. Gözaltında ölümüne sebebiyet verdikleri kurbanlarının hesabı da kendilerinden sorulamaz.
Zamanaşımı onların yanındadır.
işkence yuvaları kurmuş cuntacı generalleri bile rahmetle anmak zorundayız. 33 Kürt'ü kurşuna dizip idam cezası alan Orgeneral Mustafa Muğlalı'nın adı, daha geçtiğimiz mayıs ayında bir Jandarma
Sınır Taburu'na verilmedi mi?
Meselenin adını koyuverelim. Bu topraklarda polisin ve askerin morali her zaman bir çocuğun canından önce gelir.
Onları eleştirmek, bu kurumların ıslahının gerektiğinden söz etmek son derece tehlikelidir. Güvenlik paranoyasının topyekûn ülke sathına yayılması, sık sık düşman listelerinin çıkarılıp kendi fikir tartımızla dünyaya bakabilmemizin engellenmesi şarttır. Hepimize tek yol olarak gösterilen, kimi sertlikleri, münferit zalimlikleri olmakla birlikte bu kurumların en ufak bir eleştiri esintisinden uzak tutulmaları gerektiğidir. Bu, güvenliğimizin bedelidir. Onların da burnundan kıl aldırmayan bu ruh hali içinde düşman bellediklerinin yaşama hakkına yönelik en büyük tehdit oluşturuyor olması doğal.

Çocuk deyince
Çocuk katili Amerika diye haykırırken korunaklı, dokunulmaz Emniyet güçlerimizin 'terörist' diye çocuk katletmesini hazmedebilmek de bu toplumun ruhundaki yarılmayı göstermektedir.
Oradan yeni haberler geliyor. Kızıltepe ilçesinde, ellerinde 'Vali halka hesap versin' dövizleriyle bu ölümleri protesto eden, hükümet konağının önünde oturma eylemi yapanlara coplarla saldıran polis olayı görüntüleyen DHA muhabirinin kamerasındaki kasete de el koymuş. Uğur'un okul önlükleriyle eyleme katılan sınıf arkadaşları da gözaltına alınmış.
Kim bilir onlar nasıl bir muameleyle karşılaşmıştır.
Uğur'un, ölüleri teşhis için çağırılan kapı komşusu öğretmeni, Uğur'un başucundaki uzun namlulu silahı gösterip, 'Bu küçücük çocuk bu silahı taşıyabilir mi?' diye sorduğunda polisler, 'Karanlıkta koca adam gibi duruyordu' demiş.
Çocuk ölüleri karşısında ne hissediyorsunuz? Karanlıkta koca adam gibi durduğu için, başını sokabileceği bir evi olmadığı için, aç kaldığı, tedavi görmediği için ve daha birçok nedenle katledilen çocukların ölüleri nasıl oluyor da infial yaratmıyor bu toplumun bağrında? Asılabilsin diye yaşı yükseltilen çocukların cellatları nasıl hâlâ saygın kimliklerine bürünmüş, sıcak evlerinde ecel bekliyor?
Bu toplum, bu koca nüfus, vatan sevmekten çocuk sevmeye vakit bulamamış savaşçılar ve kasaba tüccarlarından mı oluşuyor?
Çocuğa yönelik, çocuğun kıymetini işaret eden nasıl bir örgütlenme görüyorsunuz hayatınızda? Bir çocuğun paramparça bedeni karşısında suspus olup yetkililerin açıklamasını bekleyecek sabrı, soğukkanlılığı nereden edindiniz? Terörist çıkarsa boşa üzülmüş olmak istemiyor musunuz?
Nasıl bu hale geldik?
Çocuk dünyasına yakın durmayan, hayatında bir tek çocukla hazmedilmiş bir tevazu içinde birlikte vakit geçirmemiş, bir tek çocuğun dilini asal kabul edip onun karşısında saygıyla titrememiş bir yetişkin için çocuk, elbette kolay unutulacak bir insan küçüğüdür. Çocuk dilini, çocuk
gözünü hiç merak etmeyen; onları bir an evvel eğip büküp güruha katmaya çalışan bu toplum, daracık dünyasında nefes darlığı içinde yaşayıp gidecek.
Bir çocuğun saçının bir tek telinin bu toplumun emniyetine feda edilemeyeceğini, edildiği takdirde emniyet duygumuzu sonsuza dek yitireceğimizi haykırmak gerek.
Uğur'un, kayda gelmeye tahammül edemeyen polisin tehdidi altındaki bütün sınıf arkadaşları 'çocuk bayramlarında' ona 'zarfsız kuşlar gönderecek'. Ya biz? Hiç değilse onları koruyabilecek miyiz?"

