bugün

entry'ler (258)

kirlenmek güzeldir

kirlenmek güzeldir...
ekmek arasına yerleştirdiğim tavuğun üzerine bir damacana mayonez ve ketçap koymuş, bir saat önceden bilgisayarımın ekranında hazır tuttuğum the office 'i izlerken hayvani bir keyifle lokmalarımı çiğneyip, diğer elimle de bardaktaki kolamdan yudumluyordum. Ve birden bilgisayarın ekranı, on beş dakkadır dokunulmadığından ekran koruyucusuna girmişti. Sol parmaklarım ketçap içinde, sag elimde yapış yapış bardak ve dudaklarımda mayonezli tavuk parçacıkları. Burnumla dizüstü bilgisayarın mouse padine dokunup, diziye geri döndüm.
kirlenmek güzeldir...

aşk

etkilenmektir. sicak sahilden serin sulara atlarken içilen buz gibi bir coca cola gibi. dokunmaktır, ören bayan yününden bir kazak giymek gibi. metroda seiko marka saate bakıp bir süre beklemektir aşk. beklerken halley yiyip mmmmm demektir çoğunlukla. aşk böyle birşeydir işte, tanımlanamayan bir esintidir, versace parfüm gibi. aşk, insanı derinden etkileyen bir duygudur, 2538 tane girdiye sebep olur, bazen de içinizi carpitan bir reklam aracına dönüşür aşk. unutmadan, oren bayan.

barlarda sigara yasağı

toplumumuzda çok önemli sosyokültürel değişikliklere sebep verecek olaydır. Değişiklikleri görmek zor değil. Sigara içmek için insanlarımız ilk önce içkisini kahvesini masaya bırakıp, cafe ve barların hemen önüne çıkacak. Bir iki böyle çıktıktan sonra, "hocam ben niye böyle yalnız kovboy gibi çıkıyorum" deyip kahvesini çayını birasını alıp, barın hemen dışarısında sigarasını yakacak. E bir değil iki insan değil, dışarısı haliyle biraz kalabalıklaşacak. Dışarıda içkisiyle sigara içen halkımız, bir müddet sonra birbiriyle konuşmaya başlayacak ve yeni bir sohbet kültürü yaygınlaşacak; tanışmalar, yeni dostluklar, yeni çiftler vesaire. Tabi bu sırada yoldan geçmekte olan polis arabasından "lan olm içmeyin biraları dışarıda, şişşt size diyorum girin içeri, lan gir!" uyarıları başlayacak. Tam bu anda bir elinde sigarası diğer elinde birası olan halkımız bir an içeri girip girmemek arasında gidip gelecek ve psikolojik tahribatın ilk evresine girecek. Elindeki ekipmanla birlikte anons uzaklaşana kadar barın kapısına doğru süzülecek. Anons gittikten sonra rahat nefes alan halkımız, 5 dakka sonra yine benzer bir anonsla tekrar kapıya doğru içeri giriyormuş gibi yaklaşacak. Bu arada içeriyemi girsem dışardamı kalsam düşüncesi içinde boğulan insanımız, yanındaki benzer psikolojik durumda olanlarla olan bağlarını daha bir geliştirecek. Neyse, bu içeri girip girmeme psikolojisi insanlarımızda varolduğu yer duygusunu yok edecek ve sosyal açıdan bir boşluk hissi yaratacak üzerlerinde, bir süre içeriye mi aitler dışarıya mı bilemeyen bir toplum. once sosyallesen sonra psikopatlaşan bir nesil doğacak. hadi hayırlısı.

iphone

yakında i-tesbih uygulamasını da içereceğini düşündüğüm elle okşanarak kullanılan telefon. ekranın üzerinde tesbih taneleri sırasıyla gözükecek, ve başparmakla taneler soldan sağa doğru ekranda sürüklenecektir. apple karpuz yapsa yiyecek bu dünya halkı, eminim bunu da yapacaktır.

