bugün

öncelikle,
çözüm süreci hangi amaçla, kim tarafından, hangi tarihte başlatıldı?

3 Ocak 2013 tarihinde
- Ayla Akat
- Ahmet Türk
- Altan Tan
isimleri imralıya görüşmeye gitti. görüşmenin konusu hükümetin, yani dönemin başbakanının geri çekilme isteğiydi. Erdoğan PKK'yı Türkiye'de istemiyordu. Türkiye'nin güçlü bir ülke olduğu PKK'nın hiç bir şekilde başarı elde edemeyeceği, karşılıklı kayıplar verildiği ve BDP'nin kan siyasetini bıraktığında demokratik anlamda hak elde edebileceğini söyleyen kişi, dönemin başbakanı Erdoğan'dı. Talep imralıda olumlu olarak karşılandı. Git gide güçlenen bir türkiye ve hayal olmuş kürdistan projesi. 3.dönemini de başarılı geçiren bir siyasi partinin olduğu ortamda, şehitlerle dikkat çekmeye çalışan bir örgüt dışında bir şey kalmamıştı. Amaçları olan Kürdistan kenarda kalmıştı. Gündeme getiremiyorlardı.

çekilme başlayacaktı. müzakereler tamamlanmıştı. zannedildiği gibi PKK'ya ayrıcalık falan tanınmadı. Perde arkasında gizli pazarlıklarla bir devlet sözü falan verilmedi. Bu günkü duruma bakarak ta o zaman MHp ve CHP'nin "perde arkasında neler peşkeş çekildi?" sorularının sadece gündem bulandırma amaçlı sorulduğunu anlayabilirsiniz. çekilmenin başlaması için, yasa çıkmalıydı. PKK'lılar şehirlerden, köylerden geçerken karşılaştıkları askerler tarafından vurulmamalıydı. şart buydu. bunun için yasanın çıkması gerekiyordu. erdoğan yasa çıkartmayı ileri tarihe erteleyerek iller yönetiminde 11. maddede değişiklik yaparak askeriyenin operasyon emrini valiliklere bağladı. valileri de çağırıp yaptığı toplantının gündemi buydu. askeriye sizden izin alacak. siz bu tarz çekilmelerde müdahale izni vermeyeceksiniz diye. öyle de oldu.

Şimdi Demirtaş, Erdoğan "yasa masa yok" dedi diyerek süreci bitirdi dedi. Erdoğan o tarihlerde bir ülkeden dönerken uçakta, çıkarken silahları bırakacaklarını hatırlatarak devlet olarak söz verdiklerini, gerekli değişiklikleri yaptıklarını ve bunun da üzerine dağda yaşadıkları hayatın insan hayatına benzemediğini, ülkeyi terk ettikten sonra bir çoğunun gerçekten insan gibi hayat yaşayacağını anlattı. Yasa hukukçuların uzun sürecek uyarısı sonrasında ertelenerek, yukarda bahsettiğim düzenleme ile bunların yurt dışı çıkış işlemleri başlamıştı.

Yasa konusunda son bir söz, dönemin Adalet Bakanı, burada bir süre teröristlere dokunulmayacak diye yasa çıkartıldığında, kimin hangi örgütten olduğunu ayırt edemeyiz diye yasaya karşı çıkmıştı, hatırlıyorum.

Yasa konusunda Öcalan'ın "yasa olsa daha iyi olurdu ama, yine de çekilmeye başlayın" talimatını kandil riskli bulsa da, istemeye istemeye çekilme başladı. PKK sürüsü ülkemizden temizleniyordu.

Öcalan resmi duyurusunu 21 Mart 2013 Newroz’unda yaptı:
“Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyasi sürece kapı açılıyor... Artık silahlar sussun fikirler konuşsun noktasına geldik. Yine diyorum ki artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir... Bu mücadeleyi bırakmak değil daha farklı bir mücadeleyi başlatmadır...”

Daha sonra süreci izlemek için, doğuda ve batıda daha net anlatabilmek için Akil insanlar Heyeti oluşturuldu. Kandilde, doğuda ve batıda gayet akıllıca karşılandı. Bu insanlar aslında kardeş olduğumuzu, PKK gittikten sonra kardeş olarak bu ülkeyi paylaşabileceğimizi anlattı. Akil insanlar Heyeti, Türkiye için yeni bir dünyanın kapısını aralıyordu. Mecliste oluşturulan bunları izleme komisyonuna CHP ve MHP üye dahi vermemişti. Türkiye'nin bu büyük kalkınma hareketi, Erdoğan tarafından yönetiliyor ve Demirtaş'ın da, "çözüm sürecini güçlü lider erdoğan başlattı" sözleri ile tastik ediyordu.

