bugün

4 yaşındayken hala daha pusete bindiğim gerçeği.
Ve içimde pusete binmek hep ukde kaldı 1 değil 2 tane pusetim vardı. Ama puseti sürmek zahmetli geldiği için kucakta taşınırdım. ne saçma aq kucak zahmetli asıl... Eskiyemedi.bile pusetler. neyse umarım sonradan alan yoksul çocuk doyasıya binmiştir.
Karıncaları yakmak suretiyle yaptığım soykırımdır. Hala düşündükçe utanç duymaktayım.
milletin "bu çocuk 4 yaşında hala pusete biniyor" bakışı çok utandırırdı beni. Hatta öyle bakmayanlar bile öyle gelirdi bi süre sonra. Hmm ilginç...
2.5 yaşında annemin öğretmenlik yaptığı okula andımızı okutmam. öğrencinin elinden mikrofonu alıp ezberden söyleyince o donem kimse inanamıştı bendeki bu ezber ve zekaya.
taso oynardık kaldırım köşelerine çömelip. ütülen çocuk gider annesine benim tasolarımı aldılar diye şikayet ederdi, geri vermek zorunda kalırdık tasoları.
bilyeli sürmek poşet uçurmak
5. yaşıma girdiğim dakikalardı. tanıdığım herkesin yanıbaşımda olduğunu hatırlıyorum. bir melektim. günahsız kusursuz masum. sonraki doğum günlerimde pastama koyduğum fazladan her mum a inat insanlar birer birer eksildi gönül dünyamdan. masumluğumdan eser kalmadı. herkes iyi. ben de iyiyim. hiç olmadığım kadar.

kendimi kandırdığım sıradan dakikalardı...
6. sınıftaydım.
bir erkek arkadaşım vardı, geç başlamıştı okula. arkadaştık sadece büyüktü bizden 2 yaş.
fen bilgisi dersinde atölyede deney yaparken hep yanımda otururdu.
dedim ya büyüktü benden haliyle ergenliğe yeni girmişti, belki de bu yüzden sınıfta diğer erkeklerden biraz fazla uzun boyluydu, ve ergen.
sonra atölyedeydik yine fen dersinde, bilmiyorum o zamanlar çok saftım. ''salak'' kelimesini küfür zannedecek kadar.
yanıma oturdu yine, ama bu sefer farklı bir şey için...
derste bacaklarıma ellediği, dersten sonraki beden dersinde tesadüfen diğer erkeklere pipisini gösterişini...

ben kimseye anlatmadım bunu. anlatamadım.
utandığımdan değil, bana inanmazlar diye.
çünkü o, büyüktü ve güçlüydü benden.
sonra gitti sınıftan ve ben belki de sınıfta bir tek ben, gülerek karşıladım sınıftan gitmesini.
diğerlerinin garip bakışlarına aldırmadan gülümsedim.
bana ''ben gidiyorum hoşça kal.'' derken, ona ilk defa küfür ettim. hayatımdaki en büyük küfür o zamana göre.
''siktir git.''

allah belanı versin şerefsiz köpek.
Şu an ki ofis arkadaşım Yalçın'la ilkokulda da sınıf arkadaşıydık. Sanırım 5. sınıftaydık. Tabi o zaman bu kadar yakın arkadaş değiliz. Bu hikayeyle ilgili, o yıllarda önemli olan şeyse şuydu; Yalçın bok gibi resim yapardı. Resmen bok yapardı adam. Bütün dersleri 3-4 ortalama giderdi ama resimden 2'yi zor bulurdu. Bıkmıştı da yazık, bir gün ''al..yine 1 alcam işte... bir kişi de resim çizemesin ya... bir kişi de yapamasın yani ne var bunda'' diye isyan etmişti sınıfta, öğretmen de Yalçın'a şöyle dedi;

''o zaman seninle bir şey yapıcaz, başarabilirsen, birinci dönem ikinci dönem notlarının hepsi şimdiden 5, tamam mı?''

Yalçın hemen kabul etti tabi.

Hoca; ''Şimdi kağıda istediğin bir hayvanı çiz, sonra gidip kağıdı bir arkadaşına ver, sonra da yanıma gelip kulağıma hangi hayvanı çizdiğini söyle. Senden sonra da arkadaşın ne çizdiğini söyleyecek, eğer çizebildiysen bütün notlar beş, var mısın?''

