bugün

başlangıç olarak; evet bu bir üniversite öğrencisi serzenişidir.

tanım: üniversiteyi çok büyük hevesle kazanan öğrencilerin, aslında kendilerini hiç bilmedikleri, tahmin bile edemeyecekleri kötü şeylerin doğurduğu durumdur...
hikaye aslında birazcık da benden alıntıdır ;

chapter1: üniversiteyi kazanmak.

kişi, bütün sene boyunca belki çok çalışarak, belki hiç çalışmayarak istediği-istemediği bir yeri kazanır ve o andan sonra hiç bir şey umrunda olmaz. çünkü -: sanki doğum yapmış gibi) rahatlar. o an ki huzuru başka hiç bir şeyde bulamaz... herşeyin güzel olacağına, artık kendisini bambaşka bir dünyanın beklediğine inanır... ve öyledir de.

chapter2: kazanılan üniversite ile ilgili hayeller kurmak.

üniversiteyi kazanan her insan, eminim ki kendini en iyiye hazırlar... ama mantık hatası vardır böyle durumlarda. en küçük bir şeyde, büyük hayal kırıklığı yaşar... o yüzden vardır ya, beklentileriniz küçük olsun ki, en ufak bişeyde mutlu olun mantalitesi... yapmayın, valla sonunuz benim gibi olur..

chapter3: üniversiteye kayıt için gitmek.

kazanılan üniversite oturduğunuz şehirde ise, çok farklı birşeymiş gibi olmaz. evden bakkala çıkıyormuş gibi çıkar kaydınızı yaptırırsınız... ama eğer ki oturduğunuz şehirden farklı bir yerde kazandıysanız üniversiteyi, insanda farklı bir heyecan doğuruyor... uçakla ya da otobüsle her ne ile gidilecekse, daha çok vakit varken insan kalkıyor. çünkü uyuyamıyor... çok farklı bir durum, sonucunda 4+ sene orada geçirecek insan... beklentiler yine büyük oluyor. çünkü kalacağı yurt kafada planlanmış, şehir bi şekilde kendisine göre biçimlenmiştir. gidilir kayıt yaptırılır, şehir gezilir, yurt ayarlanır ve memlekete geri dönüldüğünde söylenen tek şey vardır "tam istediğim gibi bir şehir"

chapter4: evden ayrılık vaktinin gelmesi, üniversiteye yolculuk.

kişi, üniversiteyi kazandığından beridir " ulan şu 21 eylül gelse de defolsam gitsem hayatımı yaşasam üniversitede " mantığıyla yaşar. her gün dua eder, daha çabuk geçsin vakit, bi an önce gidiyim diye...
evdekiler de " ah güzel oğlum, 10 gün sonra gidicek. allash belasını versin lan böyle düzenin. oğlumu benden ayıran sistemin amk. " diye söylenip durur. her akşam yemeğinde annenin gözünden , oğlum 10 gün sonra burda olmayacak, nerde yemek yicek mantığıyla bi kaç yaş düşer...
evdekiler böyle düşünürken, üniversiteli genç hala dua eder... keşke etmeden önce birazcık düşünse evdekileri, ailesini... ama yok, birey kafaya koymuştur, hayatını yaşamak istiyodur. o yüzden beklentiler daha da yükseğe çıkar. gencim özgürüm tavırlarına girer hemen. neyse, bi şekilde vakit gelir ve evdekilerle vedalaşır insan... orda biraz koyar insana, aslında düşünmeye de başlar biraz da. " ulan gidiyoruz da , orda yemeği kim yapıcak birader bize " , " ulan anamı da özlücem be, gece üstümü de örterdi her gece " , " ah ulan gecenin 12si demeden sürekli yemek hazırlardı." gibi laflar eder içinden... ama istediği hayat da bu değil midir? yaşayıp görmeldir, o zaman anlayacaktır evdekilerin kıymetini....

chapter5: şehirdeki ilk günler ve 2. öğretim yaşantısı...

kişi şehire çok büyük beklentilerle gelmiş, ama beklentilerinin hiç biri karşılanmamış. üniversiteyi kazanmış erkeklerde " ooo hatun cennetine gidiyorum " mantığı vardır. ama adam mühendistir, bölümünde 10 tane kız vardır ve bazıları sakallıdır. aynı zaman da 2. öğretimdir...yavaş yavaş bi kaç tekme yemeye başlamıştır... daha sonra kişi, 2. öğretim hayatına alışmak zorunda kalmıştır. nasıl mı? bireyin sabah kahvaltısı saat gündüz 3-4 arası, akşam yemeği 11-12 arası olmuştur. evet, öğlen yemeği yoktur. uyku düzeni zaten batmıştır. çevresindeki herkes, uykuyu seven biri olduğu için " 2. öğretim tam sana göre " diyerek hep gazlamıştır ama, kişi uyumak istemiyordur ki artık. 18 sene yatıp uyumuştur... ne yapması gerekiyorsa yapması laızmdır şu 4 senelik dönemde... neyse, zaten gittiği şehiri gözünde büyüttüğü için orda sosyal yaşamın olmadığını görememiştir. bi tekme de ordan gelir. yaşamı özgürlükten çok, uyku ve okul arasında tutsaklığa dönüşmüştür... bi anda tüm hayalleri kırılır ve istediği şeyin bu olmadığının farkına varır. kahvaltı da tavuk döner yemek koyar gence.. etrafında hep hatunlar varken şimdi okuduğu bölümde toplasan 20 tane hatun olması üzer tabi. ya da hiç bir sosyal yaşantısının olmaması krize sokar biraz da... birey şu halini gördükten sonra yeni kararlar alır ve girişimlere başlar...

