canciş, kankiş, tatlış, topiş, çikilop, lolipop, sevgi kelebeği, pıtırcık v.s. yazar.

ahaha çaylaksın da dimi şimdi sen...yirim lan...
nicki güzel, yazdıkları uzun olan yazar.

dürüst olacağım, zahmet edip okumadım.
sonunda rahatça nick altı yazabiliyor olacağımdan kaynaklı bir özgüvenle zirvede ziyadesiyle tanışıp, dinleyip, gülüp, eğlenip hoş beş ettiğim yazardır. yazık ama len, çaylak mısın? yesinler yazarıdır. *
edit : ben orada şahs-ı muhteremi istemeyen adam görmedim.
(bkz: seni istemeyen ölsün)
eddie barzum ; boşanma davalarında, kokaini bırakırken ve resepsiyonisti
hamile bıraktığında yanındaydım. tanrının evlatları değil mi? tanrının özel
yaratıkları. onu uyramıştım kevin, onu attığı her adımda uyramıştım. onun
rüzgarda bir sağa bir sola salınışını izledim. kurmalı bir oyuncak gibiydi,
120 kiloluk kendi kendine hareket eden bir araç gibiydi. bir sonraki binyıl
köşeden görünmek üzere kevin. eddie barzum, ona iyi bak, çünkü o gelecek
binyıl insanının en iyi örneği olacak. bu insanlar geldikleri yerlerde bir
sır değildirler, ve sen insan iştahını öyle bir noktaya kadar
keskinleştirirsin ki sadece isteyerek maddeyi atomlarına ayırabilir. katedral
büyüklüğünde egolar geliştirirsin, dünyayı fiber-optik olarak her ego
adımını algılayacak şekilde birbirine bağlarsın. en sıkıcı ve sıradan
düşleri bile dolar yeşili altın fantezilerle bezersin ta ki her insan
arzularının peşinde bir imparator olana dek. kendi tanrısı olana dek, peki
ondan sonra nereye gidersin? bir anlaşmadan diğerine koşup dururken bu
dünyayı kimse önemsemez. hava yoğunlaşır, sular kirlenir arıların balı bile
metalik bir radyoaktivite tadı alır ve bu her gün, her an devam eder.
hazırlanmayı düşünme şansın bile yoktur. geleceği satın alır, geleceği
satarsın ta ki gelecek kalmayana kadar. yoldan çıkmış bir trendeyiz evlad,
geleceğe doğru koşan sayıları milyonlara varan eddie barzum'lar var ve her
biri tanrının eski gezegenini biraz daha fazla becermek için hazırlanır.
siber uzayda hesaplarını biraz daha doldurabilmek için temiz sibernitik
klavyelerinin başına otururken kendilerini de her türlü pislikten
arındırmayı unutmazlar. sonunda gerçek kaçınılmaz olur, yaptıklarının
hesabını vermen gerek eddie, özgürlüğü satın almak için biraz geç kaldın,
miden fazla dolu, penisin artık aşınmış, gözlerin kan çanağına dönmüş ve
birinin sana yardım etmesi için bağırıyorsun. ama tahmin et ne oldu eddie ?
hiç kimse yok, artık yapayalnızsın eddie, seni tanrının özel küçük
yaratığı! belki bu doğrudur, belki tanrı arada sırada zarlarını
kullanmıştır. belkide bizi yalnız bıraktı.

mill pardone hatalarım karıştı idare et amigo.

kaç sene oldu hayal meyal hatırlıyorum tanışmamızı. üzerinden çok seneler geçti. hangi platformdu hık diye bulamayacağım. uzun uzun araştırmak işime gelmiyor acıkcası.

senin için neler yazabilirim? hele ki sana yüzyüze söylebileceğim şeyleri ve senin anlayacağin ama bir çok kişinin doktor bu ne diyerek bakıp bakıp duracağı şeyleri nasıl en geri zekalının bile anlayacaği kıvama getirebilirim bilemiyorum ama deneyeceğim.

bir kılıç olmaktan sopa olmayı seçmiş, sessizliği bir dili olduğuna kanaat getirmemiş, ortalama bir mahalle bakkalı olup kafa dinleyeceğine nedense kocaman okyanusta bir kotra oldun.

