bugün

--spoiler--
Şike vardır yoktur şüphelidir değildir, şu anda bilemeyiz, bu saatten sonra artık bunlar hiç önemli de değildir, bildiğimiz, Fenerbahçe taraftarları bize Güzeller’in Güzeli, unuttuğumuz çoktandır hayatımızda olmayan en güzel şeyleri hatırlattı. Onur gibi… Direniş gibi…

Onur ve Direniş, nerde olursa olsun nasıl olursa olsun, hangi ülke hangi coğrafyada hangi iklimde olursa olsun, tüm dünya tarihinde yaratılmış en güzel şeydir.

Ancak Güzel kadar güzel başka bir şey daha vardır, o da GÜZEL’i TAKDiR EDECEK iNSANLAR’IN varlığıdır.

Güzel’i takdir edebilmeniz için içinizde, başkalarından ölümüne sonsuza kadar asla takdir beklemeyen tek başına soylu yalnız bir insan olabilmeniz gerekir…

Beşiktaşlılar, Galatasaraylılar, Trabzonsporlular, kırın içinizdeki hırs rekabet zincirlerini, bir anlık olsun, Güzel’i takdir edin…

Onur’u ve direnişi…

Bir gün Fenerbahçe’yi sahada harbi olarak kora kor yenmek ve bunun keyfini doya doya yaşamak istiyorsanız, bugün Fenerbahçe’nin onur ve direniş kavgasına hemen katılın, olmadı hak verin, olmadı, araya girip cazgırlık yapmayın, sulandırmayın.

Ortada düpedüz bir onur ve direniş kavgası var.

Sıra şikeye gelirse ve yargılanır ve hükmü verilirse, kalkar Fenerbahçe’den onun da hesabını hepimiz sorarız, ama gün, TAKDiR GÜNܒdür.

Nihat Genç
--spoiler--

Trabzonspor'lu Nihat genç'in yazısı.

Yazının tamamı için http://www.odatv.com/n.ph...nasini-satiyim-1505121200
ismi kadar komik bir yazı.
saçma bir yazı.
(bkz: nazar etme ne olur çalış senin de olur)
yazıyı okumadan saçma, komik diyen ergenleri gün yüzüne çıkartan yazı.