Yalçın ''tamam amk varı.. pardon.. tamam hocam varım'' dedi.

Neyse iki dakikada çizdi bitirdi. ''Bitirdim hocam'' dedi. ''Tamam hadi git bi arkadaşına ver, bakalım bilebilecek mi ne çizdiğini..'' dedi.

Yalçın getire getire bana getirdi. Sonra gitti hocanın yanına, kulağına fısıldadı. ''Hmm, hadi bakalım'' dedi hoca ağzını aşağı sarkıtarak.. Ben daha da bi stress olmuştum. Sonra hoca bana sordu.

''Yalçın ne çizmiş?''
''Domuz çizmiş örtmenim'' dedim.

Hocanın içinden ''vay amk'' demiş gibi bi hali vardı sanki. Şaşırmıştı. '' Aferin, tamam geç otur hadi verdim sana beşi'' dedi yalçın'a.

Yalçın 'wufff' çekip geçti oturdu yerine.. herkese ''nası koydum ama'' hareketi yapıyordu..

Peki yalçın gerçekten domuz çizebilmiş miydi?

Tabi ki çizememişti amk.. Kağıdı getirdi, koydu önüme... hiç bir şeye benzemiyor. Bi kafa, bir gövde iki tane çubuktan ayak, bi kuyruk... emin de olamamış, çizmiş çizmiş silmiş kuyruğu. bakmış böyle olmayacak.. Resmin altına da yazmış ''bu donuz.''

Bu da böyle sikimsonik bir anımdır işte..
yaşım ya 5 ya 6 okula baslamadan önceydi. ben de bi merak. osuruk nasil bişi. göt arkada olunca goremiyorsun cikani. neyse bi gun bos bi odaya gectim. elimde mutfaktan aldığım bir adet bardakla. indirdim donu bekliyorum osurugu. tak bardaga bi osuruk donup bakıyorum bişi yok. 2 3 denemeden sonra sıkıldım biraktim. bardagi naaptim hatırlamıyorum. lab derslerinde bazen aklima geliyo mal mal gülüyorum kendi kendime.
bilasik ilacini sampuan sanmamla banyo sefasi..

yas 5.
4 yaşında falanım. babamın iş yerindeki istifası üzerine iş değişikliği nedeniyle doğduğum ve o yaşıma kadar orada büyüdüğüm yer olan bursa gemlik'ten şehir merkezine taşınacağız. ama ben kendimi parçalıyorum ' hayıııırr gitmicez, evimizde başkaları oturacak ' diye. bütün komşularımız babama istifanı geri al boşverin gitmeyin diye tutturmuş. kapının önünde koca bir kamyon. neyse taşındık sonra diğer evimize. ben aylarca ' burda deniz yok' diye ağladım. diğer evimizde odamdan deniz görünüyordu taşındığımız evde haliyle gözükmediği için cama kağıtları maviye boyayıp yapıştırdığımı hatırlıyorum. çocukluk işte ne küçük şeylere üzülüyoruz.
alkol... kavga ...ac uykusuz geceler.
yol kenarindaki kiremitleri taşla ezip, toz yapip, içine tükürüp kina yapmak suretiyle elime surmemdir.
babam ben uyuyum diye beni hep omzunda gezdirirdi daha da uyumazsam arabayla tur attırırdı nasılsa arabada sızıyorum diye...
bir tuğla gibi bir şey vardı. anılarını anlatmak istemem burda bile. en çok o. unutsam keşke...
Bi kutu vazelini sacima surdukten sonra yedigim dayak.
Bir gün mutfakta bir bardak çay gördüm. Tam benim istediğim gibi açık. Diktik içtim ama içmez olaydım. Bulaşık deterjanıymış meğersem. Tabi sonra acile gittik falan.

Koluma serum takılırken hemşireye tokat atmıştım canımın acısından ne yaptığımı bilmiyorum tabi o zamanlar 10 yaşında falanım.

Kurbağa yavrularını balık sanıp evde beslemek istemiştim her yerim yara olmuştu siğil atmış itler.

Evden kaçıp bir gün boyunca elimde kıyafet dolu çantayla dolaşmıştım sonra eve geri dönmüştüm tabi.

Benim arkadaşlarım biraz manyaktı. Beraber sopalarla kavgaya giderdik daha 12 yaşlarındayken. Neyse bir gün jandarma yakaladı bizi az daha nezarethaneye götürüyodu da ben ağlayınca bıraktı.

