bugün

entry'ler (59)

vpmarcenko

akp'li değil, aksine milli görüş çizgisi üzerinde ilerlemeye çalışan başörtülü bir yazar. ilk kapandığı sıralarda yaşadıklarını, şu anki milletvekillerinde de gören, bu yüzden düşüncesini ortaya koyan, örtündükten sonraki 1-2 senede örtünün oturacağını bilen yazar. kadınların giyimine kuşamına karışılmaması gerektiği, ister örtülü olsun ister olmasın kimsenin dil uzatmaması gerektiğini söylediği için akp'li feyk yaftası yiyen yazar. "erkek hegemonyası" kavramına öncelerde saçma diyen, ama yavaş yavaş gerçek olduğunu gördüğü için eski görüşünden utanan yazar. 6.nesilken hesabını silip, yeni bir hesapla yazmaya başladığı ve sadece 10.nesil diye yafta yiyen; sanırım cinsiyetini belirttiği için daha başka ne yaftalar yiyecek yazar.

meclise türban dar etek kombinasyonuyla girmek

örtüneli birkaç gün bile olmamış, nasıl giyinmesi gerektiğini bilmeyen ancak bilse bile şu an nefsine ağır geldiği için yavaş yavaş giyimini düzeltecek olan milletvekilinin yaptığıdır. insanların 2-3 ay yaptıkları şeyler bile alışkanlıkları oluyor, 30-40 senedir başı örtülü olmadan, dar-bol kavramını bilmeden giyinmişlerse bunu düzeltmek biraz zaman alır doğal olarak. başörtüsü siyasi bir simge değildir, ancak dini bir simgedir. " allah'ın bana emrettiğini yapan, müslüman bir kadınım" anlamı taşır. erkeklerin bunu "ne var ya, kapandıysa tam kapanacak arkadaş öyle alışmaymış olmaz" diyerek tepki göstermesi saçmadır, kadınların halet-i ruhiyesini anlamadıklarını gösterir. gerek başörtülü olsun gerek olmasın, erkeklerin kadınların giyimine kuşamına, nasıl oturup kalkmasına hele de bilgisayar üzerinden karar vermeleri ülkede bir ton sorun varken, asıl bunların tartışılması gerekiyorken çok manidardır.

mavi geçti

bazı dizeleri bana bülent ortaçgil'in eylül akşamı şarkısını, özellikle "Ayın karpuz dilimi gibi batışını izlemişizdir deniz kıyısında." kısmını hatırlatan, aşk şiirleri antolojisi kitabında kendine yer bulmuş haydar ergülen şiiri.

Öyle bir yazdı ki
Sanki gökyüzünde oturuyorduk

Seni öpmek gökyüzünü öpmek gibi,
Mavi bir şeydi.

Gençlik öyle bir yazdır ki
Ne yurt ne ev ne oda,
Yalnızca gökyüzü
Yeter insana.

Biz seninle gökyüzünde
Çok oturduk.
Gençliğimiz,
Çok mavi geçti… çok!

domates

Kilosu ankara'da 5.5-6 tl'ye kadar cikmis, pek ozlenen pek sevilen sebze. Onsuz peynir ekmegin tadi yok, salatanin boynu bukuk, makarna desen ic guveysinden hallice.

kara çarşaf giyen kızlarımızla dalga geçen mal

en azından cahilliğinden dalga geçen bir arkadaştır. kendilerini daha rahat hissettikleri için kadınların giydiği çarşafa "kara" çarşaf diyen sözde özgürlük savunucularından daha haklıdır, en azından bilmiyordur öğrenir.

adam

haydar ergülen şiiri. sordurtur insana, "benim böyle nem var" diye.

O şehre davrandığın gibi davran bana da
O şehre gittiğin gibi bana da git uçarak
bana da in, bana da kon ve el salla geride
bıraktığına: Elveda benim küçük adamım!
ufacıktan bir şehri nasıl adam ettinse,
Sevdinse adam gibi, beni de o şehir gibi
sev! Korkma sakın, adam etmez aşk beni,
geç benden, benim de köprülerim var,
aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor,
benim de gecelerim var, danset, eteklerin
fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et,
benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat,
ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini
dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki!
Benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak
üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var
güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar,
benim de şiirlerim var, aşk konulu, senin
o şehri sevmene benziyor, seni sevmeye
benziyor adamakıllı serserin olana kadar

Bir şehri kıskanıyorum, benim böyle neyim var?