1 dakikada neresini okudunda komik oldugunu varsıyorsun.*
bundan öncede bir yazısında türkiye ligi 34 haftalık bir ligdir ama aslında herkesin fenerbahçeyle 2 defa maç yaptığı ligdir demiştir. fenerbahçenin sihri büyüsü kimsede yoktur demiştir. doğruda söyler. yine doğruları güzel olan dökmüş kaleme üstad.
(bkz: futbolun bokunu çıkarıyoruz beyler sizde buyrun)
Takdir edilmeye deger yazi.
adaletsizlik üzerine direnmek onur değildir. asıl onur, adalet canını yakmış olsa dahi adaleti savunmaktır.
bir çok fenerbahçe'li arkadaşımla tartıştığımızda en son dedikleri şey; tüm takımlar bize karşı, trabzon'a farklı bize farklı oynuyorlardı gibi bir savunma. fenerbahçe kulübü ve taraftarı şike sürecinde çirkeflikten ziyade adaletin yerini bulmasını önemsemiş olsalardı şayet işte o zaman gerçekten fenerbahçe karşıtlığı azalırdı. şike ve şikeciliği reddedip takımlarına sahip çıkmış olsalardı, evet. oysa fenerbahçe'liler gerçekten arınmayı değil kendilerini temize çıkarmayı seçtiler. futbolu falan geçtim ben sırf taraftarlık güdüsüyle dahi şike gibi şeyleri savunma pozisyonuna düşen kardeşlerimizin hali türk insanının adaletin yerini bulması konusunda çok da hassas olmadığını en iyi gösteren şeylerden biridir.
fenerbahçe hariç diğer hiçbir büyük takım şike yapmamıştır gibi komik bir şeyi iddia etmiyorum, yasa çıktıktan sonraki süreç ve polis takibiyle ortaya dökülen aleniyete rağmen buna göz yumulması demek trajikomiklik olurdu.
trabzonspor da şampiyonluk yarışındaydı ve sadece teşvik primi girişimi olmuş fenerbahçe'ye yakın kulüp başkanı bulunan bir kulübe sadece, onlar neden girişmemişler bu işlere kardeşim?
üstelik fenerbahçe'liler değil miydi aziz yıldırım'ın mafyavari sözlerine ve onun güçlü oluşuyla övünen. savunmak için işi cemaat polisine kadar dayandırdılar ama aziz yıldırım'ı pak, tertemiz bir pozisyona çekiyorlarya ona yazık.
şike olayından önce bir fenerbahçe'li ile konuşsanız aziz yıldırım'ın gücünden söz eder övünürlerdi, ne yani o gücü siz boş mu sanıyordunuz? pekala biliyordunuz perde arkasından pek bir mahir davrandığını...
hani futbol hakkında bu kadar uzun bir yazı gireceğimi sanmazdımya artık bu iş futbol işini aşmıştır bence.
ülke imajını, ülkenin adalete bakışını, insanların adil olma kaygısından önce taraftarlık güdüsünü ve saire ve saire ortaya çıkarmıştır bu süreç.
selam olsun şike var ise ortaya çıksın ve fenerbahçe bedelini ödesin diyen ve çirkefleşmeyen, yüz yıllık tarihi olan kulübünü terketmeyen ama temiz bir yönetim isteyenlere.
nihat genç ise solculuğun sadece direnmek demek olmadığını temelinin adalete dayandığını anlamalı sanırım. sol damardan giriş yapmış ama yanılmış.
nihat genç'in sıvadığı yazının başlığı. direniş gösteren herkes onurluysa, hırsızlık yaparken yakalanıp, polise direnen, kaçmaya çalışan sözde dik duran bünyelere de saygı duy. solculuğu ota moka, herşeye isyan olarak gören zihniyetin yansıması olmuş. bu yazısından sonra trabzon'da pek hoş karşılanmayacağı da açık. asıl solculuk fenerbahçe'nin lobi gücüne, parasına karşı çıkmaktır. solculuğu yanlış anlamış bu eleman.
solcuyum ama nihat genç solculuğu ile uzaktan yakından alakam yok. iyi ki fenerli değilim özellikle şimdi.
yazının tamamı:

"Anadan doğma Trabzonsporluyum, Ahmet Suatlar Şenol Güneşler sadece hayranlık duyduğum efsanelerim değil hayatımı da şekilleyen üstelik aynı mahallede kapı komşusu kadar yakınımdaki dev’lerdi. Ve bugün Şenol Güneş’in Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi futbolcu ve antrenörünü olduğuna inanıyorum, geçen sene ki takımdan beş milli futbolcusunu satmasına rağmen ve Avrupa kupaları yorgunluğu ve Türkiye’yi sarsan karışıklıklara karşın takımını kafaya şampiyonluğa oynatmasını başardı.

Daha önceki sene (bu sene değil) Trabzonspor muhteşem bir sezon çıkardı, önümüzdeki sezon da hiç kuşkunuz olmasın Trabzonspor açık ara kafaya oynayacak çünkü Şenol Güneş var ve Şenol Güneş’e inancım tamdır.

Geçelim bunları, bu sene Trabzonspor yönetimi büyük bir yanlış yaptı, kamuoyunun da takdir ettiği bir şekilde haksızlığa uğradığını düşündü, buraya kadar tamam, ancak, haksızlığın hesabını federasyon ve adalet’ten sorması gerekirken tam tersine Fenerbahçe Kulübü’nü muhatap aldı ve bir büyük taktik hatası olarak saha dışında Fenerbahçe’yle gereksiz yere düşmanlaştı.

Burada kulüp yöneticilerinin payı var ama fazla değil, çünkü, dışarıdan Trabzonspor parsasından yemeye alışmış sağ politikacılar kulüp yönetimini de aşan beyanatları ve gazlarıyla Trabzonspor taraftarıyla Fenerbahçe’yi karşı karşıya getirdiler.