kotra olduğun halde savaş gemileri konvoylarına aleni şavaslar actığın yetmezmiş gibi gerilla taktiklerini de bir kenara atıp yahut itibar etmeyip davulla zurnayla hurra ettin.

peki niçin?

hiçbirşeyler için.

oysa biraz durgun olabilsen, limonlu votkanın ne kuş ne balık miğde asitini yamultan etkisindense tek buz viskiye yahut gordon cin'e tahvil olsan daha fena mı olurdu?

hele ki mütareke dönemi, öncesi ve sonralarında yani ördek havuzunda kulaç atacağına daha büyük denizlere açılsan okumalarda bugun varız yarın yokuz, sikime seferberlik götüme balkan savasını düstur etsen fena mı olursun.

boş vitese takılmış ama gaza basa basa motorun anasını ağlatilan bir aerabaya benzetiyorum seni. er ya da geç motor boğulacak, motorun boğulmaması demek esyanın tabiatına ayrı.

üvertürlkeri bitir, üvertürler gerçek eser değildir sadece pastanın kremasıdır.

biraz daha sakin biraz daha buz gibi öfkeli sessizliği konuşturabilsen, sergio leone gibi- şüphe yok ki daha iyi olacaktır.

çokca kızarım sana cokca fırca cekerim minti minti. sen nejat uygur olursun ben bahri beyat bazi vakitler ensene şaplağı koyup yeri öptürmek isterim.

minti minti rahatsız bir tip olacağına biraz kendini törpülesen fena olmaz hani hani.

ama bütün bunlara rağmen bakırköy de bir dandirik mekanda programa çıkan linet'i sevdiğim gibi severim seni.

eddie barzumlardan değilsin, malum eddie barzumlar heryerde var ama buna rağmen onların bütün şaşaları hofurlarından pofurlarından agororogorlarından daha daha makbulsundur.

ne diyebilirim ki daha?

matisse'in balıkları kırmızı kırmızı yüzerler kavanozun içinde...sözün bittiği yerde başlayan kadınlar, kavgalar ve kırgınlıklar gibidirler...ancak uzayın sessizce, görünmez bir yatakta kıvranarak, teslim olduğu gecelerde; çukurda olan bir ayağınızı kurtarabilirseniz; bir milyon kilometre bir yükseklikten atlayarak dalabilirsiniz onların yanına...ve öyle derin bir yerdedirler ki, dibe doğru soluksuz, iner iner inersiniz ve kolayca varamazsınız balıkların yanına...

siz hiçbir şey anlamadınız mı bu yazıdan? ne iyi... matisse'in balıkları anladılar. o da iyi...
arastada tanışılıp aynı gün içerisinde canciş, tatlış, kankiş olabilmiş yazardır. gecenin bir yarısında hortum muhabbetlerine girmiş olsa da, iğrenç espiriler yapsa da, söylediğim her sözden sonra bana şeytan! demiş olsa da sevilir kendileri. vaad ettiği hasan sabbah cennetinin bir yalandan ibaret olduğunu gördüğümde, içki masasında din konuştuğumuzda bir hayal kırıklığı yaşadım bu adam hakkında fakat şöyle oturup düşünüldüğünde 'sikitir et iyi adam göt veren'* denilebilecek bir adam bu.

istiyorum ulan seni! diye haykırmak istiyorum bu adama. o beni büyük ihtimal yanlış anlayacak** ve sapık diyecek bana fakat istiyorum seni. senin iki çift muhabbetini, vapurda çay keyfini, beşiktaştan karaköye yürümeni, hasan sabbahın cennetini istiyorum adam.*
son olarak bir çift sözüm var sana istenmeyen herif; bu yazıyı farkındalıka bağlamayı çok isterdim ama yapamadım beni affet.
jonglör gibi yazar. bir tane top sahibi kimileri gibi ''verin lan topumu ben gidiyorum/ forvette oynayacam ben yoksa oynatmam'' gibi çocukluklarla uğraşmak şöyle dursun, bu tarz şımarıkların üçünü beşini birden yere düşürmeden atıp tutarken, bir yandan da hak edenleri itinayla demir bakireye yatırır. arada bir de kendisine iğne batırsa tam süper olacak.