Kardeşimi kıskandığım için psikoloğa gitmiştik orda bir sürü resim göstermişti kadın. Ben de ağlayarak annem artık beni sevmiyo elma istiyorum vermiyo hep kardeşimle ilgileniyolar demişim. Çocuk aklı tabi.
yüzümün yanmasıdır. bendeki bu ateş tutkusu küçüklükten geliyor herhalde. henüz daha 8 yaşında, uslu bir çocuk olan ben mahallenin fırlama olan çocukları ile tanışmıştım. beraber gezerken bir mobilya üreten firmanın önünde atık olan bir teneke tiner bulmuştuk. çocukluk aklı ya aldık tineri mahallenin göbeğinde yere döküp döküp yakıyoruz. alevler yükseldikçe mutlu oluyoruz. kısa bir süre içerisinde tineri bitirdik. elimizde sadece teneke kaldı.

tabi o zamanlar rahmetli savaş ay' ın programını filan vardı. böyle kocaman bir varil içerisinde ateş yanar, etrafında ise ateşin çıtırtısı eşliğinde sohbet eden insanlar olurdu. aklımıza o sahne geldi ve tenekeyi yakmaya karar verdik. kibrit bende olduğu içinde bu kutsal görev bana kalmıştı. ilk denememde rüzgarın azizliğine uğrayarak başarısız oldu. rüzgarı etkisiz hale getirmek için , tenekeye iyice sokuldum ve kibriti yakmayı başardım. tenekenin içerisine attığım anda ise, kocaman sarı bir şeyin beni sardığını ama bir kaç saniye sonra bıraktığını hatırlıyorum.

çevremdeki insanlar bana çok korkmuş bir şekilde bakıyor fakat ben ise hiç bir şeyin farkında olmadan gülüyordum. çevreden gelen tepkilere dayanamayarak, en yakın bakkala koştum. aynada kendimi görür görmez ağlamaya başladım. terminatör misali, yüzümün yarısı değişik bir biçimde idi. ne kaş kalmış nede kirpik kalmıştı. saçımın bir miktarı da yanmıştı. ağlayarak ve koşarak eve koştum. beni o şekilde gören annemde ağlamaya başlamıştı....

en çokta onları üzdüğüm için üzülmüştüm. yaklaşık 2 ay boyunca evden çıkmadan, okula gitmeden bir hayat yaşadım. dışarıya çıktığımda insanların bana garipser şekilde bakmasından rahatsız oluyordum. bu yüzden araba olmadan hastanede pansuman yaptırmaya bile gitmiyordum.

çok şükür şimdi o günlerden en ufak bir iz kalmadı....
babadan yenen ilk tokattır.
yerde bulduğumuz 35 milyonu(35 tl) ateri salonlarında harcadığımız günlerdi.

1 jeton 250.000(25 krş) du. Yiyecek içecek aldık yedik, içtik, oynadık, jeton dağıttık derken hala cebimizde 20 milyon kalmıştı. O parayı 3 günde bitirebilmiştik.
eski evimizin arkasında biraz büyükçene bir arazi vardı. orada top oynardık. benim pek topla, bağla, bahçeyle aram yoktu çok nadir dışarı çıkardım küçükken. o arazide şöyle bir sahneye denk geldim. bizim mahallede ki çocuklar 11 kişilik bir takım oluşturmuş, başka mahalleden 11 kişilik bir ekip gelmiş, bizim o ilk 11'de Adem diye bir çocuk vardı o üşenmemiş kartondan kupa yapmış, bizim takım yanında öteki mahalleden gelen takım sıraya dizilip önce istiklal marşı okudu, sonra sırayla birbirlerinin elini sıkıp maça başladı. bir mahalle maçında bu kadar ciddiyet görmemiştim.
bes altı yaşlarında sokakta oynarken alt katımızda oturan dede elindeki poşetten bana ve arkadaşlarıma elma vermişti niyeyse baya şaşırmıştım çok hoşuma gitmişti. iyi insan örneğiydi o dede benim için.

(bkz: hacı emmi)

(bkz: hacemmi)
iki kere çenemi yarmıştım. düşünce sağlam düşüyordum o zamanlar, hey gidi günler.
o zamanın parası ile 25 kuruş olan ekmek parası bulamamak.