entry'ler (79)

eksik sizsiniz hanfendi

romantizm, aşk, duygu, sevgi vs... ürünün satışına yönelik herşeyin iç edildiği diğer tüm reklamlarda olduğu gibi burada da bir kaç romantizm fırça darbesiyle duygusallık, kadın ve erkek arasındaki en muhteşem ilişki gayet masumane biçimde iç edilmiştir. Muhalif olmak için didiklemek değildir bu. Hatırlarsınız geçtiğimiz mayıs ayında anneler gününde bir reklam boy gösteriyordu yine. Erkek, eşine anneler günü için bir hediye uzatıyor fakat kadın "ben anne değilim ki" diye (yakın zamanda da istemiyorum edasıyla) cevap veriyordu. Fakat hediye açılıyor, içinden çıkan (minumum 2.500 YTL'lik) tek taş pırlantayı gören kadının gözleri açılıyor ve "ama şimdi düşünebilirim" diyerek atılan pası karşılıyordu. Dünyaya getirilecek iki insanın meydana getirdiği en üstün varlık tek taşa karşılık konuveriyordu. Ne deniyordu bize; hayatın gerçeği mi? Karşılığında tek taş olduktan sonra çocuk da yaparım ötesini de(mi?)

Dönersek reklamımıza; birbirine hanımefendi ve beyefendi olarak hitap etmelerinden uzun bir tanışıklığa sahip olmadığını anladığımız bu bey ve bayan muhteşem bir mutfağa sahip (evin gerisini göremesek de mutfağından bir çıkarımımız oluyor haliyle)ve yine bir o kadar muhteşem "ev"in içerisinde reklamı yapılan ürünün etkisi altında duygusallaşıp elleri ayaklarına dolanıveriyor. Daha önce hiç bir paylaşımı olmadığı, birlikte üretmediği ve birlikte yaşamı üretip üretmeyeceğini bilmediği bayanımız, erkeğin "eksik sizsiniz" sözleri karşısında kelebek oluyor, aşktan uçuyor (öyle mi?) Ne konuda eksik ki, mutfağa yakışacak biri olarak mı, evin herhangi bir eşyası yanında güzelliği simgeleyecek bir objecik mi? Erkeğin kadını tanımadığını anladığımız diyologlardan hangi konuda eksik olarak nitelendirilmiştir kadın. Yaşamına bir anlam mı katmıştır yaşanmamışlıklardan... Ama günümüzün romantizmi de aşkı da böyledir işte. ister tek taş olsun ister ankastre mutfak metanın fethetmeyeceği yer yoktur. Bu aşk gibi en yüce değer olsa bile. Bize pompalayadursunlar bu içi boşalmış, yozlaşmış anlayışları. kana yavaş yavaş zerkedilen uyuşturucu misali yavaş yavaş iğdiş ediliyor beyinler de.
Sonra ne mi oluyor; sevgililer gününde alınamayan hediyelere, eve alınmayan mobilyalara, istenilen ama yaşanılamayan hayatlara vs. vs. vs'ye en güzel değerler kurban ediliveriliyor.

kardelen ayşe

200.000 işsiz öğretmen bu reklamı izliyor. ve düşünüyor;
- bursa. şengül özkan resim öğretmeni olarak mezun oldu. yıllarca beklediği ataması yapılmayınca girdiği bunalım sonucu intihar etti.
- batman. nuran uca. sınıf öğretmeni olarak mezun oldu. yılarca bekledi ataması yapılmadı. işsizlik, aile baskısı sonucu girdiği bunalım yaşamını yoketti.
- istanbul. deniz toprak. sosyal bilgiler ğretmeni olarak mezun oldu. 2 yıl atama bekledi. bir memur maaşı ve 5 kardeş... günlük 20 ytl'ye dershane tanıtım broşürü dağıtırken rakip dershane firması tarafından arabayla ezildi. bir bacağını kaybetti.
- adıyaman. nermin gümüş. müzik öğretmeni olarak mezun oldu. yıllarca ataması yapılmadı. işsizliğin getirdiği bunalımı bir kağıt parçasına dökerek oturduğu evin balkonundan....