''adalet! herkes için adalet!''
(bkz: altıncı nesil çaylak)*
veliler de tanrı çocuklarıdır. ister görünsün ister görünmesin.
sen onların noksanlarını görüp yüzlerine vurma tanrı elbet öcünü alacaktır. çünkü arıya öğrettiklerini tanrı ejderhalara vermemiştir.

cahil adamın allahın adını anmasına lüzum yoktur. dertsiz , yakarışssız ,çilesiz dua soğuktur. dertli dua allahın görmek istediği gelmesini istediği yerden gelir kalpten.
insan insanlık sıfatlarından kurtuldumu şeyh olmaz, Onurlu bir insan olur. sen insanlık duygularından kurtul rabbinin yanına öyle git. şaçın sakalın ağarmadan git.

aşk, tutuşunca çirkini güzel görürde, aşksız geçen her günü haram biliri kendine.

tanrı yanında oldukça hiç yanlız kalmazssın. Sığınacak başka kimsen olmasa hatta kendin bile!
Süleymanlık geçici bir şey bir heves değildir. Sen manada da süleymanlık etmek zorundasın kabileyitindesin.

tanrı insanın huylarını kendi huylarından yaratmıştır. O kendisine hamd ister insan ise övgü! Ama biliriz ki tanrının tek eseri gönüldür. Vallahi gönülden övülmek istemiyoruz.

TAnrının ademe bağırdığı gibi bağırıyorum sana: Ey tertemiz adam! Sen gizli sırları bilmiyorsun.RUh ilimle akılla dosttur. dostunu hep koru hep koru. çünkü ikimiz de biliyoruz ki:

Allah dost
allah dost
her baktığımda altıncı nesil çaylak ifadesini görmekten mütessir olduğum sabah entrysini görünce heyecanla dolup taştığım farkındalık abidesi.
o

kadar

kaliteli ki

silik

olmasını

bekleyemedim

hemen

bir entry

girmek

istedim!

(böyle yazınca uzun gözükür lan değil mi?)
kendi kendine tecavüz eden deli.

her işini kendisi halleder, ite çakala bırakmaz.
lan arkadaş!

sen hiç akıllanmayacak mısın?

sözlükte istersen zall a küfret, hiçbir şey olmaz ama ne yap et bu birbirlerini kollayan asena merkezli sözlük cancişlerinden uzak dur demedik mi sana?

belanı mı arıyorsun? canın mı sıkıldı? atla gel gidelim küçük ayasofya ya, içelim tavşan kanı demli çayları, dinleyelim ömer baba dan fürülü fürülü fürsle seslerini, vuralım geyiğin dibine, olalım par ü pak!

değil destan boyutunda entry, 23 bin dizelik kalavela destanı yazsan bunlar akıllanmaz!

bırak bu işleri baba!

tövbe et artık!
asa' yı alıp eline vurmadan kendini dağa taşa, haberdar et beni ey dost!
ayak izine yüzümü sürüp el almalıyım senden!
sonra gölge etmem merak etme. bu dileğimi geri çevirme yeter!
malum benim yolum uzun ve engebeli, ayrıca arvas çok ırak ve kara kış..
Bir uluslararası kamu hukuku terimi olup terminolojide "persona non grata" diye geçer.Misal bi ülkenin başbakanı sizin hakkınızda şöyle böyle diye dedikodu filan çıkaracak olursa o ülkenin büyükelçisini persona non grata ilan eder ve ülkeyi terk etmesini istersiniz.Acıklı,dramatik bi sahnedir:

-Tom biliyorsun kişisel bi şey yok,hep sizin o şerefsiz başbakan yüzünden
-Tamam abi ya,ben anladım anlıycaamı.
-Olm yapma işte böyle.
-Ben istenmediğim yerde durmam ki zaten
-Bi de gitmeden şu benim on yeteleyi versen diyorum
-Vayy bee.Yok bişi demiyorum artık ya.Al beş var bozuk.
-(içinden)şerefsiz
bu kişi tarafından feci şekilde tehdite maruz kalıyorum,başa çıkılamaz mı çıkılır tabi ama yine de, heeeelp sözlük.
latince persona non grata.
ağız yüz sikmeyi pek bir seven yazar. * *
bahr-i ummandır.
nasıl anlatsam,

nerden başlasam,

kaç kişiydik o zaman?