haydar ergülen

nefes, can, mavi ve nar'ı; -aradıklarımı- sinop'un kayıp yapboz parçalarını dizelerinde bulduğum; şiirlerinde denizi, deniz kokusunu, fırtınayı ve onun yanındaki kızıl'ı, acemoğlu'nu getiren, en hafif tabirle şair, "nazan'ın nunları"ndan.

unutulmuş bir yaz için

"nazan'ın nunları"ndan; kalemi, kendi kadar naif haydar ergülen'in nefis bir şiiri.

anımsa bizim unutulmuş bir yazımız vardı
kıyısından çocukların dokunarak geçtiği
yaz kirli denizlerin körfezine çekildi
biten o yaz mıydı düşün istersen
bir taşra melankolisine kaptır kendini
-şimdi anımsanması gereken birşeyler vardır
bir çığlık kadar sessizlik de anımsanır
hoyrat sevinçlerle sularında yüzülen
olağan duygularla yüreği örten
bir aştan geriye suskunluk kalır-

yazdan ne kaldı sana yazdan ne kaldı
birkaç dize ölü ozanların gezindiği
kimsesiz romanlara sığınan yürek ağrısı
denizle aranızda ortak dil gibi
usulca çoğalan yaz kederleri
-her zaman paylaşılan duygular vardır
yeri gelince ölümler de paylaşılır
bölüşmek bir ölümü dostluğu ve şiiri
benzemez beyaz evlerden mavi sulara
aynı pencereden iki yabancı gibi bakmaya-

yaz bitti mi diye sorma yaz çoktan bitti
yedeğinde karartılmış sevgiler taşıyarak
nasıl özlendiğine tutkunlar gibi şaşarak
korkarak geldiği yollardan geri dönmeye
sıradan geçen bir yazın yanına gitti
-bir aşkta sıradan yazlara da yer vardır
sıradan bir aşkın sözlüğü gittikçe daralır
artık ne fısıltı gibi ilk ürpertiler
ne geceyarısının büyülü güzelliği
ayrılıklar gelir kapımıza dayanır-

incelik gibi bu şiiri bıraktı yaz giderayak
bir ozan olsam bana sorulmaz derdim
sorulsa da o yazdan inceliğin hesabı
yazık ödenmemiş bir borç gibi karşımda
uçucu bir yazdan kalanların toplamı
-de ki o umutsuz duruşunun ardında
kendinden bile sakladığı yaraları
gün gelir onulmaz özlemler gibi
ıslıkla söylenen bir aşk türküsü olur
unutulmuş yazın kırgın yolcusu
sevdalı yüreğini kıyıya vurur.

nurullah genç

"Oysa hep ışıl ışıl, hep rengarenk göründün bulutların ardında; anlayamadım. Yeşil sadece zehir dumanlı gözlerinde, özlem sadece tûfan." dizelerinin sahibi, "masum değiliz hiçbirimiz"i dizeleriyle beynime kazıyan, temmuz 2013 şairi, münzevî.

sarajevo ljubavi moja

Zajedno smo rasli grade ja i ti,
isto plavo nebo poklonilo nam stih,
ispod Trebevica sanjali smo sne,
ko ce brze rasti ko ce ljepsi biti.
Ti si bio velik a rodio se ja
s Igmana uz osmijeh slao si mi san
djecak koji raste zavolio te tad
ostao je ovde vezan za svoj grad.

Bilo gdje da krenem o tebi sanjam
putevi me svi tebi vode,
cekam s nekom ceznjom na svijetla tvoja
Sarajevo ljubavi moja,

Pjesme svoje imas i ja ih pjevam
zelim da ti kazem sta sanjam
radosti su moje i sreca tvoja
Sarajevo ljubavi moja.

Kada prodju zime i dodje lijepi maj
djevojke su ljepse ljubavi im daj
setaliste tamno uzdasima zri
neke oci plave neke rijeci njezne.

Sad je djecak covjek i zima pokri brijeg
park i kosa bijeli al otici ce snijeg
proljece i mladost ispunice tad
Sarajevo moje jedini moj grad

çığlık çığlığa

bülent ortaçgil'in olsa da, asıl lezzeti birsen tezer'in ve redd'in yorumundan aldığım şarkı. özellikle,
"karşılıksızlığım dengeleşti, günler değişti sana dönüştü." kısmı bana ümit yaşar'ın ayten'ini hatırlatır nedensizce. "Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz, Günlerden Aytenertesidir"

ben bu yazıyı sana yazdım

"Minik sevgilim, sanki yıllardır buradaymış gibi, işte doğuyor güneş." Ayrı güneşlerimiz olsa da, bak doğuyorlar yine de. Ayrı dünya klişesine takılsak da; here comes the sun, dıt dırırı..

mimoza sürgünü

"rüya kızı" nazan hoca'nın* deneme türündeki yeni kitabı.

