bugün
- saraca silsüpüroğlu11
- özge özacar'ın memeleri12
- anın görüntüsü18
- thusneldaa11
- ups boobss nickli yazar19
- diamond tema33
- türkiyeyi mülteci kampına dönüştüren abd11
- true bir martı olsa olacaklar8
- ülkesi savaştayken başka ülkede keyif süren kansız9
- çinliler her şeyi üretebiliyor türklerin neyi var23
- evlenmeyenlerin seks yapmadan ölüp gitmesi9
- ne zaman evleneceksin diye soran akraba11
- oktay kaynarca'nın türkiyeliyim açıklaması22
- kayseri de atatürk heykeline baltalı saldırı13
- millet öğle yemeğine çıkarken yeni uyanan tipler8
- özgür özel13
- abber'ın ruh hastası olması26
- babalar günü17
- kitap okuyan erkek10
- sevgiliyle aynı evde yaşamak9
- kaka'nın eşinin boşanma gerekçesi9
- diyanetin türkleri araplara şikayet etmesi14
- sözlükteki 11 yaşında yazar olması19
- buralarda dinsiz denen bir tarzan varmış17
- ne hissediyorsun8
- larisalisa12
- steven s power law10
- gideon reid morgan jj25
- kurban eti dağıtmak mecburi mi12
- yazarların başarılı olduğu dersler11
- kendini hunharca teşhir eden liberal türk kızları12
- ismeti yazar yapan moderatör13
- memati1923'ün gelişiyle başlayan süreç13
- yatakta fırtına gibi esen erkek12
- inciden yazar nakli13
- yazın göt boyunda şort giyen kızlar9
- dünyanın en güzel kızlarının olduğu ülkeler9
- yazarlarin orgazm olurken kurduklari cumleler8
- 15 haziran 2024 macaristan isviçre maçı9
galiba şuan en çok üzüldüğüm durumlardan biridir boğaziçinin durumu.
o ne la ne diyonuz.
Ülkenin en hatırı sayılır değerlerinden biri iken, gereksiz kararlarla nasıl dibe battığına şahit olduğumuz üniversite.
üniversite giriş sınavlarındaki tercihler ne yazık ki hayvanat bahçesini içermiyor.
şart olmuştur.
yerine hayvanat bahçesi yapılması çocuklar için hayırlıdır.
yerine hayvanat bahçesi yapılması çocuklar için hayırlıdır.
https://yetkinreport.com/...n-imhasi-ve-restorasyonu/
Boğaziçi Üniversitesi’ne son 28 ayda yapılanlar, bir üniversiteyi imha etmek için iyi çalışılmış bir şablon gibi: Üniversitenin tepesine bir kayyum rektör atanır. Bu kayyumun tek özelliği, partiye sadakatidir. Üniversitenin karar organları olan Senatosu ve Yönetim Kurulunda çoğunluk sağlayabilmek için jet hızıyla iki yeni fakülte, üstüne de bir enstitü kurulur. Yeni birimler kadrolaşmak için çok pratiktir: Bu yeni birimlere olduğu gibi üniversitenin her yerine hem üniversitenin mevcut yönergelerine, hem de yürürlükteki kanunlara aykırı şekilde, adrese teslim ilanlarla, liyakatten çok aidiyete dayalı olarak personel alınır.
Mevcut yüksek okul ve enstitü müdürlerini değiştirmek, rektörün yetkisindedir; onlar değiştirilir. Dekanları değiştirmek, YÖK’ün yetkisinde, o zaman onlara soruşturma açılır ve YÖK buna istinaden görevden alır. Üniversite dışından, politik sadakatlerinden emin olunan akademisyenler getirilir; dekan olarak atanır. Genel sekreter olarak, yine dışarıdan politik kimliği olan bir kişi getirilir. Mevcut idari kadro, bezdirilir, emekli olur ya da sürülür. Üst düzey memurların hepsi, parti belediyelerinden, kadrolaşma ve ihale yapmada uzman iş bitirici elemanlarla değiştirilir; normalde atanamayacakları daire başkanlıklarına atanmaları için iyi bilinen hüllelere başvurulur; üç günlüğüne fakülte sekreterliğinde görev, oradan hop yukarıya.