200.000 işsiz öğretmen bu haberleri biliyor ve bu reklamı izliyor. ama nedense onlar yarınlara umutla bakıp gülümseyemiyor. google'dan işsiz öğretmen kelimeleriyle yapılan arama sonucu çıkan bu hikayeler kardelen ayşe reklamlarında yer almıyor.
izlediğimiz sadece reklam mı?
biz hala izliyoruz...

edit: reklamlarda yer alan elif imenç'in de ataması yapılmamıştır. vekil öğretmen olarak çalışmaktadır...

akbil in kaldirilmasi

projeyi kapmak için vakıfbank ve garanti bankası arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. fakat vakıfbank uygulama kapsamında 6 milyon kredi kartı dağıtacağını şimdiden basına yansıttı.
uygulamaya göre, 2 çeşit kredi kartı olacak. birincisi, önce para yüklenip sonra yüklenen paranın harcanmasını sağlayacak banka kartı benzeri kartlar; ikincisi ise kredi kartı özellikleri taşıyacak.

bu ikinci kartı alanlar, ay içinde kullandıkları otobüs, metro ve deniz otobüslerinin parasını, alışverişte olduğu gibi ay sonunda ödeyecek.
uygulamanın birincil hedefi uzun zamandır gündemde olan iett'nin tamamen özelleştirilmesine yönelik. fakat aynı zamanda uygulama, medyada timsah gözyaşları eşliğinde, acıklı öykülerle yer bulan kredi kartı intiharlarına karşın, emekçilerin yaşamının mali sermaye tarafından nasıl kuşatıldığını da gösteriyor.

iki kere iki

"iki kere iki dört çekilmez bir şey. iki kere iki dört, bana sorarsanız bir küstahlıktır. iki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa-sola tükrük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. iki kere iki dördün yetkinliğine inanırım, ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir." Dostoyevski-zapiski iz podpolya*

ufuk uras

özgürlük istemi parlamentarist hayallere sığmaz. liberal bir uzlaşmacılık içinde bunu sığdırmaya kalkan uras'ın sol(!) adına saçtığı inciler birbiri arkasına geliyor. milletvekili seçilmesinin hemen ardından yaptığı bir röportajında liberalizm bulamacındaki sol(!)'unu da ortaya koyuyor.
"... yabancı sermaye ve krediler tabii ki ülkeye gelir. önemli olan bunu nerede kullandığınız önemli. sermaye akımlarına yarattığı katma değer, know how, istihdama katkısı açısından bakıldığında sonuç ne? sıfır. bu sermaye eroin bağımlılığı gibi, kısa vadeli giriyor, çıkıyor. yoksa kim ülkeye yatırım yapılmasına, istihdam alanı açılmasına karşı çıkabilir. istihdam yaratan yabancı sermayeye karşı çıkmak anlamsız."* tusiad'a selam çakan uras, türkiye'nin lula'sı olmaya soyunmuş bile. emperyalizme karşı olmayan bir sosyalist ideoloji olabilir mi!

"düzeltilmiş kapitalizm" hayalleri içinde tbmm'ye gelmeden önce güvenpark'ta romantik anlar içinde yemin ederken bir yandan tüm sınıfsal çelişkilerin üzerinden atlayarak "aşk ve devrim(!)" nutukları atmak öte yandan kendilerini ablukaya almış çevik kuvvet polisine de "üniformalı yoksullar, hoşgeldiniz" diye sevgi saçmak neyin gösterisidir? elde üç karanfille atıf yaptığı 3 genç devrim insanını parlamentarizm hayallerine alet etmek işin başka acı boyutu. mahir, hüseyin ve ulaş'ın yaşamları ve hayalleri bu düzen içi sevdalara sığmayacak kadar büyüktü.

