bugün

her ne kadar avrupayı görüp orayı türkiyeden çok sevsemde "lan hakikaten insana değer veriliyo burda" desemde genede yapmayacağım eylemdir.şuan bir çok türk genci alevisiyle sunnisiyle lazıyla çerkeziyle bu eylemi düşünmektedir ama şunuda bilin ki bütün bu olanlar dış devletlerin yaptırımıdır yıllardır bu ülkeyi bir adım götüremeyen dış devletlerin oyunundan bahsediyorum."sağcı-solcu""alevi-sunni""türk-kürt""müslüman-kafir""domuzgribi-kuşgribi-deli dana" birçok ülke aştı artık bu konuları ama bizi hala dinden ırktan vatandan milletten vurmaya çalışıyorlar.örgütler ve çetelerle savaşmak insan düşüncesiyle savaşmaktan daha zor arkadaşlar.işin özeti bırakın ülkeden kaçmayı göç etmeyide duralım hepbirlikte mücadele edelim bu ülkede eskilerin yaptığı gibi sırt sırta dizdize yanayana.
doğu coğrafyası cehaletten kurtarılamaz.

imkanınız varsa, kaçın kurtarın kendinizi...
Avrupada ırkçılık olmasa ve göçmenlere 2. sınıf insan muamelesi yapılmasa, hiç düşünmeden yapacağım eylem ama orada da hayatım pek farklı olmayacak.
harika bir eylem. her saniye bunu düşünüyorum biliyor musun sözlük, hatta türkiye'de bir gelecek hayal etmiyorum artık.

bu ülkede istediğiniz gibi yaşayabilmek en büyük lüks. kurallara uyuyorsanız, kadınsanız, lgbt bireyi iseniz, inancınız müslümanlık değilse ya da ateistseniz, giyim tarzınız farklıysa, sevgilinizle evlenmeyi düşünmüyorsanız, sanatla ilgili herhangi bir meslek grubunda çalışıyorsanız... bu ülkede anormalsiniz. kurnazlığın, cahilliğin, bilmişliğin, gösterişin anavatanıdır türkiye. herkesin herkese takabildiği bir etiketi vardır. mesela ben beyaz türk şişko feminik kezban'ın tekiyim.

bu ülkede kimse kimseye saygı duymaz. herkes had bildirme peşindedir. yaşlılar gençlere had bildirir. öğretmenler sırf eteği dizinin üstünde diye 16 yaşındaki kızlara orospu iması yapıp had bildirir. müdürler çalışanlarına had bildirir. müşteriler alışveriş yaptıkları yerlerde çalışanlara had bildirir. feminist eylemleri bile 12 saat boyunca bir standda durmak zorunda kalan bir kızcağıza had bildirerek yapıyoruz biz. veganlar burger king basarak had bildiriyor. herkesin bir üstünlüğü var ve o üstünlük üzerinden yılların getirdiği öfkeyi haketmeyenlere atıyor insanlar.

kaç kere yazdım, yine yazıyorum, avrupalının rutin haline getirdiği şeyler türkler için ayrıcalık. batıda insanların her yaz yapabildiği tatilleri türkiye'de orta-üst kesim yapabiliyor. orta-üst kesimin gittiği sıçana kadar her şey dahil antalya otellerinde kalan rusların fakirlikten ağızları kokuyor. burada köyler dışında kaç kişi bahçeli, kocaman evlerde oturabiliyor? bok atılan batıda ebesinin nikahında diğer elit site sakinleriyle yaşamak yerine bahçeli, kocaman evlerde yaşamak yaygın. hani burada sık sık muhabbeti yapılır, türk kızları neden obez diye, başka bir konu yokmuş gibi, türklerin bu kadar sağlıksız olmasının sebepleri sporsuzluk ve deli gibi karbonhidrata abanmaktır. et fiyatlarına bir bakın, sonra da çevrenizdeki 30 yaş üstü insanlara. erkeklerde 9 aylık hamile gibi bir göbek, kadınların en fitinde bile yağlanma göreceksiniz. ülkede spor kültürü olmadığı için, parklarda koşu yapmak bile elit görüldüğü, bisiklet yolunda piknikler yapıldığı için götler ve göbekler kocaman.