neden ben

ardından iki yıl geçtikten sonra bugün kendimin, kendine sorduğu sorudur. ardından iki yıl geçmiştir onu unutmak için, iki yıl hatıraları silerek, iki kocaman yıl kariyer kaygısında kaybolup kendini işe vererek. iki uzun ama sanki yirmi yıl, aşık olmaktan korkarak etrafta dolaşarak, aşık olabilecekken tadı damakta bırakarak. iki uzun ardısıra yıl, yalnızlığa alışarak, aşık olmaktan çekinmenin aşık olunmayı da önleyeceğini sanarak. iki uzun yıl, aşk denen iki arada bir derede illetin çektireceği acılardan uzaklaşarak. iki uzun yıl kendini tam rahata ulaşmış sanarak. iki uzun yıl, artık aşktan umudu keserek, karşılık bulamayarak. iki uzun yıl, kimsenin kendini görüp bulamayacağını varsayarak, rahat nefes alarak. şimdi olmadık zamanda karşıdan geldi aşk.

neden ben?!

gelinin erkek çıkması

(bkz: degisiklik)

violet hill

coldplay 'in sitesinden ücretsiz olarak dağıttığı ve şu ana kadar en az 600.000 kez indirilen, tarifi eski coldplay parçalarına dayandırılabilecek, yine piyanonun eşsiz sesinin eşlik ettiği, benim "okyanustan gelen rüzgarın bir süre devam edip, sonra birden kesilmesi" şeklinde yorumladığım coldplay parçası, çok lezzetli, gerçekten çok.

coldplay

violet hill adlı "single" parçalarıyla, 2 kilometrelik, çalışalacak ve yanında kahve içilecek kafeye doğru giden kaldırımda, hafif hafif başı öne arkaya sallatmış, birinci yaya geçidinden sonra ikinci dinlemede, adımları müziğin ritmine göre attırmaya başlatmış, ikinci ışıklardan sonra şarkının tempolu kısmında koşturma seviyesine getirtmiş, üçüncü ışıkları geçtikten sonra tesadüfen dinlenen son bölümde ise yerini tatlı bir huzura bıraktırmış grup. kafeye girdikten ve kitap açıldıktan sonra violet hill yerini gülümsemeye bırakır. kahve, dün sabahki kahveden tatlıdır.

ateizmin şartları

bu konu hakkinda konusmamak ve tartismaya girmemektir. çünkü inanç ve inançsızlığın ortak noktada buluşması imkansızdır.

merkel in göğüs dekoltesi

anca bizim gibi kendini, kendi disinda her gereksiz boku dusunmeye ve irdelemeye adamis bir toplumun ilgi odagi olan hadise. isimiz gucumuz mu yok sevgili sozluk diye sordurtur ayrica.

agustos boceginin nefes almak icin susmasi

virkvirkvirkvirkvirkvirkvirkvirkvirkvirkvirkvirk
huhuuuuupppppp
virkvirkvirkvirkvirkvirkvirkvirkvirk....

defol git lan necla dur lan dur nereye gidiyosun

erkek milletinin sevgilisine once sinirlenip söylediği ve sonra aklinin basina gelmesinden sonra sarfettigi meşhur cümle ikilisidir. söylendikten sonra sonucu yüzde yüz aynı olmakla birlikte, sebebi nedeniyle her seferinde çekinmeden söylenir.

-necdet ben arkadaşlarımla kamp yapmaya gidiyorum, oldumu tatlışım
+nah gidersin kampa
-vırvırdavırvırvırvır
+defol git lan nereye gidersen git hatta s....r git.
-demek öyle (necla arkasını dönüp gider)
+ dur lan dur nereye gidiyorsun necla! şişt dur dedim lan, hop lan dur nereye alaa dur ulan!

görüldüğü gibi; tartışmanın yüksek gerilimli bir noktasında zıvanadan çıkan erkek kız tarafından gitmesini rica eder. aslında erkek tarafı, sevgilisinden "gitmiyorum lan bir yere sen git eşşoğleşşek" gibi bir yanıt beklemektedir. Adam daha önce erkek kankalarıyla bu tecrübeyi yaşamıştır çünkü. Fakat, kız çekip gider. bu noktada beyni çalışmaya başlayan erkek nereye gittiğini sorar vesaire olaylar gelişir ve devam eder.