haydarpaşa garı'nda milletvekilliği heyecanı içerisinde dili iyiden iyiye açılan uras bir de 3 m formülü bulmuş ki takdire şayan! uras, 3 m diye telaffuz ettiği bu formülasyonla muhammed'i, mustafa kemal'i ve marx'ı yan yana getirmekten bahsediyor. bu ülkenin ilk komünistlerinden katledilen mustafa suphileri, 12 eylül'de katledilen sosyalizm için mücadele eden yüzlerce insanı, maraş'ı, sivas'ı bu söylemin neresine koyuyor acaba?

son olarak; evet arkadaşlar kızıyorum. sosyalizmi, özgürlük mücadelesini liberalizmin sosuyla bulamaç edip "çözüm" diye, sadece umutları kalmış insanların önüne koyulan bu aldatmacaya kızıyorum.

doğu perinçek

ellerinde devrimci kanı bulunan, tüm söylemlerindeki ırkçılığıyla mide bulandıran, faşist ip çetesinin başındaki ne idüğü çok da belli işçi düşmanı...

erkin koray

(bkz: #1927302)

2007 genel seçimi sonuçları

en özlü ifadeyle "akp % 48 oy aldı, chp %20. meydanlarda ip sallayan mhp meclise girdi, 27 bağımsız milletvekili oldu" biçiminde ifade edilecek durumdur. ancak bir de konunun derinine bakalım:

2007 seçim sonuçları chp için bir yenilgidir. dsp ile birleşmesini de gözönünde bulundurursak oylarının bu seçimlerdeki küçük artışı bir artış değil, geçen seçimlere göre aldığı oyun da gerisine düşmek demektir. chp kalesi olarak ifade edilen illerde bile akp'nin oylarının fazla çıkması chp'li yöneticilerce "mantıksızlık" olarak addedilmektedir ki hiç de mantıksız değildir. chp'ye verilmeyen her oy; tüm politikasını laiklik-anti laiklik kutuplaşması üzerinden ayağa kaldırılmaya çalışılan bir korku politikasına, kürsülerden faşizan "ordu göreve" çağrılarına tepkiden başka bir şey değildir. talihsizliktir ancak chp için değil, akp'ye giden oylar için...
asıl yakan sorun, chp'ye tepki duyanların umudu yanlış yerlerde arayıp kendini oy vermek zorunda hissederek beş para etmediğini bilse de akp'ye hücum etmesidir.

chp oylarının nerede olduğu, il il peşisıra darbe şakşakçılığıyla yapılan mitinglerde toplanan milyonlarca insanın nerede olduğu soruluyor durmadan. "bu işte bir mantıksızlık var"* deniyor.
bu insanlar nerede mi? işte orada, o sandıklarda...

peki sonuç; geçelim burjuva kalemşörlerinin "halk tercihini yapmıştır, demek ki istediği budur" lafazanlıklarını. bin bir manüplasyonla yönlendirilen halk bir tüm beklentisizliğine rağmen o sandıklara gömülmüştür. ama kazanan bellidir. hemen seçim sonrası ağzı kulaklarına vararak açıklamalarda bulunan bayan sa'dan da anlaşılacağı üzere kazanan sermaye olmuştur. hem de kırıntılarla debelenmeye mahkum edilen ve daha da edilecek olan emekçilere rağmen yine onların oyuyla...

tanrı öldü

(bkz: #1981926)

başlıkları alt alta okumak

secimler bitene kadar sozluge bir daha girmemek
keyif catmak

başlıkları alt alta okumak

sevgilisine web sitesi yapan erkek modeli
der ve uzaklasir genc adam

issizler ordusunda nefer olmak

(bkz: #1541469)

erkin koray ın oyunu mhp ye vermesi

"anadolu rock'un temsilcilerinden erkin koray ülkenin bu zor günleri aşması için mhp gibi bir partinin lazım geldiğini söyleyerek..." biçimindeki bir gazete haberinden anlaşılandır. rock müzik yaşamı içerisinde yapageldikleriyle anılacakken bunaklık tarihine geçenler listesinde yeralmasıdır.