(bkz: yıldırım Türker)
her yaşına bir kurşun çocuğudur. katilleri çocuklarının doğum günü pastasına her sene 12 adet mum koysunlar. ellerini yıkamayı da unutmasınlar!
21 kasım 2004'de yurdum polislerinin 12 yaşında olan bedenine; " 12 kurşun yiyene bir tane de bedava kurşun" diyerek vurduğu ve akabinde yere serdiği beden.

12 yaşında dur emrine itaat etmedi diye, mayın tarlasında son oyununu azrail ile birlikte oynayan oyun çocuğu.

adıyla yaşayamamış, tüm uğursuzlukları küçücük bedeninde 13 kurşunla ödemiş kürt çocuğu.

ayağında terliğiyle hiç giyemediği bilmem ne marka ayakkabılara hasret 5.sınıf öğrencisi.

hayallerini renkli uçurtmaların kuyruğuna asıp giden, kurak topraklarda çatlamış dudaklarında ölüme tebessüm eden.

"sizleri ölen sayısız insan için 3 dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum" diyecem "hadi be oradan kürt çocuğu için mi?" diyecekler.

çocukların; dilinin, dininin, ırkının olmadığını bilmicekler.

"allah rahmet eylesin"
kemik yaşı 28 olarak belirlenmiş, cebinde 34 kardeşinin bir tanesinin kimliği var diye, pkk yanlısı şerefsizlerin propaganda aracı olarak kullanılan; hemde dağ kadrosunun yöneticilerinden olduğu belirlenen terörist.

içeriği engelli rojaciwan isimli sitede ki dialoglardan alınmıştır;

--alinti--
ERTEN;
5 Kasım 2005 tarihinde, Mardin ili Derik ve Kızıltepe ilçesi kırsalında TSK güçleri ve Jitem elemanlarının katıldığı bir operasyon gerçekleştiği ve . Gerillalarımızın bulunduğu üslenme alanlarına sızma yapmak isterken fark edilen TSK güçleri ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşandı . içlerinde yoldaşımız, liderimiz Uğur KAYMAZ ve babasının cinayetine karışan iki Jitem elemanı ile birlikte 1 asker de öldüğü , 1 gerillamız hafif bir şekilde yaralandığır. Üç TSK mensubunun vurulduğu çatışmanın ardından TSK güçleri başarısız ve darbe alarak geri çekidiği . Vurulan 2 Jitem elemanın isimleri Şeyhmus ERDEN ve Ahmet KOÇHAN olarak tespit edildiği yazıyor..

BU BAYRAM HEPiMiZE MUTLU GELDi

ÖYLE DEĞiLMi ARKADAŞLAR.

AMEDLi HEBUN;
hayatımda aldığım en güzel haber bu olsa gerek...
XWUNATE LI ERDé NEMA HEVAL UĞUR..

HALK ASLANI;
hep içime dert olmuştu bu ********lerin ölüm haberlerini almadan ölmek beni kahrederdi
iyi olmuş artık generalimiz rahat uyusun
HER BiJi TEYREN BAZEN KURDiSTAN

bide yönetimden ricam komutanımızın bir resmini sitemizin görünen bir yerine asılmasını rica ediyorum

JiYANA BURUMET;
Dinya bi dor e, ne bi zor e, gelî hevalno!

Allah fırtına gibi esen gerillalarımızın yüreğine sağlık ve güç, gözlerine kartal keskinliği versin.

