bugün

büyük umutlarla, arkadaş gazı ya da izleyici yorumlarının teşviki ile izlenmeye başlanan filme bir türlü kendini kaptıramamak, buna rağmen iyi niyetle, ha coştu, ha coşacak diye içten içe tırt olduğu bal gibi de bilinen, sezilen filmi iyi niyetle izlemeye devam etmek, filmin bir türlü ritmini yakalayamaması, kıvamını bulamaması, oyuncuların bile, "ulan nerden kabul ettim bu filmde oynamayı, gitti canım kariyer!" der gibi isteksizce konuşması, gönülsüzce rol yapması, sonunda "allah belanızı versin sizin yapımcı gibi, yönetmen gibi!" deyip filmi kapatmak, boşa geçen o kıymetli bir saate yanmak.
(bkz: zeynep in sekiz günü)
(bkz: henry poole is here)
benjamin button'i izlerken dusundugum olaydir. nitekimde öyle olmustur.
arog filminde cok umdum, gora'da aldigim o tadi cok aradim ama sonuc husrandi. *