bugün
- espressolab16
- erdoğan sonrası hükümet23
- en uzun bekletilmiş erkek9
- yolda namaz kılan davarlar33
- deprem oldu19
- aykolik yetkili olsun kampanyası44
- 4 hak mezhep19
- aşağılık insanlar11
- anın görüntüsü16
- fotokopici bi erkek39
- ali koç10
- kendisinden ayrılan kadını rahatsız eden erkek16
- kabataş yalanı17
- ezberden yasin okuyan sözlük erkeği9
- 27 nisan 2025 eyüpspor galatasaray maçı30
- aknaz beyaz peynir11
- bir erkeğe alınacak en güzel hediye20
- erdoğan ikinci atatürk'tür13
- allah ı niçin göremiyoruz15
- papa francis'in serveti10
- kanal istanbul9
- yazarların ölüme en çok yaklaştıkları an17
- maymunlar evrimden sonra nasıl yeniden var oldular16
- zina çoğalınca deprem olur14
- ekrem imamoğlu45
- sırrı süreyya önder29
- bik bik'in mutfağına konuk olmak22
- ermeni soykırımı için özür dileyelim kampanyası10
- cuma gitmeyen erkeğe kadınların bakışı9
- nervio'nun evleneceği adam16
- kisinin 17 yasina verecegi ogut8
- allah'ın fazla acımasız olması10
- köpeğe dokunanlar değdiği kısmı 7 kez yıkamalıdır28
- 26 nisan 2025 gaziantep fk fenerbahçe maçı12
- fay hatlarını çimentoyla doldurursak deprem olmaz30
- true nun çaylak olması8
- aykolikin sözlüğe kattığı şeyler13
- ibb de 50 iski çalışanının adliyeye sevk edilmesi13
- uludağ sözlük soruşturması8
- düğünde ne giyeceğim derdi8


entry'ler (813)
türkiyenin yıllık yüz milyon metreküpten fazla üretim hacmi ile dünya üçüncüsü olduğu sektör. hazır beton aynı zamanda ihracatı olmayan bir sektördür. yani dünyada artık hazır betonun çoğu yapıda kullanıldığını göz önüne alırsak dünyada en çok betonlaşan 3. ülkeyiz.
buradan yeşili yok ediyoruz konusuna hiç girmemek gerek çünkü betonlaşma mecburi bir süreçtir. alt yapımızın çok geride olduğunu düşünürsek bunların onarılması ve kentsel dönüşüm derken resmen yeniden kurulan bir ülke oldu türkiye. yani önümüzdeki yıllarda bu sektörde türkiye ön sıralarda kalmaya devam edecektir.
buradan yeşili yok ediyoruz konusuna hiç girmemek gerek çünkü betonlaşma mecburi bir süreçtir. alt yapımızın çok geride olduğunu düşünürsek bunların onarılması ve kentsel dönüşüm derken resmen yeniden kurulan bir ülke oldu türkiye. yani önümüzdeki yıllarda bu sektörde türkiye ön sıralarda kalmaya devam edecektir.
sadece 25 kişi hakkında bilgi vermiş. maalesef bu tür insanlara yeteri kadar değer verilmiyor. bir inşaat mühendisliği öğrencisi olduğum için mühendisliğin temeli mukavemet sayesinde tanımıştım kendisini ama bu tür çınarların sadece bize değil herkese gösterilmesi gerekir ki insanlar ilham alsın. belli mi olur belki ülkemizde bilime biraz daha saygı gösterilir.
ilklerin ve zorlukların adamıdır. yurt dışındaki fırsatları çevirip sadece ülkesine hizmet etmiştir ve kendisinden sonraki öğrencilere büyük katkıda bulunmuştur. başta inşaat olmak üzere bütün mühendislerin gururudur mustafa inan. kendisi erken vakitte aramızdan ayrılsa da yaptıklarını ve hizmetinin değerini bilen insanlar hep olacaktır.
kendisinden efsanevi alıntıyı bilmeyenlerinde okuması için şuraya koyuyorum.
"Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yolda bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi hissediyorsanız, bırakın yüksek binaları başkası yapsın, büyük barajlarda başkası çalışsın. Bazılarına çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bırakınız parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi 'Kuvvet nedir?' diye merak ediyorsanız buyrun sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına göre 'Kuvvet' para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre de kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın olur mu çocuklar? Kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştırmayın olur mu çocuklar?"
ilklerin ve zorlukların adamıdır. yurt dışındaki fırsatları çevirip sadece ülkesine hizmet etmiştir ve kendisinden sonraki öğrencilere büyük katkıda bulunmuştur. başta inşaat olmak üzere bütün mühendislerin gururudur mustafa inan. kendisi erken vakitte aramızdan ayrılsa da yaptıklarını ve hizmetinin değerini bilen insanlar hep olacaktır.
kendisinden efsanevi alıntıyı bilmeyenlerinde okuması için şuraya koyuyorum.
"Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar. Bilimi yarı yolda bırakmayın, olur mu çocuklar? Oppenheimer gibi hissediyorsanız, bırakın yüksek binaları başkası yapsın, büyük barajlarda başkası çalışsın. Bazılarına çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir. Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın. Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir. Bırakınız parayla da onlar uğraşsın. Sizin kuvvetli olmak gibi bir derdiniz yoksa, siz de Leonardo Da Vinci gibi 'Kuvvet nedir?' diye merak ediyorsanız buyrun sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim. Çünkü bazılarına göre 'Kuvvet' para ile organizasyonun çarpımına eşittir; bize göre de kuvvet ivme ve kütleyi ilgilendiren bir büyüklüktür. Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın olur mu çocuklar? Kürsü ile ticarethaneyi birbirine karıştırmayın olur mu çocuklar?"
insan davranışlarını anlamak.
Uzunca yazılar yazılabilir ama işe yaramaz çünkü okulda okuma alışkanlığı kazandırılmağı için kimse uzun yazınızı okumayacaktır.
Önemli noktalardan birisi ise her önüne gelenin öğretmen olabilmesi. üniversiteler sizi öğretmen yapmak için giriş sınavında bir kaç soru bilmenizi yeterli görüyor bu sayede erdemsiz, görevinin değeri bilmeyen ve aldıkları maaşa şikayet eden öğretmenler çocukları umursamayıp kendi başlarına bırakıyor.
"Ben anlatıp giderim gerisi umrumda değil" mantığıyla hareket eden öğretmenlerimizi bir boka benzemeyen müfredatla birleştirince ortaya hoş bir tablo çıkmıyor.
Okul saatlerinin ve günlerinin çoğunluğu çocukların yetişkinlerin hayatına daha az şahit olmasına neden oluyor yani evde ve sokakta olgunluk öğrenmek yerine lise bitene kadar sadece yaşıtlarından etkileniyorlar buda küfür, sigara ve kavga gibi hoş olmayan görüntüler çıkarıyor karşımıza.
Eğitim sistemini vergi ile besleyip zaman ayırıyoruz, ama o 12 yıl sonra elimize sadece okuma yazma bilen basit matematikten bile zor anlayan ve iki kelime yabancı dil bilen gençler koyuyor.
Üniversiteye yolladığımız gençler ilk üç sınıfta bölümleri ile ilgili alakasız dersler görüyor. her dönem bir tane gerekli ders koyarlar onda öğrendiklerinide finalden sonra kurtulduk diyip unuturlar 4. Sınıfta biraz tutuşup çabalarlar. Ama mesleklerini mesleklerini yapmaya başlayınca öğrenirler. yani insanları başı boş bırakıp 20 yaşında adece bir yıllık bir eğitimle istedikleri meslekte uzman yaptırabiliriz, ama bizler 20 yıl eğitim verip zamanlarını çalıp dönüş olarak sadece diploma veriyoruz... hoşgeldin sağlıksız birey.
Bu dönemde kendini geliştiren birey doğru olanı yapandır, başkada bir çaresi yoktur.
Not olarak başka coğrafyalarda durum pek farklı değildir.
Önemli noktalardan birisi ise her önüne gelenin öğretmen olabilmesi. üniversiteler sizi öğretmen yapmak için giriş sınavında bir kaç soru bilmenizi yeterli görüyor bu sayede erdemsiz, görevinin değeri bilmeyen ve aldıkları maaşa şikayet eden öğretmenler çocukları umursamayıp kendi başlarına bırakıyor.
"Ben anlatıp giderim gerisi umrumda değil" mantığıyla hareket eden öğretmenlerimizi bir boka benzemeyen müfredatla birleştirince ortaya hoş bir tablo çıkmıyor.
Okul saatlerinin ve günlerinin çoğunluğu çocukların yetişkinlerin hayatına daha az şahit olmasına neden oluyor yani evde ve sokakta olgunluk öğrenmek yerine lise bitene kadar sadece yaşıtlarından etkileniyorlar buda küfür, sigara ve kavga gibi hoş olmayan görüntüler çıkarıyor karşımıza.