Selahattin Demirtaş, sonrasında çekilme takvimini açıkladı. 7 Mayıs 2013 günü Diyarbakır’da;
"Geri çekilme yarın resmen başlıyor. 3-4 ay süreceğini tahmin ediyoruz. Bölge halkında duyarlılık var. Aynı duyarlılık ve dikkatin, devlet ve askerî yetkililerde de olacağını tahmin ediyoruz. Geri çekilme konusunda hükümet de bazı idari tedbirleri almış durumda."

buraya kadar harika işleyen bir sistem. kürt halkı memnun, silahlar susuyor. PKK ve Devlet arasında kalmaktan sıkılan halk memnun. Devlet geliyor, biz sizinleyiz diyor, PKK geliyor onlar düşman, taş at silah sık diyor. Allak bullak bir ortamdan, gayet nezih bir ülkeye doğru Türkiye adım adım koşuyor. Kürt halkının yaşadığı sıkıntıyı, kürt bir anne anlatıyor. Oğlum geliyor, babasına olan sinirini benden çıkartıyor, babası geliyor, oğluna olan sinirini benden çıkartıyor. Birisi eşim, birisi oğlum. Hangi birine laf söyleyeyim diyor. PKK ve Devletimiz arasında da bunu yaşıyoruz diyor. Düşünsenize? Ne kadar zor bir durum. Devlet bir sürü yatırım yapıyor, dost olduğunu kanıtlıyor, bir sürü imkan sağlıyor. Ama PKK geliyor, saçma sapan şeyler anlatıyor. Bunları yaşamış olan kürt halkı konudan gayet memnundu. Ve çok mutlulardı.

Süreç çook güzel işliyordu. Herşey çok güzel olmuştu. Türkiye "huh sonunda" diyerek derin bir nefes alıyordu ki....
Paralel'in maşası, Arınç ortaya çıktı. PKK çekiliyor mu? Sorusuna "cehenneme kadar gitsinler" diyerek cevap vermişti. Hatırlarsınız. Onlarca askeri çoğuğu öldürüp elleri titremeyen, rahatça uykusunu uyuyan canilere bu söz ağır mı geldi? Her neyse, sürece bakalım. Bu söz sürece zarar verdi. Türkiye'nin rahatlamasını istemeyen Amerika Fetullah Gülen'e talimat vermişti. Süreci bitir diye. O da en yakın adamlarına 1 cümlelik talimat ile, süreci zora sokacak açıklamayı yaptırdı.

Tabi, sinsi siyaset yürüten PKK için asıl sebebin bu olmadığını daha sonra katıldığı bir programda Selahattin Demirtaş kendisi anlatmıştı.
“Fakat sonrasında Kandil ve bölge ziyaretlerimizde hep şunlar konuşuldu: ‘Bizim boşalttığımız gerilla alanlarına hızla kalekollar yapılmaya başlandı. Madem çözüm olacak, madem biz dağdan iniyoruz, bu dağların başına kalekollara ne lüzum var…’ Başbakan ise bir devletin baraj ve karakol yapması son derece doğaldır diyor. Başbakan bunu anlamıyor, anlatmak istiyorum. Yaptıkları şey sulama veya enerji için kullanılacak bir baraj değil. Askerî bir baraj. Gerillanın dağları ovaları kullanarak geçiş yapmasını engellemek için oraları suyla doldurmak için yapılan bir baraj. Dağın tepesine yapılan askerî yollar... Duble yol değil bunlar.”

Demirtaş'ı rahatsız eden, yapılan barajlar ve kalekollardı. En ufak bir sorunda PKK'nın geri dönüşü yoktu. Barajlar büyük engeldi. Kalekollar onlar için ciddi rahatsızlık vericiydi. 300'e yakın kalekolun hemen hemen yarısı tamamlanmıştı. 1 gün boyunca destek gelmese, direnecek gücü olan zırhlı binalar yapılmıştı. Oralara acil destek getirecek araçlar için ciddi yollar yapılmıştı. PKK'nın geri dönüşü yoktu anlayacağınız. Eee sonrasında ne oldu? Yemedi ve geri dönme sürecini durdurmak zorunda kaldılar. Siyasette olmazsa, PKK'yı geri getiririz düşüncesi kafalarının hep bir köşesinde vardı. Ama PKK'yı geri getiremeyeceklerdi... Kandil rahatsızdı.

