bugün

biraz uzun bir süreden sonra aranızdayım dostlarım. bazı sebeplerden dolayı yazamadım.

her neyse, önceki entrylerimi okursanız çoğunlukla mecaz yaptığımı anlayacaksınız. işte bu yol ayrımında kararsız kalmakta öyle bişey. yani arabayla giderken yol ikiye ayrılınca "ulan hangi yoldu ya?!" değil.

yaşamdan bahsediyorum dostlarım, hayatlarımızdan. kimisi berbat bir halde olan, kimisi on üzerinden onluk bir performansla devam eden, kimisi de ortalama bir mutlulukla yuvarlanıp giden hayatlarımız...

oturun ve geçmişinizi düşünün dostlarım, iki farklı seçenekten birisini seçtiğiniz zamanları düşünün ve o seçimlerin size mutluluk getirip getirmediğini...

"iki farklı seçenek" derken; "yaaaa acaba şu şampuanı mı alsam? bu daha iyi galiba." gibi saçma seçeneklerden bahsetmiyorum dostlarım. duygularınızla ilgili olan seçeneklerden bahsediyorum, hayatınızın gidişatını değiştiren kararlar...

hayatınızın en önemli üç yol ayrımını düşünün, eğer üçünde de doğru karar vermişseniz onda onluk bir hayatınız vardır. fakat bu yollar hata kabul etmez, bazılarının geri dönüşü vardır ama çoğunda sıkışıp kalırsınız. bir defa yanlış yola girdiyseniz, mutsuzluk yakanızı bırakmayacaktır.

ortalama bir mutlulukla yuvarlanıp giden insanlar ise yanlış yola girip bu yolları kendi lehine çeviren insanlardır. en zoru da budur. mutlu olacağın bir yol varken mutsuz olacağın bir yola girip mutlu olmayı başarmak.

bir adım atıp on kere düşünmeliyiz dostlarım. şunun şurasında ortalama altmış, yetmiş sene ömrümüz var. yanlış yollara girip kendimizi üzmeyelim.

son olarak entrynin başından beri aklıma gelen bir soruyu sizinle paylaşmak istiyorum;

"ahmet çakarla geri dönüşü olmayan bir yola girmek ister misiniz?"