bugün

entry'ler (116)

cahil türklerin recep tayyip erdoğan nefreti

...bir çift sözümüz var, eğer halkına kötü bir üslup ile konuşmak, dinden ahlaktan bahsedip en uygunsuz koşulları ve kuralları topluma empoze etmek ve bunun için 'başbakan' olma görevinden daha çok çaba sarf etmek, işçisini, köylüsünü, işçisini, emekçisini yani insanı düşünmeyen yeni bir rejim kurarak bunu meşrulaştırmak için en faşist yöntemleri demokrasi kelimesi altında güzelleştirme ve yaygınlaştırma, baskı ve zulüm ile bunu uygulama, özgürlüğü yok etme, kadını değersizleştirme ve bunu erkeklerin kadına tanıdığı bir hakmış gibi kadınlara kabul ettirme kısaca fermanını kendi çilesi gibi haykırma cehalet değil ise, kendi yarattığı bir kesim toplumun mücadelesidir kazandırdığı nefret.

uçanev

beş kat çıkmak kolay değil elbette, zorludur, tahta merdivenlerle her katta yeni 'şeyler' görmek, güzel lezzetleri güzel personellerin sunumu ile almak paha biçilemez. hele cumartesi geceleri, dağınıklığın ve mayhoşluğun üzerinden silkelendiği yeni insanlarla mutlu bir evde huzurun içine doğması uçanevin vazgeçilmez görevi olmuştur.

ne sosyalist ne de kapitalist olmak

olabilecek bir durum ama bence korkunç anlar yaratan yargıları da kapsayabilir. yani iki dünya sistemi varken ve bunlar kilit noktalar oluşturuyorken ve insanlar duyarlı ve duyarsız olarak ikiye ayrılıyorken, mutlaka biri olmak durumunda kalıyor, gereklilik veya koşulların sunduğu bir çözüm olarak değerlendirilebilinir tabi.

sözlük yazarlarının matematikteki karşılıkları

asal çift sayılar.

özlenmeyen şeyler

terk edilmek.

teknolojinin anlamsızlaştırılması

işten çıkmış yorgun bir şekilde motora binmiştim. elimde kitabım 10 dakikalık sürede okumaya çalışıyordum.karşımda uzun saçlı hoş bir kız oturuyor ve telefonla konuşuyordu. adliye, savcı vs. şeylerden bahsediyordu önemli bir durum olduğu belliydi. telefonu kapattıktan sonra karşısındaki erkek kardeşine dert yanıyordu. oflayıp pufladıktan sonra teknolojinin bu ne kadar önemli olduğunu, onsuz nasıl yaşanılacağını bilmediğini umutsuz bir durum olduğunu söylercesine;
- ben ıphone'suz nasıl yaşayacağım deyiverdi.
telefonsuz yaşamanın zor olduğunu bir yere kadar anlayabilirim ama hiçbir şeysiz yaşayan insanların olduğu ülkede tüm hayatını küçücük makineye bağlayan güzel bir kızın bu durumu hem üzdü hemde şaşırttı doğrusu. 21.yy'da kendimizi kaybettiğimizin göstergesidir teknolojinin anlamsızlaştırılması.

en yakındaki kitabın adı

kuyucaklı yusuf.

1 85 lira olan yemeği protesto eden öğrenci

1.85 olmasından ziyade %85 zam gelmesinin dikkat çekmesi gereken ve yapılması gerekeni yapan ogrencidir.

sözlük yazarlarının telefonuna gelen son sms

812 ile biten kredi kartımızın son ödeme tarihli ......,500tllik ekstresi odenmemistir en kısa zamanda ödemenizi dileriz.iyi günler,nasıl iyi bir gün olabilir ki..?

