bugün

bugün yazdığı yazıda resmen ''teflon tavaya hiçbir şey yapışmadığına göre, teflon o tavaya nasıl yapışıyor?'' demiştir. beni benden almıştır.
koca bir yalan daha atiyor ayni zevat o yazi da. neymis fatih kardes katlini kanunlastirmis.
aha da cevabi usenmezsek okuyalim;

fatih sultan mehmed hanın kardeş katli fermanı (asırlık yalan)

(1/1)

faruqi:
kardeşler aşşağıdaki yazıyı sabırla okumanızı tavsiye ediyorum ki, denge kaybı yaşayan bi şahsiyet çıkıpta karşınıza; fatih kendi koltuğu için kardeşini öldürtmeyi emretmiştir, ferman çıkartmıştır. derse, tokat gibi bi cevap veresiniz.

fatih kanunnamesi; sahtedir 1
dostlarım bilir ki geçmişin külleri veya gülleriyle fazla ilgilenmem. “viyana kuşatması niçin başarısız sonuçlandı” diye arşivin küflü kağıtlarıyla uğraşmak yerine viyana, bonn, paris, amsterdam şehirlerinde karargâh gibi kurulan camiler, türk işçileri tarafından nasıl açıldı ve o camilerin minberlerinden insanlığa neler söylenmeli diye düşünür, “kızı aids’e tutulmuş, oğlu uyuşturucu müptelası olmuş, hanımı yeni bir dost tutmuş yetkililere islam’ın gülleri nasıl koklatılır” diye yazılan kitapları okumayı tercih ederim.
kitabı, kitabe gibi okumaya karşıyım. yazdığım ve yayınladığım sekiz ciltlik “şifa tefsiri”nde peygamberlerin hayatından kesitler veren ayetleri tefsir ederken bile bu güne ve geleceğe ışık tutmaya çalıştım.
tarihimiz ağacın kökleri gibidir. kökler sulanır korunur ama gözler dallara, çiçeklere, meyvelere bakar. eller, çiçek ve meyve toplar. dallar çiçekler ve meyveler aynı zamanda kökleri de beslerler.
sevgili peygamberimizin diliyle övüldüğü için fatih sultan muhammed’i çok sevdiğimden “fatih kanunnamesi” diye fatih’in ölümünden yüz kırk (140) yıl sonra ortaya çıkan veya çıkarılan, sahte kabul ettiğim belgenin aslını araştırma ihtiyacı hissettim.
bu konuda islam hukukunu çok iyi bilen, cumhuriyetin ilk yıllarında temyiz mahkemesi başkanlığı yapan ali himmet berki’nin 1953 yılında yayınladığı; “fatih sultan mehmet han” isimli eserinde de sahte olduğunu tarih yönüyle, dil yönüyle, islâm hukuku yönüyle, düzenleme yönüyle ispata çalıştığını okuyunca benim de görüşüm o doğrultuda olduğundan leon e. halkın’ın “tarih tenkidinin unsurları” isimli eserinin 36 ncı sahifesinde ifade ettiği gibi ben aceleyle “tespitten” önce kitabın “telkinine” kapıldım.
bu konuda bir makale hazırladım ve hukuk fakültesinde okuyan öğrencilerimin altı sene düzenli olarak çıkardıkları aylık “teklif” dergisinin haziran 1990 tarih ve 26 ncı sayısında yayınladım. daha sonra bu makalemi iktibas yoluyla birkaç dergi ve gazetede yayınlandı. bu makaleyi yeniden yazmadan önce zeki velidi togan’ın “tarihte usul” ünü okudum. leon e. halkın’ın “tarih tenkidinin unsurları”nı prof. bahaeddin yediyıldızın tercemesiyle okudum ve kanunnamenin sahteliği konusundaki kanaatim kuvvetlendi.
leon’un tarih tenkidine göre işi ele alırsak, fatih kanunnamesi fatih döneminde yaşayan hiçbir tarihçi tarafından nakledilmediği gibi adından bile bahsedilmediğinden en büyük şüpheyi üzerine çekmektedir.
mesela, 1982 anayasasının, meclis zabıtlarında, resmi gazetede, özel gazetelerde, anayasa hukuku kitaplarında olmaması mümkün mü?
fatih’in kanunnâmesi diye dillerde dolaşan şey,osmanlı ülkesinin arşivlerinde,kütüphanelerinde,hakimlerin yazdığı kitaplarda aslına rastlanmadı

