bugün

pek nihayetinde üniversiteler meslek kazandırma yuvaları değildir, eğitim verilen yerlerdir ve herkesin eğitilmeye hakkı vardır. üstelik bu hak ellerinden öss gibi bir saçmalıkla alınıyorsa buna tepkisiz kalan gençler asla bu ülkenin ihtiyacı olduğu kişiler değildir. düşünmekten aciz, sistem mahkumu olmuş insanlarla bu ülkenin nereye gittiği de açıktır.
Dünyanin hicbir yerinde aslinda olmayan bir hakki talep etmektir. Nitekim her ülke üniversiteye gidecek ögrencilerini bir elemeye tabii tutar. Örnek olarak Almanya´yi verirsek; okula baslayan cocuk ilkokuldan itibaren notlarina ve performansina göre yönlendirilmekte ve üniversiteye gidip gidemeyecegi daha ortaokulun sonunda ögretmenleri tarafindan söylenmektedir. Gymnasium denen liselere gitmeye notu yetmeyenler 14 yaslarinda üniversite kapisindan uzaklasip cesitli meslekler ögrenmeye yönelirler.
en temel haklardan biri olan eğitim hakkının kayıtsız şartsız sınavsız verilmesini istemektir. çarpık eğitim sisteminin düzeltilmesiyle çözüme yaklaşılacağından işe ilköğretim 5. sınıftan itibaren başlanmalıdır. başarılı olan öğrencilerin yavaş yavaş fen alanına yönlendirileceği gibi başarı oranı düşük olan öğrencilerin de becerileri ölçülerek mesleki derslere yönlendirilmelidir. lise çağına gelen bir öğrenci de ya fen alanın da ya da mesleki alanda çalışmalar yaparak not seviyelerine göre üniveristelere ya da yüksek okullara gönderilmelidir.
üniversiteye girmek artan nüfusla beraber iyice zorlaşmıştır.belirli sayıda kontenjan vardır ve her yıl rakip sayısı artar.
herkes istediği bölüme girmek ister ama imkanlar yetersizdir.
üniversiteyi kazanırsın, mezun olursun ama istediğin iş imkanını bulamazsın.ülkenin en iyi 5 üniversitesinden birinden mühendis olarak mezun olursun ama eleme sistemi ile sıradan bir işçi gibi 500-600 ytl maaşa talim etmek zorunda kalırsın.
kısıtlamalar, elemeler sadece üniversiteye giriş ile sınırlı değildir.her şeyde vardır bu sınırlamalar.ben de isterim sevdiğim bir işte çalışayım, altımda son model araba, cebimde sınırsız para her istediğim olsun.
sistem belki sorunludur, yanlış yönetiliyoruzdur.fakat yıllardır yaptığımız gibi bunları protesto etmekle, öyle böyle bağırıp çağırarak yapılacak işler değildir bunlar; yıllardır yaptık da noldu, değişen bir şey var mı?
hepimiz çok iyi biliriz eleştirmeyi, hataları görüp tespit etmeyi...
ama çözüme gelince, kimsenin somut olarak yaptığı olumlu bir iş yoktur.
bu halkta da böyledir, bizi temsil eden politikacılarda da.
günün şartlarına göre çok şey istemek. (bkz: öss magduru)
nedense genelde ya üniversiteye giremeyen ya da düşük puanlı bir yerde sürünüp bir bok olamayacağının farkında olan kişiler tarafından dile getirilir bu hak. öss iyidir, güzeldir diyecek kadar angut değilim ama hayatlarının en güzel döneminde deneme kitaplarının içinde kaybolan, fellik fellik dershane yolu aşındıran adamlarla kendinizi aynı kefeye de koyamazsınız. ha öss kaldırılsın, o adamlar da kurtulsunculardansanız merak etmeyin babayı alırsınız.

edit: iyi bir yere kapak atıp ideolojileri uğruna kukla olanlar konumuzdan muaftır.
eğitimde fırsat eşitliği ilkesini yerle bir eden ucube bir sisteme eleştri getirmektir. fırsat eşitliği herkese aynı soruyu sorarak sağlanamaz. zira o soruların cevaplanabilmesi için dersane adı altındaki leş yiyicilere dünya kadar para ödeme koşulu da yaratılmıştır gizliden gizliye. yani öss'yi kazanmak için dersaneye haraç verme durumu var! öss'yi kaldırmıyorsun bari dersaneleri kaldır da ekonomik durumu kötü gençler de diğerleriyle aynı çizgiden başlasın koşuya.