seni gördüm beni tanıdın mı

Çok oldular artık sokaklarda, çok fazla. Nedeninden çok sayısal değerleriyle ön planda oldular. Nedeninden çok sahte sevimliliklerini sundular. Neden diye sormaktan çok sanki bilmiyormuşçasına ‘okula gidiyor musun?’ diye sordular hep. O kadar çoklar ki yetmiş milyonun içine sindiremediler, sindiremedik yani… Ve o kadar ruhsuz olduk ki görmez olduk alıştıktan sonra Ali’yi, Mehmet’i, Hüseyin’i…
Yıllardır öğretildi bize okullarda şehirleşme nasıl oluştu diye. Biz hep kırdan kente göç ile başladık cümleye, söz konusu olan kır’ ın hangi kır olduğunu, kimin kırı olduğunu bilmeden cevapladık hep. Hep o kırlardaki ninelerin muhabbetini, dedelerin kahve sefalarını, çobanların türkülerini unuttuk birde dillerini tabi… Kovduk onları evlerinden buna ‘zorunlu göç’ dedik kavramsallaştırıp, bilimselleştirip, allayıp pullayarak. Yetmedi yerde gökte yeriniz yok dedik, dönecek bir köy de bırakmadık acımasızca, sığıştırdık hepsini buna da ‘gecekondulaşma’ dedik bilimselce, ne çok severmişiz bizde bilimi, her şeyi bilim ile kökten çözebilirmişiz meğer. Meğer kardelenlerin günahlarını taşıyabilirmişiz, yıllar geçtikten sonra daha iyi olacak umudunu aşılayıp sunar olmuşuz kır insanlarına buna ‘ kentsel dönüşüm’ diyerek… Sonraları unutuldu zaten, işsiz güçsüz bireyler yetiştirildi. Fırsat eşitliği içinde bir yer bulunamadı hiç, hiç sahiplenmezlerken iyice itilir oldular. Sonra, birkaç peçete ve su ile kendilerine fırsat eşitliği yaratmaya çalıştılar yaşıtları içerisinde. itildikçe kalktılar ayağa, direndiler utanmadılar hiç, yeri geldi yeteneklerini sergilediler sokaklarda, yeri geldi top oynamak yerine sattılar bir kutu çikletlerini yeri geldi her şey oldular kendileri için… Sadece burada değildiler, farklı dillerle farklı kültürlerle ama aynı çizgi ile başka şehirlerde, ülkelerde de vardılar, çoktular. Fark yoktu hem çoktu… Seni gördüm: Beni hatırladın mı? Daha önce de bakmıştım gözlerine, gözlerine baka baka gülmüştüm; yalansın demiştim yüksek sesle, sen küçüktün ben büyük. Belki de sen büyüktün. Hatırladın mı belki konuşsam bilemezsin beni, dilini yok saymıştım ama aynısın aslında aynı ruhlasın, farklı ırksın belki ama aynı sol elinle satıyorsun, aynı elini görüyorum ben. Aynı zamanda yorulunca durup dinleniyorsun en büyük ağacın altında, aynı masumiyetinle bakıyorsun arkadaşın olması gereken diğer kıza. Ve ben seni gördüm sanki yeniden, beni hatırladın mı?
Nar gibi kırmızı dudakları ve yanakları vardı hepsinin, tane tane dökülürdü gözyaşları bazen, acımak yoktu ama, acınmazdı da, acınmasında. Az şeyleri vardı hayatta, kaybetme korkusu yoktu bu yüzden, bu yüzden de güçlüydüler, tek canavarları onları koruduğunu söyleyen devletti, devletten olan amcalardı… Büyüdüler şimdi, tanıyamayız, tanıyamazsınız yani. Tanımak ister misiniz bilmiyorum ama iyiler, hiç sormazdınız ya yine de bilin isterim; iyi aslında onlar, sizden iyiler mesela, özgürler, özgürlük için var oldular sömürmek için değil, sizden güzeller mesela makyajsızlar da. Küçükken iri olan gözleri daha da iri şimdi, daha da yeşil, küçükken korkan ruhu daha temiz şimdi, elleri daha büyük, daha güçlü, iyiler yani hala kötü sensin ama iyi olan o…

türk dizi tarihinin yarattığı en iyi karakter

feriştah
vait emmi
behzat ç.

katı sıvı gaz dengesizliği

halk, içinde yaşadığımız herkes, biziz aslında. halk, soyut her şeyi yaşayıp hiç olmamış gibi somut çileler çeken kesimdir aslında. sınıf farklılığı belirginleştikçe halk içindeki kibir de doğru orantılı artıyor aslında. kibir sokak ağzıyla burnun havalarda gezmesi. aslında çok şeye ihtiyacı olan halkın; bilgileri, yeni yayınları, yeni bilgileri vs. her şeyi hiç yoktan red etmesi. öyle kibir büyümüş ki 'lüks' ün meşruluk kazanması, insanların birbirni görmemesi, sorgulamaktan uzaklaşmış ve kazanılan aidiyetlerin yok edilmesi tbanda meşruluk kazanmıştır. halkın en kibirli hali hayatın en kötü halidir.