ders notlarini nizamli intizamli tutan kiz

bir örnek de ilkokul arkadaşım tuğba'dır. ilkokul 2.sınıfın sonuna kadar defterlerinin ve notlarının köşelerinin dümdüz (yeni alınmış gibi, yani içe doğru kıvrık değil) olması hem içimi yiyiyor hem de bana inanılmaz gelirdi, çünkü benimkiler ne kadar uğraşsam hangi ataçı taksam içeri doğru kıvrılıyordu. Tam 2 yıl boyunca her ders, defter köşelerine baktım sözlük abartmıyorum; en sonunda dayanamadım sordum. Bu arada tuğba'ya aşık da oldum. bilmiyor tabi. neyse, dedi ki "dirseklerimi ders dinlerken defterin köşelerine koyuyorum, onlar onu düz tutuyor". Ben sanırım hayatımın ilk aşkı olan kızdan gayet mantıklı ama benim aklıma gelmemiş olan metodu öğrenince, sen misin, 2.sınıfın sonuna kadar dirseklerimi defterin kenarına koydum. ben de koyuyorum bak farketsin diye. ama boyum uzun olduğundan hep en arkada oturmaktan ve ne yazık ki tuğbanın boy bakımından biraz kıt olması yüzünden bir türlü dirseklerimi ona gösteremedim.

Tuğba, sana aşkımı söyleyemeden taşındık biz. eğer 19 yıl öncesi yaşadığımız bu olayı hatırlayan ve "ahanda bu benim ayol" diyen bir tuğba varsa, bana haber etsin. eşşek kadar adam oldum, hala dirseğimi kitap ve defter köşelerine koyuyorum. valla. evlenir, çocuklarımıza da bu güzel alışkanlığı öğretir, musmutlu yaşarız. sonra da hayatımızı kitap yapar parayı kırarız. bir de sayfaları içeri doğru kıvrık olmayan kitaplarla dolu olan bir kütüphanemiz olur.

tuğba, eğer evlendiysen de bir daha düşün. kocana, çaktırmadan o kitap okurken ve ya birşey yazarken bir bak. nasıl kıvrık değil mi defteri? biliyorum hala içinde kıvrık defter fobisi ve nefreti var, eminim.

erkeklerin anlamayacağı durumlar

kuaförlerde kızların başlarını garip bir aletin içine sokup müzik dinlemesi. hayır, bazen bir de müzik zaten çalıyor oluyor kuaförün içinde. ayrıca kulaklık da icat edildi. o büyük cihaz neden?

kurumsal sureklilik plani

herhangi bir kurumda yada sirkette, felakalet anlarında iş süreçlerinin mümkün olduğunca sürdürülmesi için hazırlanan plandır. Kurumsal süreklilik için gerekli aşamalar aşağıdakilerin tam tersidir (yada mümkün olduğunca tersi):

1- Kurumsal planın bilerek hazırlanmaması. Halihazırdaki planların yırtılıp atılması
2- Plan çerçevesinin belirlenmemesi, kurumsal sürekliliği sağlayacak takımın oluşturulmaması, aradan çıkıp "ben gönüllüyüm" diyen çalışma arkadaşlarının bir süreliğine ücretsiz tatile gönderilmesi
3- Kritik iş süreçlerinin bulunmaması, kritik gibi görünen cihazların ve personelin tekmek tokat dövülmesi, "sakın ha sakın!" denerek korkutulması
4- iş süreçlerine gelecek tehlikeleri önleyecek unsurların düşünülmemesi, hadi aradan kaçıp bi fikir aklınıza geldi diyelim, hemen nicole kidman akla getirilerek bu düşüncelerin uzaklaştırılması
5- iş süreçlerinin ve cihazların vesairenin kurumsal açıdan kritikliğinin derecelendirilmesi ve kategorilendirilmesi:
Bileşen Derecesi
------- --------
Veritabanı şerefsiz
Web sunucusu öküz
Network cihazları sinsi
kablo vs allah belasını versin

