bugün

anladınız di mi ne demek istediğimi?

o bildiğimiz peçetelikteki peçeteler değil. böyle kumaş büyük peçete.

heeh bildin di mi?

işte onun ben amına koyim amına!

ne gerek var abi böyle şeylere?

ulan anam babam memur. okuyup iş sahibi olup yaşıyoruz işte. bu memleketin ekseriyeti de böyle.

o kumaş, büyük peçeteyi alıp kucağıma koyup yemek yemek için ben ne yaşamış olabilirim ya?

adabı muaşeret deme abi. ağız şapırdatmamaktır o. ağzı kapatmaktır. koca lokmalar almamaktır. muhabbeti doğru konularda seçmektir.

ama sen anası babası öğretmen olan, okuyup bilgisayar mühendisi olan, aylık 20bin alan adama o peçeteyi koyma. o adam, nihayetinde bu ülkenin bir kazasından çıkmış gelmiş bir adam. değil misin? baban işçi değil mi? memur değil mi?

ben, geriliyorum abi. o mendili götüme mi sokacam? kucağıma alsam tarihime ihanet ederim.

çok lüks yerlerde kalsın. senin benim gidemediğim yerlerde kalsın. ama yayılmasın be abi. geldiğimiz yer belli, gideceğimiz yer kesin.

abi bazı şeyler eğreti durur insanda.

ekseriyetimizde ne şık durur biliyor musun? soğukta tkıyı boyna dolayıp, eller cepte, kafa aşağı bakarken düşüne düşüne yürümek. oğlana keçeli kalem almak, bitince kolonya dökmek. çekirdeğin içinden küçük taşlar çıktığında sövmek ama garip şekilde de normal hissetmek. bizde bunlar eğreti durmaz abi. ama jipe de binsen o masadaki büyük, şık mendil seni rahatsız eder.

baban ağzını sofra bezine silen adam lan! sen ne ara adabı pahalı restoranlardan öğrenir oldun babako?
Biraz gerip concon gibi hissettirse de zaman zaman, abartılmaması ve yersiz anlam yüklenmemesi gereken peçetedir.
Nihayetinde peçetedir.

Yemek esnasında masada değil, bacaklarda durması gereken, lakin ağız temizliğinde de hafif dokunuşlarla kullanılmasında sakınca olmayandır.
öyle hunharca değil, nazik nazik...

Ama gene de yaşasın kağıt peçeteler!
Daha bizden, daha samimi...