Yaşasın Kürt halkının onurlu direnişi. HEZAR SLAV / BiN SELAM.
--alinti--

şimdi bu yukarıda yazan zihniyetle aynı mantaliteyi paylaşan insanları tebrik etmek düşer bize. türkiyeye karşı bu insanlarla beraber yaptıkları propagandadan dolayı. aferin.
"21 kasım'da mardin kızıltepe'de, 'yasadışı örgüt üyelerine operasyon' gerekçesiyle, 12 yaşındaki uğur kaymaz ve babası ahmet kaymaz öldürüldü. operasyonu yürüten dört polis hakkında dava açıldı, idari soruşturma başlatıldı ve polislere görevden el çektirildi. şimdi olay hukuk aşamasında olduğu için kimse bir şey diyemiyor ya, bakın bu hukuk sürecinde neler oldu? mardin cumhuriyet savcılığı hazırladığı fezlekede, davada sanık polislerin 'meşru müdafaanın aşılması suretiyle faili belli olmayacak şekilde adam öldürmekten' iki ile altı yıl arasında değişen hapis cezası istemiyle yargılanacağını açıkladı. ayrıca anne makbule kaymaz hakkında da, yasadışı örgüt üyesi ve yöneticisi olduğu gerekçesiyle 15 yıla kadar hapis istendi. adalet böyle, 12 yaşındaki bir çocuğu ve babasını öldüren polislere iki ile altı yıl arası, oğlu ve kocası öldürülen kadın için 15 yıl. savcılık iddianamesinde, öldürülen kaymazların yanında silah bulunduğu iddia edildi.
balistik incelemede, silahın, 7 ağustos'ta mardin'in yenişehir polis merkezi'ne düzenlenen saldırıda kullanıldığı tespit edildi. mağdur avukatları, olaydan sonra silahların, delil kaymazların yanına bırakıldığı inancında. savcılığın talebi üzerine olaydan hemen sonra mahkeme kararıyla soruşturmaya gizlilik kaydı konulmasına karşın, balistik inceleme sonuçları bir süre önce basında yayımlandı. siz buna ister sızıntı, ister suyu bulandırma deyin! mağdur avukatı, "öyle anlaşılıyor ki soruşturmada gizlilik kararı, yalnızca müdahil vekilleri için verilmiş. olayı inceleyen ihd diyarbakır şubesi için geçerli olmuş," diyor. sanık polisler ne mi oldu? idari soruşturma onları, olay yerinde bulunduğu iddia edilen bir başka kişiyi kaçırdıkları için kusurlu buldu. haliyle göreve iade edildiler. 'burada can güvenliğimiz yok' dediler, başka illere atandılar. ifadelerini bulundukları illerde savcılıklarına vermek istediklerini belirttiler. bu arada yanılmıyorsam kızıltepe savcısı da, terfien başka yere tayin oldu!"

(bkz: murat çelikkan)
uğur benim adım yarım kaldı ömrüm
hiç kimse 12 yaşındaki çocuğa 13 kurşun sıkan zihniyeti anlayamaz.
uğur kaymaz ve babası türkiye' nin alnında kara bir yaradır. temizlenmez!
ya uğur'a kurşun sıkanlar, yokmu sizlerin çocukları? baba değilmisiniz? baba olmayacakmısınız? kanlı ellerinizle nasıl ekmek götüreceksiniz çocuklarınıza? çocuklarınız 12 yaşına geldiğinde içiniz acımayacak mı? 12 yaşındaki çocuk nasıl silah tutar, hadi tuttu diyelim; bir çocuğa 4 elden silah sıkmak! nasıl bir mefsi müdafa?
yazıklar olsun sizlere. acıyorum.
bu kadar çıkamazsınız insanlıktan.
aramızda olmasına izin verilmeyen, içimizde hala yaşayan çocuktur.
yaşasaydı dün karne alacaktı.
lanet olsun niye öldün be çocuk, çocuklarla ilgili her etkinlikte aklıma gelmek zorunda mısın?
katilleri sokaktadırlar.

12 yaşındaki çocuğu terörist diye öldürenlerden bahsediyorum.