chapter6: düzen kurma ve yatay geçiş çalışmaları.

kişi baktı ki buralarda yapamıyor... en azından memleketime geri döneyim, en azından hem sene kaybetmemiş olurum hem de ailemle yaşarım der. çünkü ailesinin değerini daha iyi anlar. bu dönme olayını da notlarını yüksek tutarak , yatay geçişle yapmak ister... ders calısmaz ama inanır yatay geçiş yapmaya. evdekilere bişey söylemez. çünkü " beklentilerin olmasından doğan hayal kırıklığını " çok iyi anlamıştır. onları daha fazla üzmek istemez...
her neyse, düzen konusunu da, sabah erken kalkıp kahvaltısını edip, gazete okuyarak halletmeye calısır. bi kaç gün böyle devam eder ama, ertesi gün erken kalkmak için bi sebep bulamayınca tekrar salar kendini... yani 2. öğretimde çok fazla düzen kuramıyor insan....

chapter7: üniversiteyi bırakmak istemek.

kişi ilk vizelerden sonra belli bi ortalama düzeyinin üstünde kalmıştır ama yatay geçiş için yeterli değildir bu puanlar... baktı olacak gibi değil, kişi üniversiteyi bırakıp bi daha hazırlanmak ister. çünkü hiçbir şey istediği gibi gitmez. ne bi hatun bulabilmiştir kendisine ne de bi sosyal yaşantısı vardır adam akıllı.. 4 sene boyunca böyle yaşayacağını düşünmek, kalp krizine sürekli tetikte kalmasını sağlıyordur. o da dayanamayıp evdekilere " ben üniversiteyi bırakıyorum, gelip tekrar hazırlanıcam " der... evdekiler bi kaç soru sorar, niye böyle oldu oğlum falan der ama cevaplar çok kaçamaktır. olmadığını söyler ama evdekilerin anlamasını beklemz... evdekiler üzülür haliyle , anne ağlamaktan gece yatamaz. baba üzülür, o da yatamaz... halbuki onların oğullarından istedikleri sadece okulunu okuyup, memlekete döndüğünde kendisinde bir mühendis sıfatı olmasıdır. " sen mutlu değilsen atla gel " der evdekiler...
o zaman koyar insana. en büyük mutluluklarından birini bile 2. plana atabiliyorken evdekiler sırf kendi egosu, mutluluğu uğruna nasıl okulu bırakabileceğini düşünür... biraz daha düşünür... hem düşünür hem ağlar... sonra evdekilerin mutluluğunun kendi mutluluğunun önünde olması gerektiğini anlar... sadece mesleğine odaklanır ve üniversiteyi yazdığı güne lanet eder... evdekiler de onun daha çok rahat etmesi için elinden geleni yapar ama onun için 4 yıl, yaşadığı memlekette exziyet olarak geçecektir....

sonuç olarak ; böyle şeyler biraz da insan da bitiyor kanaatimce. sosyal olmayı deneyip, ünivcersitedeki klüplere falan kayıt olursanız 2. öğretim bile olsanız gayet güzel bi yaşam sürebilirsiniz.. üniversiteye hazırlanan kişilere de bi kaç bişey söylemek istiyorum o kadar yazdım; tercih yaparken bu tür zorlukları düşünsünler, gerçi çok da uzun yazdım okurlar mı bilmiyorum ama... her neyse, şehir dışına çıkcaksanız bile adam akıllı bi yere gidin anasını satim. benim gibi ağlamayın sonra...

özet geç piç diyenlere: 2. öğretimim ve istemediğim bi şehirde okuyorum. hayatim sikildi amk.

edit: zaman her şeyin ilacıymış bir de.. zamanla oturuyor her şey.
bölümünüzü seviyorsanız, şehire de alışabiliyorsunuz bi yerden sonra.
eşek gibi ders çalışmak zorunda olmak, fikirsiz insanlarda oluşan bir ortamın içinde okumak zorunda olmak, maddi zorluklarda bunu eklenirse oluşacak yalnızlık ve şevk kırılması ile hayattan soğumak.. evet 4, 5 senelik bir zindan hayatı..