Trabzonspor ne çekmişse ve yine niye şampiyon olamıyorsa bunun sebebi sağcı ve mafyatik politikacıların kulübün çevresini sarmış olmasıdır, bu yüzden on yıllar boyunca bir türlü Trabzonspor yönetimini sevemedik, ısınamadık, hatta tavrımızı koyduk. Ancak Özkan Sümerler, Atay ağbiler sıfır borçlu ve para babasına ihtiyaç duymayan dengeli bütçelerle Trabzonspor’u yönetmeye başladığı günden beri Trabzonspor aşkımız yeniden alevlendi. (Bu arada Özkan Sümer’in Türkiye’nin en ateşli seyircisine rağmen tel örgüleri Türkiye statlarından ilk kaldıran bir devrimci olduğunu ve yine Fenerbahçe’nin aleni haksızlıkları karşısında bir ‘onur’ hissiyatına çok haklı şövalye gururuyla girip başkanlığı bıraktığını unutmayalım.)

Sonunda zıvanadan çıkmış karma karışık bir sezon yaşadık ve Trabzonspor anasının ak sütü kadar helal olduğu konularda bile haksız ve ezikliğinden çıldırmış bir hale sokuldu. Bu fotoğrafın sorumlusu tekrar ediyorum sağcı mafyatik politikacılardır, dışarıdan Trabzonspor’a maydanoz olan, taraftarı galeyana hazırlayan saçma sapan siyasilerdir.

Trabzonspor yönetimi çok haklı olduğu gerçeğinden hareket edip bu politikacıların Trabzonspor taraftarını Fenerbahçe’yle saha dışı düşmanlığa aleni soyunduran çıkışlarını ya görmezden geldi ya da iktidara karşı konuşmayı beceremediği için sessiz kalıp, taraftarının hissiyatının kulüp dışı şekillenmesine maalesef seyirci kaldı.

Sonunda olan oldu, Sadri Şener’i ne kadar takdir etsek de bir rakip futbolcunun boynuna kabadayıca asılmasını affedebilmemiz mümkün değildir, Sadri Bey, birinin yakasına yapışmak istiyorsa, Trabzonspor etrafında durmaksızın holiganca beyanat sallayanların boğazına sarılsın.

Sonunda ne oldu, Trabzonspor tarihinde ilk defa harbi futboluyla ezdiği üç büyüklerin karşısında ezik, kişiliksiz bir hale getirildi, sebebi, özetle, Trabzonspor yönetimi, Trabzon taraftarının hissiyatını şekilleyen mafyatik sağcı siyasi ve gazetelerin verdiği zararları ya göremedi ya ciddiye almadı.

Trabzonspor birinci lige ikinci lige çıkıp da tek düşmeyen takımdır, bugün Trabzonspor’u futbol tarihimizden çıkarın, Türk Futbolu’nun istanbul içinde istanbul takımları arasında bir müsabakalar zinciri olduğunu görürsünüz.

Ancak görüşüm odur ki haklılığı yüzde yüz hakikat olmasına rağmen bu sene sanki küme düşmüş sanki her gelene sekiz on sıfır yenilmiş kadar ağır bir onur yenilgisinin içine işte bu kulübüne sahip olamayan yöneticiler yüzünden düşürülmüştür.

Hakkınızı adalet’ten arayacaksınız, hesabınızı federasyon soracaksınız, doğrusu budur, ancak Trabzonspor yönetimi çok yanlış yerde Fenerbahçe Kulübü’nün yakasına yapıştı ve Fenerbahçe kulübünü suçlamaya başladı. Eğer birisi evimi soymuşsa birisi beni dövmüşse herkes hakkını hukuk’ta arayacak. Ancak hiçbir yöneticimiz saçma sapan hukuk sürecine akıllara seza iddialara hop bu kadar da değil demedi, aksine, sırf işlerine geliyor diye güya sabırla bekledi.

Adalet’in savcıların görevi neydi, suçlu varsa, belgen varsa, alıp yargılarsın, birkaç ay içinde üç-dört mahkemeyle yargını hükmünü verirsin, iş biter. Niye uzatıyorsun, niye onca insanı aylarca yıllarca içerde tutuyorsun, sebebi nedir… Ve savcılar davaları lüzumsuzca uzattıkça hepimizden ‘ne güzel şikeyi temizliyorlar’ diye doya doya takdir destek beklediler. Ve bu davaları uzatmalarının tek sebebi de ‘yargıyla hükümle’ ulaşamayacakları sonucu, süreci uzatarak bizlerden ‘yahu doğru ya şike çok kötü çok ağır cezalandırmalı’ düşüncesine katılmamızı beklediler.