fatih kanunnamesi; sahtedir 2

fatih döneminde yazılan hiçbir hukuk kitabında, hiçbir tarih kitabında veya edebi eserde “kanunname” den bahsedilmemesi, hatta aşağıda açıklayacağımız gibi yazılan hukuk kitabındaki yasanın “kanunname”deki “kardeş katli” fetvasına ters olması kanunnamenin sıhhatine şüphe düşürmekte.
kanunnameyi kaleme aldığı iddia edilen nişancı mehmet paşanın “osmanlı sultanları tarihi” isimli kitabı, ibrahim hakkı konyalı tarafından terceme edilmiş ve türkiye yayınevi tarafından 1949 yılında yayınlanmış.
fatih’in veziri a’zamı olan, fatih ölürken başucunda bulunan, fatih'in ölümünden sonra aynı sene öldürülen, fatih kanunnamesini yazan diye iddia edilen zatın tarihinde tek kelimeyle kanunnameden bahsedilmemekte. olur mu böyle bir şey? “kanunname”yi yazan adam,yazdığı tarih kitabında “kanunname”den bahsetmeden o dönemin tarihini yazacak.
1982 anayasasını hazırlayan prof. orhan aldıkaçtı 12 eylül darbesinin tarihini yazacakda anayasadan bahsetmeyecek,olacak iş değil.
“cam’ı cem ayin”in yazarı bayatlı mahmut oğlu hasan, fatih dönemi tarihçilerinden ve hacda fatih’in oğlu cem’le buluşur, cem’in isteği üzerine bu eserini yazar. bu eserde de tek kelimeyle “kanunname”den bahsedilmez.
eseri sadeleştiren kırzıoğlu fahreddin “türkiye yayınevi 1949”
eserin sonunda cem sultanın bir şiiri ve bayat’ın “tahmisi” var ki yürekler yaralar.
fatih’in öldüğü sene ölen “tevarihi ali osman” isimli eserin sahibi aşık paşa oğlu ahmet aşıki’nin eserinde de tek kelimeyle kanunnameden bahsedilmemekte. (türkiye yayınevi 1949)
istanbul’un ilk kadısı hızır beğin 1459 yılında ölmesiyle istanbul’a kadı tayin edilen molla husrev 1470-1477 yılları arasında “dürer’ül-hukkam fi şerhi ğurrer’il-ahkam” isimli fıkıh/hukuk kitabını yazar. kitabın 1268 tarihli baskısına göre 830 sayfadan meydana gelen bu eserde tek kelimeyle kanunnameye atf olmadığı gibi, 199 ncu sahifesinde “bab’ül-büğat” başlığı altında müslüman devlet başkanına başkaldıran müslüman bağilerin çocuklarının hapis dahi edilemeyeceğini yazar. nerede kaldı beşikteki kardeşin katline fetva vermek!
fatih dönemini gören ibrahim halebi (1459-1549) kanuni döneminde “mülteka’el-ebhur” isimli eserini yazar. o’da aynı şekilde devlete başkaldıranların çocuklarının cezalandırılamayacağını yazar.
mecelle’nin tedvinine kadar dörtyüz sene kadı/hakimlerin ve müftilerin el kitabı olan bu iki eser, nasıl olurda fatih’in koyduğu yasaya aykırı yazılır ve molla hüsrevin eseri fatih’in istanbul’unda kanunnameye rağmen nasıl uygulanır?
leon e. halkının eserinin 26 ncı sahifesinde bahettiği “olumsuz delil” inden hareket edecek olursak, fatih döneminde yaşayanlardan bir tek yazarın “kanunname”den bahsetmemesi kanunnamenin olmadığının delilidir.