"Tamam, estetize ediyorum, idealleştiriyorum biliyorum. Düpedüz yazıyorum. Romantik olduğum da bir yafta gibi boynuma asılı. Ama ben gördüğümü söylüyorum. Neticede şu yazdıklarımda ben hem mecazlı hem de gerçekçiyim. Yani düpedüz kinayeliyim. Eğer öyle değilse ya ben hayal görmüşümdür ya bana hülya anlatmışlardı.

Nazan Bekiroğlu’ndan yıllarca okunacak bir deneme kitabı Mimoza Sürgünü. Bir mimoza ağacının altında insanın içine ve dışına doğru bir yolculuk bu. Kördüğümleri çözmekte üstüne olmayan ama basit bir fiyongun ucunu çekemeyen, yüce dağları aşıp da tatlı bir yamaç yolunda sendeleyen bir kalbin gücünün ve kırılganlığının iç dökümü. Aşkın ve metafiziğin, yıllarca biriktirilen hatıraların, yaratılmış her şeyle kurulan incelikli ilişkilerin izleriyle dilin büyüsünün iç içe geçtiği denemeler Mimoza Sürgünü’nde."

sarajevo ljubavi moja

baba tarafından italyan, anne tarafından boşnak olan kemal monteno'nun pek içli sevdalinkası, "saraybosna, sevgilim benim." bosna'ya tek yönlü bilet alıp, birkaç parça eşya ve az bir parayla hemen bu gece, o güzel beldeye yolculuğa çıkma isteği doğuruyor içimde. "bazı mavi gözler, bazı hassas kelimeler."

beni böyle sev

Yeni sezonu baslamis, ilk bolumu dun aksam yayinlanmis biricik dizi. leyla ile mecnun da kaldirilinca, bu dizinin yolunu daha cok gozler olduk valla. uzun sureden sonra, koskoca bir yazdan sonra boylesi bir bolum cok iyi geldi ruhuma ve kalbime, ozlemisim. biyikli omer, sakalli nezih ve hamile aysem'e alissak iyi olacak sanirim. Seda'yi daha iyi anlar oldum, hatta hayatimda ilk kez duygulandim baya baya, bankta oturma sahnesinde. Hayatta yalniz ve tek basina, sevgiyi tatmamis ve bir gun karsisina ona deger veren biri cikinca afallayan ve butun sevgidini ona veren insanlarin halet-i ruhiyesini o sahnede seda'nin gozlerinde gormek mumkundu. neymis, buyuk lokma ye buyuk laf konusma'ymis. sen 1.sezon sevmiyorum dersen, al iste sana oyle bir seda gosteririm ki kendini gorursun, aglarsin'mis, gelecekte sen de boyle olacaksin'mis. bu depresif gunlerde dizimizin yeni bolumu ne iyi gelmis'mis.

tipitip

bugun markette "tipitip tekrar aramizda" standiyla gordugum efsane sakiz. first sakiz satin almis sanirim, tek tek degil de 10'lu dikdortgen ambalaji vardi. tadinin degisip degismedigini anlayamadim ama kokusu hala ayni. ama dun de, bugun de "bir minti degil."

roman kahramanı

bize elini tutabildiklerimizden daha yakin olan, bosluklari dolduran, can acitan, kalp kiran, aglatan, saydiranlar, hayali olmaktan ote gercek olanlar. hattat, mezarlik bekcisi, su perisi suada, can'im mehisti, yakici azam, yanici sofya. ama sofya, ille de sofya. "kahraman olmak lazim, illa ki."

hurma ağacı

dallarindan gunlerce, aylarca bazen mevsimlerce kelimelerin dokulmesini bekledigimiz, dokulenlerle idare ettigimiz. ama insan oldugumuzdan yetinmedigimiz, hep daha fazlasini istedigimiz, bazen uzakta, bazen de cok yakinda, ruhumuzda hissettigimiz bir agac.

ağaç

Ilk duyuldugunda ya da okundugunda garip gelen, ancak anlamini ogrendiginizde "meger o yuzden agac, o tas.. anladim." dedirten "bir garip" orhan veli siiri.

tang

gece gece aklima gelen, cocuklugumun icecegi. reklamlarlardaki gibi anneye surahiyle bir litre yaptirip, okula gitmeden once hepsini icecegim gunu hayal ederdim. Seftalisi en guzeliydi, market-bakkallarda en cabuk satilan da oydu. yasaklanmis meger. ne guzel icecegimizdin sen tang.