bugün

Sevgilinizin ormanda beraber yürürken uzaylılar tarafından kaçırılmasının ardından tam 50 yıl geçmiştir. Sevgilinizin, kaçırılma yıldönümüne denk geldiği o sabah yine elinizde yıllardır sakladığınız ona, kaçırılmadan önce vermek istediğiniz kurumuş çiçekle belki geri döner ümidiyle bekliyor ve onu hatırlayarak gözyaşı döküyorsunuz.

Birden sevgilinizin hayali gözünüzde canlanıverir. Gencecik tıpkı kaybolmadan önceki güzelliğiyle o, karşınızda belirir. O an bir uzay aracının tekrar göğe doğru yükseldiğini şahit oluyorsunuz. Ama bu da hayâl olmalıydı tıpkı sevgilinizin hayalinin şu an karşınızda olduğu gibi.

Ne Olabilir ki başka sonuçta 75 yaşında bunak bir yaşlısınız. Hayalinizdeki sevgiliniz size giderek yaklaşmaktadır. Öyle ki artık onunla yüz yüze gelmişsinizdir. Size bakarak elindeki çiçeği bana vermenin zamanı gelmedi mi ? Diye seslenir. Siz de git başımdan sen sadece zihnimin bana oynadığı bir oyunsun dersiniz. Sevgiliniz size bir tokat atar. Aynı soruyu size tekrar sorar. 

Geçen 50 yılın ardından gencecik halde geri dönen sevgiliniz olduğuna bir türlü kendinizi inandıramazsınız. 

Sevgilinize dokunursunuz ve yaşananların bir hayâl olmadığının farkına varırsınız.

Elinizdeki kurumuş çiçeği isteksizce sevgilinize verir, çiçeği uzattıktan sonra oradan sessizce uzaklaşmak istersiniz. Çünkü siz çok yaşlanmış olmanıza rağmen, Sevgiliniz hiç yaşlanmamıştır. Siz ona, ben senin için uygun bir adam değilim artık git kendine başka birisini bul dersiniz. Sevgiliniz sizi bırakmak istemez.

(bkz: uzaylılar sevgilinizi kaçırsa ne yapardınız)