ha, bunları kuyruk acım olduğu için filan yazmıyorum, belirteyim...
(bkz: üniversiteyi bi bok zanneden zihniyet) tir bunlar. mutlaka üniversite okunmalıdır. devlet imkan vermelidir. sınava giren yok 2 milyona dayanmış... flanmış, felanmış. üniversiteye girince güya gelecek de garanti altına alınıyomuş ya, kazanamayanı kara bir gelecek de beklemiyor değilmiş hani... şeklinde pekiştirilir bir de üniversite okumak isteği, perçinlenir. insanlar strese sokulur gereksiz yere. lisede son 2 yıl ineklemekle geçer. o kadar ezber bilgi de bi boka yaramaz ayrıca. rezaettir lise eğitimi.

zaten mevcut üniversitelerin kafadan şöyle bi 3te 2sini çöpe at. yerleşenlerden 250,000 kişiden de oranlarsak şöyle bi 150.000 kişiyi de düşelim. geriye kalan 100.000 kişiden de işe yaramaz bölümleri düşelim. geriye 80.000 kişi yani bu sisteme göre yıllık işe yarar genç potansiyeli kalıyor. her yıl ortalama bu 80.000 kişiye adamakıllı iş- güç bulamıyoruz, iş güç sahibi yapamıyoruz, ondan sonra da tv nin tüm kanalları öss sorularını hepsi canlı yayında saatlerce çözsün, yanıtlasın, eleştirsin, rating yapsın. herşey güzel olacak, laylaylom. öss götümü ye herşey süper artık hatta herşey mükemmel üstü şimdi...
"bok öss"
"ağzına sıçayım öss"
"kahrol öss"
"lanet olsun öss"

nedir bu rahata alışmış her gençteki kolaydan üniversiteye girme hevesi ?

öss ye hayır, ota hayır boka hayır..

ee ne yapılacak o zaman ? her kafasına esen istediği üniversiteye girecek öyle mi ?

yani sen babanın aldığı oyuncağın 2. gün içini açıp motoruna kağıttan pervane takıp helipkopter yapabildiğin için elektrik-elektronik mühendisliği, 6 yaşından beride bilgisayar kullandığın için bilgisayar mühendisliğini hakediyorsun öyle mi ?

boş işler bunlar evlat. daha farklı aktivitelerle harcayabileceğin zamanını böyle şeylere kafa yorarak harcama. cambridge üniversitesinin yeşilliklerinde kitap okuyan genç portresi çizilmek isteniyorsa bu, öss'ye bok atarak olmaz.

"1.700.0000"

( bir milyon yedi yüz bin )

bu kadar kişinin girdiği bir sınavı bir yılda 3-4 defa yapmak kolay bir iş değildir. tek sınavla insanların kaderleriyle oynanıyor edebiyatlarına falan girmeyin. aslında öss'ye bok atanlarda biliyor, köprü altlarına "sürüden ayrıl" pankartı yapıştıran komünist çakması gençlerde biliyor bu sistemden başka bir sistemin olmadığını. dikkat ederseniz öss yi eleştirenlerin hiçbirinin elinde mantıklı bir çözüm yoktur. çözümsüzlük tandansıyla çınlayan boş kafalar, sistemi eleştirerek aslında suçun kendilerinde olmadığını vicdanlarına ispatlamaya çalışırlar. boş boş konuşup dururlar. gençliklerinin elden gitmesinin verdiği kuyruk acısıyla ve üniversiteye yerleşememenin verdiği buruklukla ağızlarında salyayla sağa sola saldırırlar. buna harcadıkları atp yi ders çalışmaya harcasalar öss deki yüzdelik dilime girmek 3 kat zorlaşır.

bonus olarak ;

(bkz: bi siktir git dedirtmekle kalmayan laflar)
bugünkü şartlarda abesle iştigaldir. bir şey isterken çözüm yolunu da göstermek samimiyetimizi ifade eder. örneklerlen açıklıyayım. efenim yıl 1989-1993 arası ama hangi arası tam bilemedim. efenim bu herşeye karşı olan topluluk yemekhane çalışanlarının maaşlarının artması için yürüdüler, sloganlar attılar, polisle çatıştılar. hmm proleteryanın hakları için mücadele, gayet hoş. efenim haklı olup,kazandıkları bu olayın ertesinde, döner sermaye ile idame ettirilen bir devlet üniversitesi olan istanbul üniversitesinde artırılan bir gider kaleminin karşılığında bilançonun diğer tarafındaki gelir kaleminin de artırılması gerektiğinden, yemek ücretlerine zam yapıldı. (aslında bunlar bilanço da değil gelir tablosunda gösterilir ama, giderler aktif, gelirler pasif karakterli olduğundan böyle yazdım) *