6- Felaket anında ilk önce kurtarılacaklar listesi hazırlanması (örnek eklenmiştir)
a. Kokakola makinası - 1.kat
b. Aşçı Ömer usta - Yemekhane

7-Planın test edilmesi. 3 yanlışın bir doğruyu götürmesi. Sonuç olarak planın bir boka yaramadığının görülmesi ve mutlu olunması
8- Planın yönetime onay için sunulması ve istifa edilmesi.

tayyip erdoğan adını duyunca atatürk diyen insan

sağduyulu insanmış. ben adını duyunca .... diyorum.

universite sonrasi ilk is deneyimi

(bkz: kaldırım mühendisliği)

mor ve ötesi

eurovision adayı şarkıları hakkında yapılan yorumların, şarkının bir kere dinlenmesi akabinde yazıldığını sandığım gruptur. neden mi? çünkü şarkı gerçekten çok güzel. ama ilk defada yumuşak ton geçişleri ve detaylar farkedilemiyor. ilk dinlememde "hımmm, sıradan mı acaba" diye düşündüm, ikinci seferde "hayırdır insalla" dedim, ve üçüncü dinlememde şarkıyı gerçekten çok beğendim. Nedense bir de, mor ve ötesi nin neden hiç piyanoyu destekleyici enstrüman olarak kullanmadığını merak ediyorum. Piyanolu rock mı olur diyenleri duyar gibi oluyorum, bal gibi olur.

Hah bu arada, şarkının ilk defada anlaşılamaması handikapını nasıl aşarız; yarışmada allem edip kallem edip ikinci defa dinleyiciye dinletmemiz lazım, şarkının sunumu sırasında bizim izleyicilerden birinin "deliyim deliii" diye sahneye atlaması ve şarkının tekrardan sunulması hem derecelendirme hem de yarışma tarihinde hoş bir seda bırakması açısından önemli bir faaliyet olacaktır.

aşık etmek

"örümcek ağı" taktiğiyle sevdiğiniz kızın üzerinde bırakabileceğiniz etkidir . Bu teknik zaman ve sabır ister ama kesin sonuç verir. Ayrıntıları ise:

-Bu taktikle sevilen kız ağa düşürülmez. Demesi bile insana eski kötü türk filmlerini anımsatıyor. Bu taktikle kızın etrafına romantik bir ağ kurulacaktır.
-Sevilen kızla arkadaş olunur. Ama kanka olunmamaya dikkat edilmelidir. Kankalıkla arkadaşlık arasında ince bir çizgi yoktur, bu yüzden "ben sadece arkadaş olmaya çalışıyodum, şebnem dün gelip bana "naber lan döt?"" dedi, gibi yakınışlar taktiğin değil sizin hatanızdır.
-Her gün düzenli olarak sevilen kız aranır, sorulur. Asansörde görülürse selam verilir. Görülmesse endişelenip stop'a felan basılmaz. Yani, telaşa gerek yok, ağ sabırla örülür.
-Sorunları sabırla dinlenir. Arada "Ay seni de sıkıyorum" gibi tuzaklara kapılmayınız. "Yok yok yıllarca dinlerim seni" gibi şeyler denilir. Zaten seviyorsanız dinlersiniz de ayrıca. Yani sizde öyle kötü bir izlenim yaratmaması gerek. Doğruyu söyleyin işte. Zaten bu aşamada yalan söylüyorsanız, zaten sevmiyorsunuzdur.
-Haftada en az 1 kere yüzyüze görüşün(fakat msn telefon görüşmeleri son sürat, durmasın). Sürekli gülümseyin. Yerdeki böcekten, havadaki kuşa kadar her canlı karşısında gülümseyen bir canlı görmek ister. Dinleyin, dinleyin ve yine dinleyin. Arada tavsiyeler verin. Ne kadar çok konuşursa o kadar çok isminizi söyleyecektir. Ne kadar çok söylerse o kadar çok beynine yapışacaktır. Bunun yararını sonraki adımlarda göreceksiniz.
-Sevdiği şeyleri öğrenip, planlar yapın. onu düşündüğünüzü belli edin. ama çok değil.sabır.
-Dinleyin. Daha önceki adımlarda dinlemiş olmanız bu gerçeği değiştirmeyecek. Size aşık olsa bile yıllarca dinleyeceksiniz, buna alışın. Dinleyin ve bu sırada araya girip onu onaylayın, ya da farklı birşey söyleyin. Konuşmasını kesin ki, isminizi tekrar etme gereği duysun.
-Sevdiği filmleri izleyin, sevdiği yerlere gidin, kanıtları toplayın. Daha sonra sevdiği şeylere benzer şeyleri bulup ona anlatın. Mesela sevdiği bir restorant varsa, benzer bir restoranı tavsiye edin, şanslıysanız beraber gidin. Ağ kurulmaya böyle başlanır.
-Aylar sonra, aynı adımlarla ağ kurulumunda baya bir yol katedilmiş olacaktır. Hatta artık kız sizin isminizi alakasız yerlerde bile anımsamaya başlayacaktır. Mesela bu diyalogda:
sevilenkızınannesi- kızım salatayı hazırladın mı?
sevilenkız- hazırladım hazırladım anne, hüseyinleri de tam babamın istediği gibi doğradım.
sevilenkızınannesi- hüseyin ne kızım?
sevilenkız- ay ay hüseyin mi dedim, salatalık demek istemiştim annecim.

sevilen kız alakasız yerlerde sizin isminizi anmaktan kendini alamıyor.

-bunun gibi dil sürçmeleri sevilen kızın sunumlarında, alışverişlerinde vs heryerde olmaya başlayacaktır.
-bu aşamadan sonra bir de sizi genel olarak şöyle bi beğenmiş olması gerekmektedir. "Örümcek ağını kurduk da bu son adım nerden çıktı" diyenler olabilir, evet, yapacak birşey yok ne yazıkki. isminizi 100bin kere de söylese sizi azcık beğenmiş olması iyi olur, hakkaten yapacak bir şey yok.

*Not: Yazar, Örümcek Ağı taktiğini uygulayıp sevdiği kızı elinden kaçıran, kendinden nefret ettiren, zaten aşık sevgilisinde uygulayıp tekme yiyen aşıklardan sorumlu tutulamaz.

alternatif sevgililer günü hediyeleri

e-sevgilim seni o kadar çok seviyorum ki, yani nasıl şeyetsem bilemiyorum
k-ah canım erkeğim benim nası düşüncelisin, hediyem ne hediyem ne? ne ne ne?
e-sana ee, yok sen aç zarfı
k-aman tanrımmmmmm! hep hayalini kurduğum new yorktaki okuldaki 6 aylık dizayn eğitimi, sevgilim sen bir tanesin nasıl ne yapsam, sana sarılsam mı, seninle teklif etmeden evlensem mi, ne yapsam bilemiyorum!
e-6 aymı?
k-e bilmiyo musun? 6 aylık eğitim işte, üzerinde yazıyor ya kağıdın hüsamettin?
e-yazıyorsa yazıyor necla, gidemessin. 6 ay bu, yuh artık ayrılsaydık bir de
k-neyden bahsediyorsun hüso ya? ne güzel hediye verdin işte. hem ne olucak 6 ay sonra dönücem geri işte. ayrıca hem alırken aklın nerdeydi canım
e-gidemessin necla ısrar etme.
k-mahvettin güzelim günü hüsamettin, helal olsun birşey demiyorum sana, niye aldın o zaman anlamıyorum?
e-ben de kırmızıda neden duruluyor onu anlamıyorum
k-allah belanı versin hüsamettin
e-vermiş zaten