Eğitim sistemini vergi ile besleyip zaman ayırıyoruz, ama o 12 yıl sonra elimize sadece okuma yazma bilen basit matematikten bile zor anlayan ve iki kelime yabancı dil bilen gençler koyuyor.
Üniversiteye yolladığımız gençler ilk üç sınıfta bölümleri ile ilgili alakasız dersler görüyor. her dönem bir tane gerekli ders koyarlar onda öğrendiklerinide finalden sonra kurtulduk diyip unuturlar 4. Sınıfta biraz tutuşup çabalarlar. Ama mesleklerini mesleklerini yapmaya başlayınca öğrenirler. yani insanları başı boş bırakıp 20 yaşında adece bir yıllık bir eğitimle istedikleri meslekte uzman yaptırabiliriz, ama bizler 20 yıl eğitim verip zamanlarını çalıp dönüş olarak sadece diploma veriyoruz... hoşgeldin sağlıksız birey.
Bu dönemde kendini geliştiren birey doğru olanı yapandır, başkada bir çaresi yoktur.
Not olarak başka coğrafyalarda durum pek farklı değildir.
feminist kişiler erkekleri ve kadınları vegan beslenenler ise hayvanları ve insanları ayıran çizgiyi anlamak ve buna göre davranmaktır.
çayı şekersiz içenlerde az şeker tüketiyor ne iyi.
çayı şekersiz içenlerde az şeker tüketiyor ne iyi.
elbette sert müziğe başlanması. rockn rollun her türevi geçerlidir.
başlıca birkaç örnek:
https://www.youtube.com/watch?v=ZxgMGk9JPVA
http://www.youtube.com/watch?v=Xy_03IB1nw0
http://www.youtube.com/watch?v=Xy_03IB1nw0
http://www.youtube.com/watch?v=G1G9D8A4Fiw
http://www.youtube.com/watch?v=uSodCuo73ig
takılın efenim işiniz ne. yandaki başlıkların çoğundan anladığım kadarıyla işiniz yok.
başlıca birkaç örnek:
https://www.youtube.com/watch?v=ZxgMGk9JPVA
http://www.youtube.com/watch?v=Xy_03IB1nw0
http://www.youtube.com/watch?v=Xy_03IB1nw0
http://www.youtube.com/watch?v=G1G9D8A4Fiw
http://www.youtube.com/watch?v=uSodCuo73ig
takılın efenim işiniz ne. yandaki başlıkların çoğundan anladığım kadarıyla işiniz yok.
en güçlü taş olan vezir kendisini tehdit eden her taşı o el alabilir çünkü hepsi görüş açısına girer ama kendisini tehdit eden attan kaçmaktan başka çaresi yoktur. buda atı diğer taşların yanında ayrı bir havalı ayrı bir yakışıklı yapar. aynı zamanda 4 ten fazla yöne gidemeyen, kıçını koyduğu renkten ayırmayan filin tek avantajı istediği kadar gitmesidir. bizim soylu atı ise hedeften hiç bir şey alıkoyamaz bir şekilde hoplar zıplar diğer taşın kafasına çöker ayrıca 8 farklı yöne gidebilir çok daha kullanışlıdır.
en güçlü taş olan vezir kendisini tehdit eden her taşı o el alabilir çünkü hepsi görüş açısına girer ama kendisini tehdit eden attan kaçmaktan başka çaresi yoktur.
sabatonun polonya konseri
umuttur. neyin umudu mu? diğer kanalda daha iyi bir şeyin olma umudu. ama 60 kadar kanal geçtiğinizde umut kalmıyor ve kapatılıyor. televizyonlar gücünü kötüye kullanıyor seyirciyi kitlemeye oynuyor ve bunu yaparken ciddi bir kalitesizliğe yol açıyor.
blackmore'un dioyu alıp rainbow'u kurduktan sonra 1976 da çıkardıkları rising albümündeki 5. şarkıdır, hemen ardından stargazerin devamı niteliğinde olan a light in the blackgelir.