ben zaten baştan beri sevmedim bu ülkeyi... etiketime bir de ''batı yalakası''nı ekleyin,okuduğum bölümden dolayı en güzel ingiliz köpeği olur gerçi...
Mustafa Kemal ve arkadaşları, vatan savunmasında canını hiçe sayanlar siz terk edip cahile bırakasınız diye mi mücadele ettiler?: O zamanki şartlar daha mı iyiydi, toplum daha mı bilinçliydi acaba? Biraz düşünelim.
Nispeten eğitimli ve görgülü addettiğimiz ve kendimi de içinde saydığım grubun çoğu ne yazık ki kişisel çıkar ve rahatını toplumun ilerlemesi ve rahatına tercih eder vaziyette(Bu bir genelleme tabii ki olumlu örnekleri kenara koyarak söylüyorum.) Bir boş vermişlik, böyle gelmiş böyle gidercilik, farklı bir karamsarlık ve kadercilik hakim. Çürümüşlüğü, cehaleti, kabalığı, hırsızlık/yolsuzluğu eleştiriyoruz, güzel. Serdar Kuzuloğlu'nun dediği gibi; ''Ülkenin durumu ortada tamam da sen ne yaptın kardeşim?'' Kimse taşın altına elini koymuyor. Kötüden bahsetmek, eleştirmek dışında iyiyi yapmak, yapılmışın yanında yer almak vb. çabalarımız yok. Varsa bile kayda değer değil.
Eleştirdiğin, muhalif olduğun 2 çalışıyorsa sen 4 çalışacaksın, fikrinin mücadelesini vereceksin. Bugünün meselesi değil sadece bu. Aziz Nesin'in sözüdür; ''Aydın insan cesur olmalı, sesi gür çıkmalı''. Bedeli büyük biliyorum, bu uğurda canını kaybedenleri biliyoruz. O güzel insanlar, bize ışığın taşınması adına ilham, örnek olmalı. Ama gerçekte gözümüz korkuyor, daha fazla kabuğumuza çekiliyoruz. Düşmanın yüzünü güldürüyoruz.
Düzenden rahatsız olanın sayısı çok. Azımsanmayacak kadar çok hem de. Benzer düşüncede olan çevrenizdeki insanları bir düşünün. Ya da sosyal medyada yazılanları. Bir şekilde birlik olmak, ortak hareket etmek zorundayız. Milli mücadelenin kilit noktası da buydu. Videonun en can alıcı nokta umutların kaybedilmesi meselesi. Hayır kardeşim, önce mücadeleni vereceksin. Kaç kere başarısız oldun, kaç kere kaybettin de umudunu tükettin? Son tahlilde umut sen olacaksın.
Biz de çekip gidersek geri dönebileceğimiz bir toprağımız, bahçemiz kalmayacak. Ve gittiğin yerde daima yersiz yurtsuz olacaksın. Sana haklar verilmiş olsa da, en müreffeh ülkeye gitsen de kalbinin bir yanı üşüyor olacak. Soru işaretlerini yok edemeyecek, en sevinçli anında bile bir burukluk yaşayacaksın. Dünya vatandaşı oldum ben diye kendini kandırabilirsin belki.

güzel çalışmalara imza atan 140journos adlı youtube kanalı seküler göç diye bir video hazırlamış konuyla alakalı:

https://www.youtube.com/watch?v=WNWQO70amq4&t=2s *
savaşman gerekse bile kalıp savaşacaksın, öyle kaçmak yok. öyle kaçacaksan, mustafa kemal atatürk'ü kendine örnek almayacaksın. öyle kaçacaksan milli bayram kutlamaları yapılmıyor diye kudurmayacaksın. öyle kaçacaksan, ülkeyi kollarına bıraktığın cahillere ışık olmadan bırakıp gideceksen, onlara kızmaya hakkın yok kardeşim.
https://youtu.be/WNWQO70amq4

seküler göçün nedenleri incelenmiş.

duygusal insanların kaçınılmaz olarak aklına giren fikir. videoyu izlediğinde konuşan herkesin bu ülkede kaldıramadığı, canına tak eden şeyin duygusal temelli olduğunu fark ediyorsun. bunu fark etmek için bir video bir röportaj mı gerekli hayır. etrafınızdaki duygudan yoksun kimselere ve olaylara bakın yeter.

tamam savaşalım. ama neye karşı savaşacağımızı da bilelim. ki biz biliriz ki ''En büyük savaş cahilliğe karşı yapılan savaştır. Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir.''
Tüketim toplumuna alışıp rahatlık batan güruhun klasik cümleleri... Bunlar her yıl "yaşanmazz bu ülke siktir olup gitmek istiyorum " gibi bir yakarışta bulunurlar ama bir türlü gitmezler. Birde mustafa kemal atatürk'ten dem vurmuşlar. O zamanın gençleri ve yaşlıları sana bir vatan bırakmış sen burda telefonun yada pc başında kıçını kırıp oturmuşsun "çekilmezz yaaaa bu ülke " deyip algı yapıyorsun bir siktirin olup gidinde kurtulalım sizden efenimm olmuyor böyle....
Sehir

'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.