fatih kanunnamesi; sahtedir 3

diyar’ı rum’un ve anadolu’nun sultanı fatih sultan muhammed han’ın şiirleri, vezin ve kafiyeleri bozulmadan elimize gelmiş ama ne hikmetse “kanunname” si, istanbul kütüphanelerinde, arşivlerde yok. bursa’da, konya’da, manisa’da, amasya’daki kütüphanelerde de yok. bu şehirlerde yaşayıp kitap yazanların eserlerinde de yok.
öyle ise nereden çıktı bu kanunname?
viyana kraliyet kütüphanesinde a.f554 numara ile kayıtlı bulunan ve 1620 yılında istinsah edilen nüsha, bu güne kadar yazılan her kitap ve makalenin tek dayanağıdır. fatih’in ölümünden 140 sene sonra yazılmış.
daha sonra 1998 yılında türk tarih kurumu tarafından basılan dr. sevim ilgürel tarafından yayına hazırlanan hezarfen hüseyin efendinin (1606-1679) “telhisü-l beyan fi kavanini ali osman” isimli eserin 258-266 sahifelerinde yayınlandı. eser 1672 yılında istinsah edilmiş. fatih’in ölümünden 191 yıl sonra yazılmış.
bosnalı hüseyin efendinin “bedayi-ül vekayi” isimli eserinde bahsediliyormuş. oda 1613 yılında yazılmış.
bizim hadiscilşerimiz, sahabe, tabiin ve tebeü-t tabiini yani üç nesli atlayarak efendimizden hadis rivayet eden hiçbir insanın sözünü kabul etmemişler.
nizamı alem için kardeş katli maddesi hezarfen hüseyin efendinin “telhis” inde yok.
idris-i bitlisi’nin (ö:1520) “heşti behişt”inde (nuru osmaniye 3209 vr358a) kanunnamenin muhtevasının verildiğini a.özcan bildirmektedir. (iü. edb fak. tarih dergisi mart 1980-81 sayfa: 8 )
doğrudur. muhtevayı inkar eden yok. ortada bir devlet varsa, o devletin teşkilat ve teşrifatı, protokolü mutlaka olur. aşiret ve kabileler de bile örfe dayalı protokol vardır.
i̇drisi bitlisi mevcud düzenden hareketle muhtevayı verdiğini fakat yanıldığını “künhü’l ahbar” sahibi ali efendi (ö: 1699) haber vermekte .
kanunnamenin içeriğinden iki eserde bahsetmiştir. ama kanunname metnini önlerine alarak kitaplarına nakletmemişlerdir. ve yazılı kanunnameden bahis dahi etmemişlerdir.
“künh’ül ahbar”ın fatih döneminin edisyon kritiğini yaparak yayına hazır hale getiren değerli yardımcı doçentlerimizden değerli dostumun bana lütfettiği fotokopiden ilgili bölümünü aynen veriyorum.
“der-tafsıl-ia’yan-ı devlet-i âl-i osman ve erkân-ı sa’adet-şâhân-ı zîşan:
ki müvarrih-i bercîs-celis,âb-rûy-i hâk-i bitlîs mevlâna idrîs heşt behişt nâm kitabında..............kendisi vilayeti acemden gelüp umur-i dîvaniyyeden birine olmamağın tahkikte kusur eylemiştir.”
künh-ül ahbar’ın söylediğinden de anlaşıldığı gibi i̇dris-i bitlisi, istanbul’a bitlis’ten geldiği için devletin teşkilat ve teşrifat işlerini araştırmada kusur etmiştir.
fatih kanunnamesinde : “ ve diyanet işleri başkanı, diyanet görevlilerinin başıdır ve devlet bakanına bağlıdır” denilse siz şüphe duymaz mısınz?
fatih döneminde devlet bakanlığı , diyanet işleri başkanlığı gibi isimler yoktu.
işte kanunnamenin bab-ı evvelin ikinci paragrafında “ve şeyhül islâm ulemanın reisidir” deniliyor. şeyhulislâm tabiri fatih döneminde kullanılmıyordu. şeyhülislâm ta’birinin daha sonra çıktığını a.özcan aynı makale s. 30da kabul ediyor ve uzunçarşılıyı, alman dilgerin eserlerini ve sayfalarını bildiriyor. (i̇.ü. edb fak tarih dergisi mart 1980-81 sayfa 12,30)
“imtisali “cahidü fi llah” oluptur niyettim
dini islâm’ın mücerred gayretidir gayretim”
diyen sultan fatih, allah yolunda cihad ederken allah’ın kitabına ters düşen kardeş katlini kanunlaştıracak? olacak şey değil. o edip sultan’ın ağzından, turist diliyle yazılmış bir kanunname çıkacak! o da olacak is degil

-alintidir -
ayni yazi da yazinin sonunda yazdigi bolum ise fevkalade onemlidir:

çünkü, ne kalabalık nüfustur aslında sorun, ne de ülkenin gariban olması... ineklerin sindirim sistemini ezberletiyoruz, düşünmeyi öğretmiyoruz çocuklarımıza...

temel sorun budur.

*

“camdan dışarı bakın, ilk ne görüyorsunuz?” diye soran ve “cam” cevabını vermeyenlere sıfır veren bir öğretmenin... “bakarkör” olmamızı engelleyen bir öğretmenin öğrencisidir bu satırların yazarı...

dün aradı beni, “öğretmenler günü’nü yaz” dedi. yazıyorum.

*

değerli öğretmenler...

“ne yapalım, müfredat böyle, araç gerecimiz eksik, kalorifer yok, hademe az, bilgisayar pahalı” filan, bırakın artık bunları... düşünmeyi öğretmenin maliyeti, sıfır lira.