bugün

bu ülkede bir seçim, bir de futbol müsabakaları sonrası bariz/açık seçik/aleni gözlemlenebilen birbirinden bağımsız yerlerde kolektif şekilde gerçekleştirilen fevri davranış. oysa ne gerek var bunlara. bennim gibi futboldan da siyasetten de uzak dur, mutlu ol. şimdi bunu cehalet mutluluktur seviyesizliğine indirgeyecek ilkokul sıralarından kalma yönlendirme becerisi sahipleri de çıkacaktır elbette, onun da diplomasi yolu ile hal çaresine bakarız-m-.

iki kavramdan da soyutlanmış şahsım ve benzerleri bu şamatadan ortaya çıkan eğlenceden nasiplenirken biraz da merhamet duygusu körükleniyor aslında. acıyor lan insan. yenilmiş işte. hele ki galebe çalmak tabiri bu denli açık ara bir istatistiksel veri ile geçekleşmişse. futbol neyse de, siyasetten bu ülkede istesen dahi uzak duramazsın. içinde olmasan bile yaşamın zorunlu parçaları o taraftan bir empoze gerçekleştiriyor. haliyle kişi gerçekleşen siyasi yenilginin neden/sonuç ilişkisi üzerine bir takım veri/belge sahibi olabiliyor.

futbolda yenilgi yanlış stratejiden ve futbolcu tembelliğinden kaynaklanmaktadır. siyasette yenilgi ise strateji yanlışlığından ve lider tembelliğinden kaynaklanır. iki resim arasındaki 1 farkı hemen anladığınızı/bulduğunuzu umut ediyorum. anlamayanlar için: siyaset bir takım çalışması değildir. ak parti hükümetinin kabinesindeki isimleri ancak kabine oluştuktan sonra tanıyabilmiştir halk.

siyasette, lider sırtında büyük bir yükle maraton koşan, koşması gereken kişi. rodos'a kadar yüzebilecek enerjisi olduğu iddiasındaki kişi korku psikolojisi üretmeye çalışmak yerine; ekonomi, eğitim, sağlık, milli değerler üzerinden bir tablo sunabilseydi ve bunu 15-20 miting yerine 50-60 mitingle halka duyurabilseydi daha farklı bir sonuç doğardı ve suyun ısınmasından dolayı yüzeye çıkıp avlanmaları kolaylaşan balıklar ürkütülüp kaçırılmak suretiyle rodoslu ve marmarisli balıkçılar sinirlendirilmemiş olurdu.
zaferin öfkesinden hada az tehlikeli durumdur.