neyse efenim olayları özetleyelim. işçi maaşları artırıldı , karşılığında yemek ücretleri artırıldı. peki ne oldu? ne olacak bu herşeye karşı olan arkadaşlar bu sefer yemek ücretlerinin artması sebebiyle yemek yememe boykotu yaptılar. kapıları kapadılar. ha ben camdan girdim, yemeğimi paşa paşa yedim. heriflerede cevabımı verdim. ama anladılar mı, hayır. neden? çünkü aslında bir şeyler elde etmeye çalışırken kendilerini kıymetli hissediyorlardı. ağlayan küçük çocuklar vardır. sadece isterler sebebini, sonucunu kıyaslamazlar. aynen o şekilde mantıksızca istediler. kendilerini değerli hissettiler.

bu başlığın açılmasına sebebiyet veren eylem de aynı bu şekil mantıksızca düşüncenin sonucudur. haa bu kişiler sadece yaygara yapmak yerine bir panel düzenleyip yetkili kişileri çağırsalar sorunlarını tartışsalar, bunlar haber olsa vs. gibi şeylerle uğraşsalar. "helal be koçum" demezsem şerefsizim. etkisi diğerinden daha fazla olacaktır. tabiki başarıya bir panelle ulaşılmaz. uzun bir süreçtir ve sancılı... ama, bu zihin sahipleri onlarla uğraşmazlar sadece ağlarlar.
bananeeeeeeeee....istiyorum işte... olsun. olsun. olsun...
birleri bir yerlerini yırta yırta universite kazanıyorken, sınavsız universite istemek afedersiniz ama b.k yemektir.
"en temel eğitim hakki 7 yıl olarak verilmektir, bu eğitimi alırken slogan ezberleyeceğine iki tane formul ezberleseydin sende girerdin" şeklinde isyan ettiren istek.
(bkz: f tipi üniversite ne lan)
sosyal devlet dünyanin hiçbir yerinde her yaşı gelene üniversite okutmakla mükellef olan bir kavram değidir.
oldu olucak sosyal devlet hepimizi docent yapsın, profesor yapsın yetmedimi? ordinaryus profesor yapsın.
bu nasıl mantıktır?
Yök e hayır demek anlasılır ve kabul edilebilir de elenmeden secilmeden universite hakki istemek eşşeğin bir taraflarına su kaçırmaktır, akılsızlıktır, saçmalığın dik alasıdır.
oldu olucak sosyal devlet;
evde kalanlara koca, abaza kalanlara karıda bulsun.
(bkz: bsg cay koy)
herkes üniversite mezunu olsun heryıl 1,5 milyon insan üniversitelerden mezun olsun, sonra her yıl 1,5 milyon doktorumuz,mühendisimiz, gazetecimiz, siyasalcımız, su ürüncümüz,vs. olsun. ondan sonra hemşireleri, teknik elemanları, vs. leri de dışarıdan alırız nasıl olsa. çünkü her yıl 1,5 milyon doktor mühendis vs. ye iş ortamı yaratacak kadar zengin bir ülkeyiz.

birazcık mantıklı düşünmekte fayda var, evet iğrenç bir sınav iğrenç bir sistem. ama bunun çözümü cem uzanvari "herkes üniversiteye girecek" tarzında yaklaşımlar olmamalı. üniversite mezunları iş bulamazken, şirketler teknik ara eleman bulamama sıkıntısı içinde.

velhasıl bu başlıktaki düşünceyi savunanlar, her girişin bir çıkışı olacağını da hesaba katarak çıkışta olabilecekleri de izah etsinler. yoksa çkıştaki sloganları şu mu:

(bkz: elenmeden seçilmeden herkes genel müdür olacak)
eğitim sisteminin yanında, halkın kafa yapısını değiştirmekle mümkün olabilecek istektir. medeni ülkelerde, çocuklar sıkı olarak izlenerek, çeşitli meslek gruplarına yönlendirilmektedir. fakat bu sistem bizim ülke de yürür mü belli değildir. çünkü bütün aileler çocuklarının ya doktor ya mühendis ya da bilim adamı olmasını istemektedir. örnek gerekirse; sanat yeteneği ağır basan bir çocuğun güzel sanatlara yönlendirilmesi istendiğinde, evebeynleri tarafından bu istek kabul görmeyecektir, hatta şu an görmemektedir. bunun sebebi ise yurdumuzun her köşesinde marangoz, tamirci vs gibi işlerin hor görülmesi ve aynı zamanda ne yazıkki bu işlerin geliriyle yaşanan hayatın düşük standartta olmasıdır. henüz bütün mesleklere saygısı olmayan, mesleklerin tamamının toplum için gelişme taşlarından olduğunu bilmeyen bir halkla yeni eğitim sistemi bile ne yazıkki yürümez. sınavın ortadan kaldırılması ise, yeni eğitim sisteminde bile gerçekleşmeyecektir. çocuk hangi yöne saparsa sapsın, iyi olanı ayrılması için yine sınavlara tabi tutulacaktır. zaten hayat bir sınavdır. eğitim sisteminin değiştirilmesi bir ülkenin geleceği için en ama en önemli konudur. bu değişikliğin de medeni bir iktidar ve modern atatürkçü bir lider tarafından yapılması gerekmektedir. şu anki sistemin ( ki bir kaç yıl önce bu hükümet tarafından değiştirilmiştir) modern ve çağdaş bireyler yetiştirmesi imkansızdır.
hak etmediğin bir şeyi istemektir. *
girdik de ne oldu, gireceksin de ne olacak peki? sorusunu sordurmaya yöneltmiyor değil hani insanı. zamanla bu tatlı rüyan bir kabusa dönüşecek ve keşke sınav olsaydıkta ben de kazanamasaydım deme noktasına bile sürüklenebileceksin. en azından sınavla girmeye hak kazanırsan hayal kırıklıklarıyla tanışman daha erken olur.(sonradan büyük bir kazanç olduğunu anlarsın) puanlar gelene kadar iyidir, hoştur herşey. ta ki tercihleri yapmana sıra gelene kadar. '-aaaa öğretmanlik yaz kızım; bayan mesleği hem, -olur mu hacııı yazsın yönetim bilişim gül gibi geçinir valla imanıma.' bu diyaloglar uzadıkça uzar ama işin ilginç olan tarafı şu ki sana hiç konuşma sırası gelmemektedir. öyle ya da böyle yapılır tercihler. sırada burs başvuruları vardır. derecen sağlam olabilir ama arkana söyle o da sağlam olsun; olmaz bu işler başka türlü çünkü! 'kı.ıma bile sokmam' dediğin para için saatlerce kuyruk beklemen gerektiği söylenebilir sana. hadi bunu da hallettin diyelim. şehir dışından geldiysen bi de söyle annene çok ağlamasın ağlayacağı günler çok yakında çünkü. ders aldığın yerle ilgisi olmayan bir yurda yönlendirilmekle karşı karşıya kalırsın! sıkıysa isyan et; kalabileceğin başka yerin yok ki... koz onların elinde çünkü, yavaş yavaş kimlik çatışması yaşamaya başlarsın. ailenin değerleriyle bulunduğun yerdeki değerler farklıdır. anlarsın ki kandırılmışsın bir kez daha ve sonu gelmeyecektir bunun. üstelik üniversite öğrencilerine geleceğin aydınları gözüyle bakılması gerektiğini düşünürken bir de bakmışsın potansiyel bir suçlu durumundasın. çünkü mobeseler seni izlemektedir 24 saat. üstelik bu olay senin yararınaymış gibi yansıtılmaktadır. hazır mısın bu ve benzeri olaylarla yüzyüze gelmeye? eğer hazırsan al bakalım pastadan(!) hakkını.hem bak meşhur olmak da cabası 4 bir yanın kamera; değil mi ama?
(bkz: armut piş ağzıma düş) tabi yersen...
gunumuzde, her ne kadar bazı siyasi partiler bu tur vaadlerde bulunsa da, imkansız olan şeydir. lakin universiteye girmek isteyen bu kadar insanı hangi universiteye, hangi bolume yerleştirecekler? bu kadar insanı kaldırabilecek sayıda üniversite var mı turkiye de? diye bir sormak lazım.
saçmalık. uzayda yaşamanın türk'çesi...
mantıklıdır; ancak türkiye'de yaşıyorsanız hiç de mantıklı değildir.
bunun bir sonraki aşaması ise eleyerek seçerek üniversite hakkı dır.*
(bkz: ellenmeden becerilmeden çocuk hakkı istemek)
(bkz: kadın hakkı olmaz erkek hakkı olur)
cem uzan vaatlerinden birisidir. her isteyen üniversiteye girecek. nasıl mı?: üniversite sayısını artıracağız, isteyen herkesi üniversiteli yapacağız. aynen demişliği vardır.