Üniversitede her şey altüst edilir: Ona soruşturma, buna sürgün; o dersi kapat, bu hocayı uzaklaştır. Orayı taşı, burayı kapat; o binayı yık; mekanı yok et. Kapalı ihaleler yapılır; hizmet veren işletmeler değiştirilir. Okulun mezunlarının, emekli hocalarının okula girmeleri yasaklanır; Mezunlar derneği kanuna karşı hileyle, usulsüzce ve zorla yerinden çıkarılır. Üniversitenin mezunlar derneği yerine, başkalarının da üye olabildiği bir dernek, üniversitede haremlik-selamlık faaliyetler düzenler, amaçlanan kültürel iklimin işaretini verir.
Bu yapılanların amacı: Kültürel savaşlar
Bu yapılanların amacı ne? Niye bir ülke uluslararası tanınırlığı yüksek, önde gelen bir araştırma üniversitesine bunu yapar, imha etmeye çalışır? Prestijli bilimsel dergi Nature Human Behaviour için, Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Biray Kolluoğlu ile yazdığımız yazıda, bu konuyu ele aldık: 20 senelik iktidarlarında elde ettikleri başarılar konusunda hiç mütevazı olmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir alanda başarısız olduklarını itiraf ediyor ve kültürel hegemonyayı sağlayamadıklarını söylüyor.
Üniversitelerde yapmaya çalıştıkları, eskiyi yıkmak, kendi kültürel iklimlerini yerleştirmek, kendi elitlerini yaratmak. Şehir mekanlarının yeniden düzenlenmesi, medya ve sanat dünyasına müdahaleler, hep bunun için. Ancak tabii ki, en acımasız mücadele, eğitimde oluyor. 4+4+4 sistemi, dini eğitim güçlendirilirken proje okulların zayıflatılması, hep bunun için. Aynı mücadele, üniversitelerde de veriliyor.
Her ile bir üniversite
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında, Türkiye’de 93 üniversite vardı. Şimdi bu sayı 208 Her ile bir üniversite sloganı ile, gerekli olup olmadığına, ya da bu eğitimin o bölgelere uygun olup olmadığına bakılmaksızın, her ile bir üniversite açıldı. Gazeteci Tuğba Tekerek, “Taşra Üniversiteleri: AKP’nin arka bahçesi” kitabında bunu anlatıyor. Tekerek’in incelediği üniversitelerin ortak yönü, akademik kriterler değil, belli bir gruba sadakat ilkesi etrafında istihdam edilen kadrolardan oluşması ve bu grubun idarecileri tarafından mutlak bir hiyerarşi ile yönetilmeleri.
istihdamda dini inanç, mezhep sorgulanıyor. Öğretim üyesi olmak için de liyakat değil idarecilere yakınlık, torpil öncelikli seçim kriteri olarak kullanılıyor. Öğrencilerin de dayatılan öğreti ve yaşam tarzını sorgulamadan benimseyen sadık müritler haline gelmeleri bekleniyor. Bu içe kapanık, liyakate değil sadakate dayalı istihdamın kaliteli bir üniversite kadrosunu amaçlamadığı çok açık; öyle de olmuyor zaten. Öte yandan, buralarda yaratılan içe dönük itaat kültürü, kültürel çoraklaşma, tek kişiye bağlı hiyerarşik karar alma ve liyakat yerine sadakate bağlı kadrolaşma, köklü araştırma üniversitelerine empoze edilmeye başlanıyor. Teker teker tüm köklü üniversiteler, çoraklaşıyor, vasatlaşıyor.
Üniversitenin direnişi
28 aydır bu yapılanlara her gün direndik. Üniversitenin yasal karar alma organlarında, komisyonlarda, yönetim kurullarında karşı çıktık. Sözümüz dinlenmeyip usullere aykırı işlemler yapılınca itirazımızı mahkemelere taşıdık. Yapılan her usulsüz işleme dava açtık. Bulabildiğimiz her mecrada itirazımızı dillendirdik: Üniversiteye, YÖK’e şikayette bulunduk; kamu denetçisine yazdık; değişik kurumlara şikayette bulunduk; meclisteki vekillerimize gittik; yazılar yazdık; televizyona çıktık; röportajlar verdik. Kabul etmedik, vazgeçmedik. Hiç biri olmayınca, sessizce itirazımızı sürdürdük: Her gün öğlen tatilinde, Magna Charta’ya referansla 12:15’te, mezuniyet törenlerinde giyilen akademik cübbelerimizi giyip sırtımızı rektörlüğe dönüp 15 dakika sessiz bir nöbet tuttuk. Bu duruşumuzu milyonlarca kişi izledi; beğendi. Ancak müdahaleler dinmedi; devam etti.