Tam tersine, iş, şike iddialarından çıkıp Fenerbahçe’yi yok etmeye kadar vardı. Şike vardır yoktur buna karar verecek olan yargıdır, adalettir, yargının en önemli özelliği de şüpheleri hızla ortadan kaldırıp suçluysa suçlu suçsuzsa kararını hemen vermesi, böyle yapmadı. Süreci uzatarak toplum huzuruna zarar verdiler. Davalar uzayarak boşlukta kalan şüpheler büyüdü ve şike iddiaları manşetlerde bambaşka asılsız suçlamalara dönüştü, bir yıkıma, bir tarihten silmeye dönüştü.

Adalet’in süreci uzatması karşısında iktidara göbekten bağlanmış yandaş yalaka yazarlar ağzını açıp bir kez ‘cemaat’ diyemedi, Trabzonspor yönetimi hiç diyemedi, güya masumca bir kenarda kararı hükmü bekledi.

Ancak suçlamalar iftiralara yok etmeye doğru yöneldiğini artık aklı kesen herkesin fark ettiği günlerde, Trabzonspor yönetiminin, hop kardeşim, bir dakika, bizim derdimiz savcıların şike iddiasıdır, vardır yoktur karar verin, Fenerbahçe haksızlık yapmışsa ortaya çıkartın, ama Fenerbahçe’ye bizlerin de mağduriyetini kullanarak çullanmanız hatta parçalamanıza önce biz izin vermeyiz, demeliydi, onur, asalet böyle bir şeydir.

Hayır, Fenerbahçe manşetlerde şikenin de ötesinde yıpratılırken bir ezeli rakip karanlık yöntemlerle yok edilirken artık bu bizim çıkarımıza uygun düşür diye mi yoksa beceriksizlikten yoksa basında sözlerini yansıtacak kadar yer bulamadıklarından mı bilemem, sustular, beklediler.

Ve bu anlamlı mı dersin hınzır mı dersin sinsi mi dersin bekleyişleri, Fenerbahçe'yi değil Trabzonspor’u yıprattı.

Şike iddialarını aramızda konuşuruz ancak resmi olarak dillendirmeyi hak kazanmamız için yargının bir hükmünü kararını beklemeliyiz, derken, federasyon dahi, sahaya yansıtılmış şike yoktur, diyerek, Trabzonspor’un başından aşağı kaynar sular dökülmüş oldu.

Yanan Fenerbahçe değil Trabzonspor oldu.

Sebebi çok basit, rakibi, şike dışında fazladan dayaklar yerken seyirci kalması, hatta hoşuna giden bir tavra girmesidir.

Bu tavrı benim gibi anadan doğma bir Trabzonsporlu’nun kabullenmesi asla mümkün değildir.

Özetle, cemaate, sağcı AKP’li politikacılara ve onların yalan yanlış uyduruk iddiaları ve beyanlarına sessiz kalan Trabzonspor yönetimi bu süreçte, iflas etmiş hepimizi utandırmıştır.

Eviniz soyulmuşsa hukuktan evimizi işte bu hırsızlar soymuş diye şikayetçi olursunuz, ancak, iş polise mahkemeye gidince, birileri sadece eviniz soyulmadı bir de hiç olmadığı vuku bulmadığı halde kızlarınıza da tecavüz ettiler deyince, sessiz kaldınız, doğrusu, hayır, sadece evimizi soydular, kızlarımıza dokunmadılar diyecek yüreklilikte asalet içinde olacaktınız, beceremediniz ve BU ONUR ASALET MAÇINI KAYBETTiNiZ…

Karşı tarafta ne oldu, Fenerbahçeli herkes bu takımın kabul edilmez alengirli işlerin içinde olabileceğini taa başından beri tahmin ediyor seziyor biliyordu, ama savcılık işinin bir şike iddiasını çoktan aştığını fark ettiler ve bambaşka amaçlarla Fenerbahçe’ye saldırıldığını gayet açıkça gördüler ve hemen pozisyon aldılar.