işte tam o sırada çekilmeyi sekteye uğratacak ve ülkeyi çok çok sıkıntıya sokacak o mübarek süreç için ingiltere talimatını verdi. Türkiye'de Gezi parkında ingiliz ve amerikan ajanları tarafından örgütlenilecek büyük bir eylem yapılacak, PKK eylemleri gördükten sonra geri çekilmeyi unutacak, devlet PKK'ya niye gitmiyorsunuz kardeşim diyecek zamanı bulamayacaktı. 10 tane ağaç için başlatılan gezi olaylarını "hükümete karşı masum tepkimizi koyduk" diyen insanlar başlatmış olsaydı, arkasında farklı ülkelerin istihbarat örgütleri olmasaydı, olaylar bu kadar büyüyecek miydi? Kamera kayıtlarından tespit edilen ajanlar için, amerika, almanya ve ingiltere olmak üzere resmi yazılar gönderildi. Bunlar ilerde o ülkeler ile sorunlar yaşadığımızda "zaten elimizde şöyle bir koz vardı" diye ortaya konulacak. o zaman göreceksiniz ne anlatmak istediğimi. bizim erdoğan düşmanı masum gençlerimiz, türkiye'de ekonominin zarar görmesine, saatlerce canlı yayınlarla ülkenin zarar görmesine, doların fırlamasına falan filan derken, PKK'nın geri çekilmesinin durmasının da asıl sebebi haline geldiler.

Gezi olaylarına masumane katılmıştık. Çözüm sürecini biz mi sabote ettik? Evet siz sabote ettiniz malesef. Birileri çıkıp, "mesele ağaç değil anlamadın mı?" derken, olayları gerçekten anlamamıştınız. mesele çok daha büyüktü. medya kullanıldı, televizyon kanalları ki özellikle yabancı kanallar saaaatlik yayınlar ile Türkiye'de arap baharı yaşanacağını, erdoğanın devrileceğini haber yapmışlardı. twitter'da günlerce twitler atıldıkça saçma sapan hashtag'ler anında üst sıralara çıkmıştı. erdoğanın çalışma ofisi basılmıştı. son anda denizden giren özel harekatçılar sayesinde "o fotoğraf" engellenmişti. erdoğanın çalışma masası üzerine çıkılıp "erdoğan devrildi" fotoğrafı gezi direnişinin asıl fotoğrafı olacaktı. neyse ki engellendi.

Gezi olayları zannettiğinizden çok çok daha büyük şeylere vesile olacaktı. Ama, beğenmediğiniz Erdoğan dünya dengesini çok iyi kurarak, türkiye içinde "çok sert" denilen müdahale tarzı ile "ülkesini bilmeyerek felakete götüren" gençleri uyarmıştı. Ülke giderse, hepimiz gidecektik bunu anlamayan gençleri "bu ülke bizim, yakmayın" diyerek uyardı. o arada güzel bir siyasette yürüttü. içlerinden elemanları çağırarak müzakere etmeye kalktı. amaç isteklerin nereden geleceğini çözmekti. 3.köprü, 3.havalimanı dursun vs ile başlayan istekler kimden çıkmıştı? Alman istihbaratından. imzaları belliydi. Resmi yazı ile Almanya'ya gönderildi. Zamanı geldiğinde bu yazıyı hatırlayacaksınız.

Gezi olayları mevzusunu detaylandıracak olursak, çok daha farklı noktalara gidecek, biz çözüm sürecine devam edelim. Çözüm sürecini Selahattin Demirtaş ve Kandil, kalekollardan rahatsız oldukları için, devletin zayıfladığını görerek bitirmeye kalktılar. Erdoğan "yasa masa yok" dediği zamanki siyasetini devreye sokarak, bunu yasal zemine otutturdu. o zaman yok dediği yasayı bu gün çat diye çıkarttı. yasaya chp ve mhp yine itiraz etti. yasa, çözüm sürecinin devamını sağladı. demokratikleşme paketi adı altında %15'i çekilmiş PKK'nın tamamının ülkeyi terk etmesi hedeflendi. Konserlerle, çalışmalarla çözüm süreci ruhunu tekrar alevlendirerek PKK'yı ülkeden tekrar def etmeye çalıştılar.

Tabi burada bir parantez açmam gerekiyor. Hükümet tüm bunları yaparken, bir yandan da Kılıçdaroğlu'nun ve Bahçeli'nin bir şeyler yapıyormuş gibi görünmek için verdiği teklifler olsun, iftiralar olsun onlarla uğraşıyordu. Hükümet, PKK'dan ülkeyi kurtarmaya çalışırken Kılıçdaroğlu ve Bahçeli götünü kurtarmaya çalışıyordu. Yine ülke için "zerre kadar" bir şey yaptıkları yoktu. işin garibi bu olan olaylardan, Erdoğan ve ekibinin uykusuz geçen gecelerinden haberleri dahi yoktu. Ülkeyi PKK belasından kurtaralım, barış içerisinde dünya lideri yapalım diye uğraşan bir ekibin karşısında, iftira atmaya, saçma salak siyaset üretmeye çalışan dangalak 2 parti vardı.