Sesimizi Meclisteki tüm partilere duyurmaya çalıştık. Muhalefet partileri sesimizi duydu; programlarında üniversite reformuna yer verdi. Bu reform gerçekleşene kadar üniversite hayatta kalacak mı? 160 yıllık bir üniversite, bu vasatlaştırmadan kurtulabilecek mi? Biz bunu umuyoruz. Bunun için, yapılan her hukuksuzluğa dava açtık. Açtığımız davaların sayısı yüze yaklaştı. Eğer adalet ölmediyse, bu davaları kazanacağız. Yapılan her hukuksuz işi tersine çevirecek, yapanın yanına kalmadığını göstereceğiz. Başarırsak, bu da “Üniversitenin restorasyonu şablonu” olacak.
Yazar: Lale Akarun
/ 07 Nisan 2023, Cuma / Oda: Hayat
Boğaziçi Üniversitesi’ne son 28 ayda yapılanlar, bir üniversiteyi imha etmek için iyi çalışılmış bir şablon gibi: Üniversitenin tepesine bir kayyum rektör atanır. Bu kayyumun tek özelliği, partiye sadakatidir. Üniversitenin karar organları olan Senatosu ve Yönetim Kurulunda çoğunluk sağlayabilmek için jet hızıyla iki yeni fakülte, üstüne de bir enstitü kurulur. Yeni birimler kadrolaşmak için çok pratiktir: Bu yeni birimlere olduğu gibi üniversitenin her yerine hem üniversitenin mevcut yönergelerine, hem de yürürlükteki kanunlara aykırı şekilde, adrese teslim ilanlarla, liyakatten çok aidiyete dayalı olarak personel alınır.
Mevcut yüksek okul ve enstitü müdürlerini değiştirmek, rektörün yetkisindedir; onlar değiştirilir. Dekanları değiştirmek, YÖK’ün yetkisinde, o zaman onlara soruşturma açılır ve YÖK buna istinaden görevden alır. Üniversite dışından, politik sadakatlerinden emin olunan akademisyenler getirilir; dekan olarak atanır. Genel sekreter olarak, yine dışarıdan politik kimliği olan bir kişi getirilir. Mevcut idari kadro, bezdirilir, emekli olur ya da sürülür. Üst düzey memurların hepsi, parti belediyelerinden, kadrolaşma ve ihale yapmada uzman iş bitirici elemanlarla değiştirilir; normalde atanamayacakları daire başkanlıklarına atanmaları için iyi bilinen hüllelere başvurulur; üç günlüğüne fakülte sekreterliğinde görev, oradan hop yukarıya.
Üniversitede her şey altüst edilir: Ona soruşturma, buna sürgün; o dersi kapat, bu hocayı uzaklaştır. Orayı taşı, burayı kapat; o binayı yık; mekanı yok et. Kapalı ihaleler yapılır; hizmet veren işletmeler değiştirilir. Okulun mezunlarının, emekli hocalarının okula girmeleri yasaklanır; Mezunlar derneği kanuna karşı hileyle, usulsüzce ve zorla yerinden çıkarılır. Üniversitenin mezunlar derneği yerine, başkalarının da üye olabildiği bir dernek, üniversitede haremlik-selamlık faaliyetler düzenler, amaçlanan kültürel iklimin işaretini verir.
Bu yapılanların amacı: Kültürel savaşlar
Bu yapılanların amacı ne? Niye bir ülke uluslararası tanınırlığı yüksek, önde gelen bir araştırma üniversitesine bunu yapar, imha etmeye çalışır? Prestijli bilimsel dergi Nature Human Behaviour için, Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Biray Kolluoğlu ile yazdığımız yazıda, bu konuyu ele aldık: 20 senelik iktidarlarında elde ettikleri başarılar konusunda hiç mütevazı olmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir alanda başarısız olduklarını itiraf ediyor ve kültürel hegemonyayı sağlayamadıklarını söylüyor.