( Çeviren: Cevat Çapan )

Konstantinos Kavafis
(bkz: #38551104)

ayrıca Mehmet Emin Değer'in Oltadaki Balık Türkiye adlı kitabında geçen şu bölümü paylaşmak isterim:

---------------------
Bunun özellikle günümüze her açıdan ağırlığını koymuş olan ABD emperyalizminin etkisi altında kolay olmadığı bilinmeli ve ona uygun strateji saptanmalıdır.
Çünkü ABD, az gelişmiş ülkeler için hazırladığı özel programlarla, ülkelerin bağımsızlık bilincini etkileyerek ulusal bilinci denetim altına almaktadır. Yabancı dille yapılan eğitim, bizim gibi ülkelerde ulusal bilinçten yoksun, yalnız kişisel çıkarlarını gözeten insanlar yetiştirme yöntemidir. Biz bu yöntemi tarihimizden ders almayı bilmediğimiz için, eğitim sisteminin temeline oturttuk ve günümüzün gençliğini yetiştirdik. Şimdi onları ulusal bilinçten yoksun diye eleştirmeye hakkımız var mı diye sormadan, yurt dışına kaçıyorlar diye hayıflanıyoruz. Evet her ulusal konuda olduğu gibi, Mustafa Kemal Atatürk, gençlerimizin yabancılar tarafından eğitilmesinin sakıncalarını içeren 3 Ocak 1922 tarihli yazısıyla (muhtıra) o dönemin ilgililerini değil, günümüzün ve geleceğin ulusalcılarını uyarmak istemiştir. Muhtıra, iç işleri Bakanlığı'na yollanmıştır. Bu muhtıradan bir bölümü okuyarak düşünelim. Mustafa Kemal'e kulak verelim, dünümüzü ve geleceğimizi düşünelim:
''Hiçbir hükumet, kendi uyruğunda olan on binlerce çocuğun, kendi yurdu içinde, bir yabancı kurum tarafından, her türlü denetimden uzak büyütülmesine, onlara istenenin aşılanmasına izin veremez. Buna izin vermek, çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve yaşayacakları çevre ile çatıştırmak zorunda bırakmaktır. Bu ise gerek o çocukların, gerek içerisinde yaşayacakları halkın yıkımını hazırlamaktır. Bunu yasaklamak ise hükümletin görevidir.
Bundan dolayı, Amerikalılarca örnek çiftlik vb. kurumlar kurup buralarda kendi uyruğumuzdan olan binlerce çocuğun Türk hükumetine ve (Türk) ulusuna karşı sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetişmelerine izin veremeyiz.''
-------------------
Ekşi sözlükte kendisiyle aynı fikirde olduğum bir yazarın entry sini aynen yazıyorum.

ben ve tanıdığım aklı başında bir çok arkadaşımda gördüğüm durum şu ki artık bu ülkenin vatandaşı gibi hissetmiyoruz kendimizi. ortak değerlerimiz denilen şeylerin aslında nasıl yalan ve sabun köpüğü şeyler olduğunu son 20 yılda gördük. buradaki kalburüstü eğitim almış, iki sayfa kitap okumuş, yurtdışı görmüş arkadaşlar sorsunlar kendilerine acaba hangi anadolu şehrinde şehir halkı sizi garipsemez ya da büyük şehirlerdeki semtlerin % kaçında gece rahat rahat gezebilirsiniz, bir oto sanayiye gittiğinizde naif ve insancıl tarafınızı azıcık belli ettiğinizde ustanın sizi nasıl kazıklayacağını hanginiz düşünmüyor ? ateist olanlarınızdan kaçınız bir dükkana girerken sırf 1-0 geride başlamayayım mevzuya diye yalandan selamun aleykum demek zorunda hissetmiyor? bu örnekler sabaha kadar uzar ama emin olduğum bir şey var ki ben ülkenin insanı değilim , benim o sokak röportajlarında gördüğüm insanlarla ortak bir değerim olamaz.
20.12.2020 03:12 ~ 21.12.2020 01:15 egzerli