bugün

tam bile olamayan vodkanın yarım sarhoşluğu. tam olabilen varsa parmak kaldırsın görelim. kaç paraysa da şu tam olmak, söyleyin parası neyse verelim. biz paketi açtığımızda ilk dalı ters çevirip son içenler bilemedik tam olmayı. bilemedikten ziyade, bulamadık bir tamın diğer yarısını.
---

"yapma! yapma!" diye haykırdı nikolai. gün yüzüne çıkmasından utandığı, yıllar boyu biriktirip bir küçük kasada sakladığı onca duygu yığını içinden, belki onun için en değerli olanı kaptırmıştı bir yarım vodka uğruna. arkasına saklanabileceği boş bir şişe vardı şimdi sadece. çıplaktı nikolai. durdu. öylece durdu belki üç, belki beş dakika. hıçkırıkları bile içindendi onun. henüz okumayı dahi sökmemişken yazmasını öğrendiği bir kaç kelime geldi aklına. gazetelerden kesip kesip odasında sapı kırık bir çekmece de saklıyordu onları. bir gün annesi hastayken eve gelen masako isimki o çekik gözlü temizlikçi kadın bulmuştu hepsini.

"nedir bunlar nikolai? kim kesti bunları söylemek ister misin? anlamını biliyor musun bunların?"

hiç bir şey demedi nikolai göçmen kadına. bilmem manasında baktı sadece, kafasını bile oynatmak istemedi. ilk defa böyle oluyordu ve bundan sonra olacakların farkına varıyordu yavaş yavaş. ne zaman "aşk" geçse aklından, ne zaman "kan" dese birileri, görse bi yerlerden, alıp makası kesesi geliyordu. ama artık yaşadıkları öğretmişti ona bunu yapmaması gerektiğini. insanlar cinayete tanıklık ettiklerini sanıyorlardı aşk'ı kanlı görünce. halbuki ikisi de içerlerde bi yerlerde akıyordu, sıcak. ve kimse görmediği sürece, ikisi de nefes aldırıyordu ona. kimse görmemeliydi. hele ki ikisini bir arada görmek, katliamdı.

bir fırt daha çekti elindeki türk sigarasından. dumanı çıkmadı bu kez. vücudunun o kadar ihtiyacı varmış ki...

(...)

06.03.2013 çarşamba
23:04 / istanbul