anadolu ya da değil. alt türleri ne kadar genişlese de rock müziğin özü onun tarihinde yatar. rock, 60'lı yıllardan başlayarak tüm dünya gençliğinin emperyalizme karşı bir başkaldırı ruhunu dinletmiştir yüreklere tınılarıyla. her halkın kendi kültürel özellikleri ve özlemleriyle zenginleşmiş ilk çıkışındaki başkaldırı ruhunu barındırmıştır. isyanın sesidir özgürlük diye haykıran gençliğin... hal böyle olunca ayırt etmek gerekir. ırkçı faşist bir yapılanmayı adres gösteren biri genç ruhun coşkun dinamizmini yıllar yılı her tınısında taşıyan bir müziğin temsilcileri arasında sayılabilir mi? zerre kadar bu ruhu barındırmayan bu söylemleriyle anadolu rock sıfatıyla anılması kendi kültürümüzle harmanlanan rock müziğimizi ayaklar altına almak demektir.

koray'ın yaptığı saçmalamaktan çok ötedir. popüler kültürün sanatı ve sanatçıyı yutan çukurunda popüler olabilme adına son çırpınışları, çıpınırken çamura daha bir bulanması ama bir o kadar da eski ve yeni kuşaklar nezdinde kendi tükenmişliğine attığı son imzadır...

güzel ve dahi

televizyon kanalları arasında dolaşırken ekranın sol üst köşesinde gördüğüm "güzel ve dahi" yazısıyla ekranın ortasına doğru odaklandığım ve diğer tüm abuk sabuk içi boş televizyon programlarında olduğu gibi içimde büyük bir öfke patlaması yaşadığım program...

gençliği bir yozluklar silsilesine hapseden yoz kültürün son harikası! kadını; oraya çıkardıkları -ve muhtemelen öyle yapmasını söyledikleri- "ayy ne yapsımkiiii, bilemiyorııımm" biçiminde anlaşılması zor bir dille konuşan, sadece bedenine değer biçilen bir nesne olarak sunması görevi verilen genç kadınlarla temsil ederken; erkeği de zeki ama sosyal ilişki kurma becerisinden yoksun nesneler (mallar) olarak sunmuşlardır . aslında her ikisi için de pazarlamışlardır demek daha doğru olacaktır. masanın üzerine çıkartıp oynattıkları kızlarla sadece onlarla değil hepimizle, insanlığımızla pespaye biçimde alay edilmektedir. kadın da erkek de birer metadır en ucuzundan...

eminim ki yine bir çok izleyici kitlesine sahip olacak, hatta yarışmayla aynı anda devam eden durumlarının tartışıldığı ve kitleleri de daha bir aptallaştıran programcıkların doğmasına ve insanlığın zayıflığı ve aptallığı üzerinden birilerinin karına kar katmasına sahne olacaktır. şaşırmıyorum ama kızıyorum işte...
her defasında "pes artık" demekten de kendimi alamıyorum.

ülke bir rejim krizindeymiş, darbe çığırtkanları açıktan boy gösteriyormuş, ortaları çeteler sarmış, faili belli katliamlar peşisıraymış, en küçük bir demokratik hak talebinde her an bir linç tehlikesiyle karşı karşıya kalınıyormuş, cebimizdeki eller on katına çıkmış, yoksulluk sınırı bilmem ne kadar olmuş boş verin. başkalarının eğlencelerini seyrederek eğlenmek varken bunları düşünmek niye!