Üniversitelerde yapmaya çalıştıkları, eskiyi yıkmak, kendi kültürel iklimlerini yerleştirmek, kendi elitlerini yaratmak. Şehir mekanlarının yeniden düzenlenmesi, medya ve sanat dünyasına müdahaleler, hep bunun için. Ancak tabii ki, en acımasız mücadele, eğitimde oluyor. 4+4+4 sistemi, dini eğitim güçlendirilirken proje okulların zayıflatılması, hep bunun için. Aynı mücadele, üniversitelerde de veriliyor.
Her ile bir üniversite
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında, Türkiye’de 93 üniversite vardı. Şimdi bu sayı 208 Her ile bir üniversite sloganı ile, gerekli olup olmadığına, ya da bu eğitimin o bölgelere uygun olup olmadığına bakılmaksızın, her ile bir üniversite açıldı. Gazeteci Tuğba Tekerek, “Taşra Üniversiteleri: AKP’nin arka bahçesi” kitabında bunu anlatıyor. Tekerek’in incelediği üniversitelerin ortak yönü, akademik kriterler değil, belli bir gruba sadakat ilkesi etrafında istihdam edilen kadrolardan oluşması ve bu grubun idarecileri tarafından mutlak bir hiyerarşi ile yönetilmeleri.
istihdamda dini inanç, mezhep sorgulanıyor. Öğretim üyesi olmak için de liyakat değil idarecilere yakınlık, torpil öncelikli seçim kriteri olarak kullanılıyor. Öğrencilerin de dayatılan öğreti ve yaşam tarzını sorgulamadan benimseyen sadık müritler haline gelmeleri bekleniyor. Bu içe kapanık, liyakate değil sadakate dayalı istihdamın kaliteli bir üniversite kadrosunu amaçlamadığı çok açık; öyle de olmuyor zaten. Öte yandan, buralarda yaratılan içe dönük itaat kültürü, kültürel çoraklaşma, tek kişiye bağlı hiyerarşik karar alma ve liyakat yerine sadakate bağlı kadrolaşma, köklü araştırma üniversitelerine empoze edilmeye başlanıyor. Teker teker tüm köklü üniversiteler, çoraklaşıyor, vasatlaşıyor.
Üniversitenin direnişi
28 aydır bu yapılanlara her gün direndik. Üniversitenin yasal karar alma organlarında, komisyonlarda, yönetim kurullarında karşı çıktık. Sözümüz dinlenmeyip usullere aykırı işlemler yapılınca itirazımızı mahkemelere taşıdık. Yapılan her usulsüz işleme dava açtık. Bulabildiğimiz her mecrada itirazımızı dillendirdik: Üniversiteye, YÖK’e şikayette bulunduk; kamu denetçisine yazdık; değişik kurumlara şikayette bulunduk; meclisteki vekillerimize gittik; yazılar yazdık; televizyona çıktık; röportajlar verdik. Kabul etmedik, vazgeçmedik. Hiç biri olmayınca, sessizce itirazımızı sürdürdük: Her gün öğlen tatilinde, Magna Charta’ya referansla 12:15’te, mezuniyet törenlerinde giyilen akademik cübbelerimizi giyip sırtımızı rektörlüğe dönüp 15 dakika sessiz bir nöbet tuttuk. Bu duruşumuzu milyonlarca kişi izledi; beğendi. Ancak müdahaleler dinmedi; devam etti.
Sesimizi Meclisteki tüm partilere duyurmaya çalıştık. Muhalefet partileri sesimizi duydu; programlarında üniversite reformuna yer verdi. Bu reform gerçekleşene kadar üniversite hayatta kalacak mı? 160 yıllık bir üniversite, bu vasatlaştırmadan kurtulabilecek mi? Biz bunu umuyoruz. Bunun için, yapılan her hukuksuzluğa dava açtık. Açtığımız davaların sayısı yüze yaklaştı. Eğer adalet ölmediyse, bu davaları kazanacağız. Yapılan her hukuksuz işi tersine çevirecek, yapanın yanına kalmadığını göstereceğiz. Başarırsak, bu da “Üniversitenin restorasyonu şablonu” olacak.
Yazar: Lale Akarun
/ 07 Nisan 2023, Cuma / Oda: Hayat
güncel Önemli Başlıklar