Beraber oldular, tarihte olmadık kadar birlik oldular, direndiler, doğrudur yanlıştır onlar da seziyordu ama buna rağmen başkanlarına ölümüne sahip çıktılar.

Ve her şey hepimizin gözleri önünde oldu.

Bu topraklarda bu süreci izleyen taraflı tarafsız herkes bir şeyler’in çok tuhaf seyrettiğini gördü, ayıldı, uyandı, tepki gösterdi…

Ve hepimiz iyidir kötüdür doğrudur hala bilemeyiz ama başkanlarına sahip çıkan, gaz bombalarına karşı direnen, bütün iftiraları karambolden çıkartıp tek tek ispat haline getiren, olur olmaz suçlamalara karşı susmayıp aksine belgeleyip takımına sahip çıkarak, milyonların gizli sevgisini kazandı.

Gizli diyorum, çünkü taraftarlık çok sert bir duygudur, bir Trabzonlu Galatasaraylı Beşiktaşlı’nın bugünlerde kalkıp en büyük rakiplerini ‘takdir etmeleri’ çok zordur, çok zor.

Takdir duygusu için bir insanın evrimleşmesi gerekir, sanatkar olması büyük aşkın bir siyasetcçi olması gerekir.

Ancak eser vermiş ancak kendine güveni çok ileri insanlar ‘takdir edebilir’, çünkü, takdir edebilmek için dünyanın en güzel şeyiyle, yani Güzel’in kendisiyle tanışmış olmanız gerekir.

Siyasi olarak, sosyal olarak, sanat eseri olarak ‘güzel’ olan nedir, türlü tarifleri vardır ancak güzel’in en baştaki tanımı güzel ‘tamamlanmış bir şeydir’.

Bir çiçekte kusur bulamazsınız, Ay’da Güneş’te mükemmel bir sanat eser’inde kusur bulamazsınız, ilave yapamazsınız, şurası da şöyle olsun diyemezsiniz.

Mesela siyaset konuşuyorsak, bağımsızlık güzellerin güzelidir, mesela onur güzellerin güzelidir, mesela, direnmek, güzellerin en güzelidir.

Şike vardır yoktur şüphelidir değildir, şu anda bilemeyiz, bu saatten sonra artık bunlar hiç önemli de değildir, bildiğimiz, Fenerbahçe taraftarları bize Güzeller’in Güzeli, unuttuğumuz çoktandır hayatımızda olmayan en güzel şeyleri hatırlattı. Onur gibi… Direniş gibi…

Onur ve Direniş, nerde olursa olsun nasıl olursa olsun, hangi ülke hangi coğrafyada hangi iklimde olursa olsun, tüm dünya tarihinde yaratılmış en güzel şeydir.

Ancak Güzel kadar güzel başka bir şey daha vardır, o da GÜZEL’i TAKDiR EDECEK iNSANLAR’IN varlığıdır.

Güzel’i takdir edebilmeniz için içinizde, başkalarından ölümüne sonsuza kadar asla takdir beklemeyen tek başına soylu yalnız bir insan olabilmeniz gerekir…

Beşiktaşlılar, Galatasaraylılar, Trabzonsporlular, kırın içinizdeki hırs rekabet zincirlerini, bir anlık olsun, Güzel’i takdir edin…

Onur’u ve direnişi…

Bir gün Fenerbahçe’yi sahada harbi olarak kora kor yenmek ve bunun keyfini doya doya yaşamak istiyorsanız, bugün Fenerbahçe’nin onur ve direniş kavgasına hemen katılın, olmadı hak verin, olmadı, araya girip cazgırlık yapmayın, sulandırmayın.

Ortada düpedüz bir onur ve direniş kavgası var.

Sıra şikeye gelirse ve yargılanır ve hükmü verilirse, kalkar Fenerbahçe’den onun da hesabını hepimiz sorarız, ama gün, TAKDiR GÜNܒdür.

Nihat Genç

Odatv." şeklindedir.

beğenilmiş,
alkışlanmış bir yazı.
güncel Önemli Başlıklar