düşündüm de,

bahr-i umman bu adamı tanımlamak için hafif kalan bir sıfat. daha çok büyük okyanus denmeli... öyle bir okyanus ki içine girip yıkadığınızda ruhunuzu par-ü pak ediyor. bu okyanusta asla doymuyor, asla içinden çıkmak istemiyorsunuz. bildiğiniz herşeyin aslında sorgulanması gerektiğini, bilmediklerinizin mariana çukuru nun dibinde olduğunu size gösteriyor, o çukurun diplerine kadar dalmak, bilginin sonsuzluğunda kaybolmak istiyorsunuz. ama vermiyor, dur diyor. bekle diyor, önce verdiklerimi hatmet, yut, aldığını pişir, ruhunun sonsuzluklarında yak, küllerini çevrene savur, sonra da o külleri içine çek... adam ol yine gel kapıma...

adam olmaya çalışıyoruz dostum. inan bana değerini de kıymetini de çok iyi biliyoruz. yeter ki okyanusa dalma imkanımızı elimizden alma. bizleri derinliklerinden uzak eyleme, bizi bilginin kötüsünden, kirlisinden halâs et. sen mevlana sın, bizler şems değil onun yanındaki dervişler olma çabasındayız. elimizden tut, bırakma. dergâhına odun taşımaya razıyız.

ben ki bir şeyler bildiğini bilen bir adamdım.

bir şey bilmediğimi senden öğrendim.

bizlere hakkını helal et. bize öğrettiklerin bizi adam ediyor çünkü. emeğin büyüktür.

bir kandil gecesi / küçükayasofya
sağolsun hakkımda araştırmalar yapmış, bütün entryleri deşmiş, güzel şeyler bulmuş ama cıks yanlarına yazdığı yorumlar yanlış... nick altını yalaıp durduğu, ve kendi nick altını yalattığı kankişi de yok yazık yaa. ama o fake nicklerinden biriyle gelir destek olur sevgili tatlışına.
bu arada insanın kendini bilmesi güzel şey, nasıl da doğru bir nick bulmuş kendine.
öpüyorum meleğim, demek bayağı kızdın bana ki oturup o çok değerli zamanını harcayıp benim entrylerimi tek teek bulmuşsun. teşekkür ederim canım benim, nostalji yaşattın bana.
en yakın zamanda nick altı yalayıcına kavuşman dileğiyle... *
bu adama değil de, -bana göre- kasvet verici, hiç görmediği adam hakkında 3 a4 boyunca yazdığı şeylere "ehehe ayar ferdi yine" diyen adamlara acıyorum.

olm masa tenisi oynayın, zihniniz açılır.
neden istenmediğini düşünüp yanlışlarını düzeltmesi gereken adam.
daha dün kendisine, bak bu adamın tıynetini iyi bilirim, oltanın ucuna en sevdiği yem olan egoyu takmışsın, durduk yere sözlüğe geri döndüreceksin, pisliğe üşüşen bir sinek gibi, bu koku onu cezbedecek, geri dönmesinden korkarım ve sineklerden hoşlanmam dediğimde bana o bilindik ama benim için beklenmedik esasında "gölge etme başka ihsan istemez" ifadesini kabaca dillendirerek yanlış anlamalarına bir yenisini daha eklemişti.
şimdi kendisinin beni ancak yeni anladığının farkındalığıyla başbaşa bırakıyorum.
tabi belki de durumdan memnundur. sineklerden çok hoşlanıyor belki de. sineklerin de belli bir sebepten ötürü ondan hoşlandığı açık.
(bkz: inanılmaz tatlı göğüsleri olan dost)
futbol bilgisi ve yazarlığı baya sağlam olan, her sözlüğe nasip olmayacak bir yazardır. son zamanlarda istenmeyen adam gibi yazar olan sadece 5 6 tane kişi vardır göze çarpan. yani kısacası, senin benim 10 gömlek üstü oluyor..