bu aşmış şarkı yıldızlara erişip uçmaya kararlı bir büyücünün sayısız insanı kavurucu sıcakta ve yağmurun altında kırbaç ve zincirlerle hiç durmadan 9 yıl çalıştırmasını ve sonunda ölen insanların parçalarının da konduğu taştan bir kulenin yapımını anlatır. bu kule yapılırken çok sayıda insan ölür ama kalanlar umutla büyücünün uçmasıyla sefaletin biteceğini düşünür ve beklemeye koyulur. bundan sonra mükemmel bir blackmore solosu şarkıya girer ve stargazer'a yakışır bir solo atar tabi bazı insanlar blackmore dan daha iyi bir solo beklediklerini söyler ama yinede gitar iyi iş çıkarmıştır. uçma heveslisi büyücüye gelirsek taştan kulesine tırmanır ve tüm insanlar artık onu izlemeye koyulur. büyücü uçmaya yeltenir fakat işler yolunda gitmez takıntılı büyücü yükselemeden yere çakılır. insanların yıllarca üzerinde çalıştığı kum büyücünün kanı ile kaplanır. insanlar büyücünün uçacağına o kadar inanmıştır ki ortalık müthiş bir sessizlikle kaplanır. ardından dio ufukta bir gökkuşağı'nın yükseldiğini bağırır.
geride kalan kölelerin hisleri ise a light in the black şarkısında anlatılır.
şarkının harika olmasında grup üyelerinin %100 ünü vermesinin önemi vardır özellikle dio'nun şarkıyı söylerken canını ortaya koyduğunu anlayabiliriz. mükemmel davullar mükemmel sololar mükemmel orkestra eşliği ve mükemmel dio çığlığı işte stargazer. hakkında entry değil kitap yazılması, belgesel çekilmesi gereken 8 dakikalık mükemmel bir seyahattir stargazer.
bu aşmış şarkı yıldızlara erişip uçmaya kararlı bir büyücünün sayısız insanı kavurucu sıcakta ve yağmurun altında kırbaç ve zincirlerle hiç durmadan 9 yıl çalıştırmasını ve sonunda ölen insanların parçalarının da konduğu taştan bir kulenin yapımını anlatır. bu kule yapılırken çok sayıda insan ölür ama kalanlar umutla büyücünün uçmasıyla sefaletin biteceğini düşünür ve beklemeye koyulur. bundan sonra mükemmel bir blackmore solosu şarkıya girer ve stargazer'a yakışır bir solo atar tabi bazı insanlar blackmore dan daha iyi bir solo beklediklerini söyler ama yinede gitar iyi iş çıkarmıştır. uçma heveslisi büyücüye gelirsek taştan kulesine tırmanır ve tüm insanlar artık onu izlemeye koyulur. büyücü uçmaya yeltenir fakat işler yolunda gitmez takıntılı büyücü yükselemeden yere çakılır. insanların yıllarca üzerinde çalıştığı kum büyücünün kanı ile kaplanır. insanlar büyücünün uçacağına o kadar inanmıştır ki ortalık müthiş bir sessizlikle kaplanır. ardından dio ufukta bir gökkuşağı'nın yükseldiğini bağırır.
geride kalan kölelerin hisleri ise a light in the black şarkısında anlatılır.
şarkının harika olmasında grup üyelerinin %100 ünü vermesinin önemi vardır özellikle dio'nun şarkıyı söylerken canını ortaya koyduğunu anlayabiliriz. mükemmel davullar mükemmel sololar mükemmel orkestra eşliği ve mükemmel dio çığlığı işte stargazer. hakkında entry değil kitap yazılması, belgesel çekilmesi gereken 8 dakikalık mükemmel bir seyahattir stargazer.
(bkz: eric adams)
daha çok paraya sahip olmak istemeleri.
öldüğünden bu zamana güneş etrafında bir tur daha attık. kendisi ne cenneti ne de cehennemi hak etmiştir, onun yeri tanrının tahtıdır. kontrolü ele almış olması gerek ki 2016 da kalan iyi müzisyenleri de yanına almış oldu ozzy dışında tabi sanırım o manyağı yanına almak için biraz daha bekleyecek. beatles dan etkilenip müziğe başlayan bu kişi kendisinden sonra onlarca grubu müziğe başlatmıştır. rockn roll geleneğine en büyük katkılardan birisini veren kişi olmuştur. hızlı yaşamıştır yaşlı ölmüştür, gürültü içinde yatsın efendim.
''kellik bir saç rengidir'' demek ile aynı mantıktır.
yine bir komplo teorisi ne hoş. yorumuma gelecek olursak soğuk savaş dönemlerinde aya ilk ayak basan olmak için amerika büyük bütçe ve emek harcadı. ve bunu armstronglar ile aldrinler ile başardı. aya ikide bir çıkmak gereksiz harcama olacağından ay ziyaretinin sürekli hale gelmemesi gayet normaldir. bunun yerine paralar daha gerekli yerlere harcanıyor.
zaman kaybıdır.