Hükümet bunları yaparken, yanında sadece halk vardı. chp düşman, mhp düşman, pkk geri çekilmek istemediği için düşman. ve bunların hepsi aynı safta. sadece hükümetin yanında olan, artık kardeşlik ve barış isteyen türk/kürt halkıydı. PKK hükümeti Nusracı ilan ederek her alanda düşmanlığını pekiştiriyordu. geri çekilmek koymuştu. hele ki bıraktıkları yerlere dikilen götlerini tutuşturan kalekollar varken..

Demirtaş süreci sabote etmek için her türlü fırsatı değerlendiriyor. Şımarıklıkta sınır tanımıyordu. Derken Kobani olaylarında, halkı sokağa dökerek 50 kişinin ölümüne sebep oldu. Orda da suçlu hükümetti dedi, sıyrıldı. Çözüm sürecinin hükümet tarafından bitirlmesini bekliyordu. Hükümet bitirirse, halkına "bakın biz çözüm istedik, dövlet bize saldırdı" diyerek, PKK'nın arkasına halk gücünü alacaktı.

Derken seçimler geldi ve HDP söz verildiği gibi arkasında PKK olmadan değil, arkasında tam da PKK gücü ile meclise girdi. Hükümet, PKK gücü olmayan bir HDP'nin mecliste olmasından rahatsız olmayacaktı. Çünkü kürt halkı kendi temsilcisini istiyorsa, "demokratik yollarla" seçebilir. Yarın lazlar çıkıp, biz parti kuruyoruz, destekleyin deseler, söyleyecek bir şeylerimiz var mı? Hayır. Herkesin demokratik hakkı.

Amaaaa, HDP'nin sıkıntısı ne? Arkasında PKK ve Devlet Kurma hayali ile meclise gelmiş olmaları. Para vererek sanatçılardan aldıkları destek mesajları, şişirilmiş marka operasyonları, saz çalmalar falan filan.

Demirtaş'ı bu süreçte destekleyen kimdi? Amerika. Demirtaş Amerika ziyareti dönüşünde havaalanında "parti olarak" seçime giriyoruz açıklamasını yapmıştı. Amerikanın desteği ile seçim politikalarını yürütmüştü ve meclise girmişti. 1 ay süren baraj aşma kutlamaları ve şımarıklığa, arksında PKK olan bir siyasi partinin "silahlanırız" tehdidine karşı hükümet çözüm sürecinin artık tahammül edilemez noktasına geldiğini görerek "dur" demeliydi.

Tabi bu arada "birlikte iyi salladık"cıların, bu büyük amacın birer figüranı olduğunu unutmamak gerekiyor.

PKK artık demokratik olarak kazandığı başarının şımarıklığı ile, arkasındaki amerika gibi bir kaç ülkenin gazı ile artık terör estirecek hale gelmişti. çıkış yapan %15 geri gelmiş, PKK her zamankinden daha da güçlü hissediyordu kendisini.

Şimdiye kadar ses çıkartmadılar, "demekki pıstırdık" düşüncesine girip, Türkiye siyasetini tekrar karıştırmaya çalıştıklarında, bir kaç tane askerimizi şehit ettikleri anda Erdoğan "yeter artık" dedi. Çözüm sürecini zoraki ite kaka yürütmeye çalıştılar olmadı, chp süreçi baltaladı, yılmadılar. mhp sürecin ihanet olduğu iftiralarını sıraladı, yılmadılar. PKK kürt halkı nezdinde çalışmaya devam etti, yılmadılar. ama tekrar şehit haberi geldiğinde olay koptu.

Türkiye artık "barış" kelimesini rafa kaldırdı. F16'lar havalandı. Dünya tarihinde benzerine az rastlanan 75 F16 ile aynı anda bir ülkeye girip stratejik noktaların bımbalandığı operasyonlar düzenlendi. MiT'e sınırsız yetki verildi. Askere her türlü vur emri verildi.

HDP ne açıklaması yaptı? Vurmayın konuşalım.. PKK'yı vuruyorsun, ses HDP'den geliyor yine. Aylardır, ite kaka yürüttüğümüz sürece dönüp bakmazken, bombalar yağınca mı barış geldi aklınıza? devletin gerçek yüzünü görünce mi, barış kelimesini hatırladınız.

Erdoğan'ın son açıklamasında da görüldüğü üzere, çözüm süreci, o kadar emeğe rağmen PKK tarafından, diğer siyasi partilerin de desteği ile bitirilmiştir. Bundan sonrası kahraman Türk askerinindir.

Masum kürt halkı haricinde, her ne varsa yakın geçin.

Müstehak!
dikkat, cahilliğinizi kaybedebilirsiniz.
fuat avninin akp li versiyonu için: http://www.uludagsozluk.com/e/28702400/