***

iğrenç, kaba saba bir şebekliğe, soytarılığa dönüşmüş bir eğlence düşkünlüğünün bataklığındayız. hayır eğlenen bizler değiliz biz sadece eğlendiriyoruz... yine televizyonlardan gördüğümüz bilmem hangi moda elbiseleri sırtımıza çekip, insanlığımızı örten boyalarımızla kurtuluşumuzu ararken öte yandan binbir emekle okuyup bitiridiğimiz okullardan aldığımız kağıt paçavralarının hiç bir işe yaramadığı bu düzende işte böyle kurtuluşumuzu çıkışımızı arıyoruz.
tükenmiş, rezilleşmiş bir kültürün kurbanlarını oynuyoruz celladına aşıklar gibi...

ama gözlerimiz bu hunharlığı izliyor. elbet bir gün bu her türden yoksulluğumuzun üzerinde yükselen bu pislik kendi bataklığında boğulacaktır...

üniversitede kopya çekmek

üniversite hocalarının kopya çekmesinden daha dürüst olan eylemdir. üniversitede kopya çeken öğrencinin disiplin yönetmeliğinden payına düşen 6 aylık bir uzaklaştırma olurken intihalci profesörler, profesör olmaya devam eder ve baştacı olur yurdumda...
(bkz: kemal alemdaroğlu)

yatili hayatin getirdigi iyi ozellikler

özgüven duygusu...

8 haziran 2007 genelkurmay başkanlığı açıklaması

sınırda sıkıyönetim ve top ateşi eşliğinde, linç histerisinin düğmesine basan yeni bir geceyarısı bildirgesi...
"barış, özgürlük, demokrasi" taleplerini dillendirmenin "teröre paravan olarak kulanmak" olarak ifade edilmiş olması bunu dile getirenlerin açıkça hedef gösterilmesi değil midir?

özgürlük ve demokrasi istemine, şovenist histeriyle yapıldığında mı ancak vize çıkacaktır!

edit: eklemeden geçemeyeceğim; halkı kitlesel gösteriye çağırmak nasıl bir anlama tekabül eder düşünülesidir. yarın öbür gün halk sokakta rastgeldiği kürdü linç etmeye kalkarsa bunun sorumlusu kim olacaktır acaba? ulusallığın çağ dışı olduğunu düşünene karşı halkı kitlesel gösteriye çağırmak hangi demokraside görülmüştür? (burada "düşünülmesi" bölümüne dikkat. bir de demokrasiden bahsedilir!)

g8

Bu yılki 6-8 haziran'da almanya'nın heiligendamm kasabasında yapılacak olan, emperyalist kan emicilerin dünyayı daha fazla nasıl sömüreceklerini planlayacakları zirve.
Ancak zirve karşıtları pek rahat bırakmayacağa, planlamalarını rahat rahat yaptırmayacağa benziyor. 30 mayıs'tan bu yana onbinlerce insan, sendikalar, partiler, sosyalist komünist örgütler g8'i dişediş bir mücadeleyle protesto ediyor.

dünyanın çeşitli yerlerinden gelen eylemciler rostock kentine yerleşmiş durumdalar. alman polisi tam anlamıyla çaresiz kalmış durumda. g8'e karşı oluşturulan uluslar arası "antifaşist antiemperyalist blok"un internet sitesinde zirve boyunca eylemlerin devam edeceği duyurulmuş. 5 haziran'da zirveye gelen vampir devlet başkanlarının ineceği havaalanın işgali ve 6 haziran'da da zirvenin yapılacağı yere giden otobanın işgal edileceği duyurulmuş.

dünya kapitalizme karşı sesini daha fazla yükseltiyor. bu g8 bunu çok iyi gösteriyor.
foto ve video için; http://www.gipfelsoli.org/...
http://de.indymedia.org/...

27 nisan 2007 genelkurmay başkanlığı açıklaması

(bkz: 12 mart 12 eylul 28 subat ve 27 nisan)

anneler günü

(bkz: tek taş pırlantayla ölçülen annelik)