tecavüze uğrayan kadının yapması gerekenler

artik korku yok,devlet destegi var...ironi

bazen ihtiyacın olan tek şey

akbildir.

devlet sanatı desteklemekten gocunur mu

özelleştirmek sadece para üzerinden her şeyin gerçekleşebileceği düşüncesi böylesi bir devlet tarafından gocunası bir durumdur.

siyasetsiz 1 mayıs

taksim meydanı,mücadelenin ruhu sayılır,önemi meydan olmasından çok kanlı bir mayısın yaşanmış olması ve yine mücadele ile elde edilmiş olmasındandır.2012 1 mayısı,insan ve güneşin kaynaştığı bir mayıs.birden çok örgütün bulunduğu güzel bir alan, insanlar aydınlık,,çocuklar umutlu her şey güzel yani ancak kocaman bir eksiklik var o sahnede, alanda,kürsüde;siyaset yok. sanki son aylarda ve son 10 yılda hiç işçi ölümleri olmamış ve nedenleri de tesadüfü değilmişçesine eksik hatta öyle bir eksiklik ki başka şehirlerde yansımış bu eğlenceli bakanlar konuşma yaparaktan. 1 mayısın sadece bayram özelliği empoze edilmeye çalışılıyormuş gibi, sadece güzel emeğin sömürüsü bir anlıkmış gibi, her şey güzel, meydan güzel,insanlar,sanatçılar,şarkılar,türküler güzel de ikinci cumhuriyetteki bir mayıs neden siyasetsiz?

türkiye ekonomisinin 2012 de yüzde 6 büyümesi

balon bir büyüme olduğunun yani cari açıklarla gerçekleşen bir büyümenin iktisadi anlatımıdır.

tiyatroculara yahu siz kimsiniz diyen başbakan

Aman dikkat,başbakan,sevgili ve saygılı denilirdi bir zamanlar. hatta birçok sanatçı veya sanatçı diye kendini atfedenler tarafından alkışlanır halka entelektüel birikimleri doğrultusunda yön gösterirlerdi,bitti mi? sonra ne oldu tüm sınıflar tarafından sevildiği anlaşıldı sevgili başbakanın, savunulduğu sonra ne oldu sıra sıra insanların elleri yanmaya başladı parmakları acıdı, insanlar ah nerde sosyal demokratlar derken siyaset yapmaya başladı onca kabullenmişliğin içinde. ruhları çözüldü insanların yavaş yavaş o kadar insancıl olduk ki ölüm ile yıllardır mücadele eden afrikaya yardımlar yağdırdık,şimdilerde bombalar yağdırmaya hazırlanırken sonra van depremi oldu kürt ama neyse dedik yardım ettik yine en merhametinden sonra ne oldu sevgili başbakanımız eğitime,işçiye,yoksul halka tırnağını kenetlerken birde sevgili sanatçılarımıza haykırdı 'yok olun dermişçesine'. eylem yapıldı özgür tiyatro için,güzeldi her şey gibi ama içinde siyaset yoktu, o kadar boşluk yarattıki bu iktidara karşı tek ses çıkmadı,ve bu yüzden iktidar da siz kimsiniz diyebildi. bu yüzden eğlence gibi gözüktü her şey oysa ne kadar önemli özgürlüğün elden gidiyor olması, ama siyasi iktidarın yaptığı bu kötülüğü entellikle kurtarmak hiç olmaktan başka sonuç doğurmaz. yapılan bu müdahalenin altında siyaset aranmalı,sloganlar ise mücadele içinde olunduğu için atılmalı.

vatana zararlı çocuklar yürümeden yok edilsin

günümüzdeki vatana zararlı adamlarının henüz çocukken öne sürülmesi gereken teori..

kentsel dönüşüm

önceleri çok zor da olsa duman çıkan bacalardan, dolarların çıkacağı için yapılan projedir.